Dinler Tarihi

151# Tevrat ve İncil’in hükmü kalktı mı?

Bu yazıda Tevrat ve İncil’in hükmü kaldırıldı mı? Tevrat ve İncil Allah tarafından mı gönderildi? gibi soruların cevabını bulmaya çalışacağız.

Bir dilden diğer bir dile çeviri yapılırken ne kadar dikkat edilirse edilsin bazı kelimelerin tam karşılığı bulunamayabiliyor. Böylece o kelime yeni dilde yeni bir anlam kazanıyor ve Kuran’ın vermek istediği gerçek anlam gizleniyor. Meal yazarları tarafından çevrilirken dikkat edilmesi gereken kelimelerden bir tanesi de “Musaddıken” kelimesidir. “Musaddıken” kelimesi ayetlerde “doğruladı” olarak çevrilir:

Meal: Kuran, kendinden önceki kitapları doğrular… (2:41, 2:89, 3:3, 4:47)” gibi.

İlgili Makaleler

Oysa bu “musaddıken” kelimesi Arapça’da doğrulaştırmak yani düzeltmek anlamına da sahiptir. Kuran’ın genel üslubuna baktığımızda buradaki “musaddıken” düzeltti anlamına geliyor olması daha uygun. Tabi ilk anlamı olan doğrulamak anlamıyla beraber düzeltip doğruladı anlamı kazanıyor. Yani “Tevrat ve İncili doğrulayan” değil “Tevrat ve İncil’i düzelten ve doğrulayan” olması gerekiyor. Bu halde

Nisa 47: “Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunanı (Tevrat ve İncil) düzeltip doğrulamak üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin.”

KURAN’IN DÜZELTİCİLİK YÖNÜ

Peki Kuran, Tevrat’ın ve İncil’in her dediğini doğruluyor mu, yoksa gerçekten düzeltiyor mu?

Cevap: Kuran, önceki kitaplarla aynı olaydan bahseder fakat tahrif edilmiş yönlerini düzeltir. Örneğin;

  1. Tevrat’ta Tanrı’nın yerleri ve gökleri yarattıktan sonra yorulduğunu (Yaradılış 2) ve dinlendiğini yazar, Kuran bunu düzeltir ve yerleri gökleri yarattığını ama yorgunluk olmayacağını vurgular (Kaf 38).
  2. Tevrat’ta buzağı şeklinde putu yapanın Harun peygamber olduğu yazar. Kuran bu tahrifi düzeltir ve putu yapanın Samiri isimli şahıs olduğunu ve Harun a.s.’ın onları durdurmaya çalıştığını fakat gücünün yetmediğini haber verir (Taha, 20/85-97).,
  3. Tevrat’ta kadın peygamberler gönderildiği yazar. Kuran, sadece erkeklerin peygamber olarak gönderildiği şeklinde bu sözü düzeltir (Yusuf 12/ 109- Nahl 16/ 43- Enbiya 21/7 ).
  4. Tevrat’ta Süleyman’ın ömrünün sonunda başka ilahlara tapan bir kâfir olduğu yazar. (1.Krallar, 11:1-13 Tevrat) Kuran ise bunu düzeltir ve Süleyman’ın asla kâfir olmadığını daima Allah’a ibadet ettiğini yazar (Sad, 38/30. Bakara 2/102).
  5. İncil’de insanın ahirette evlenmeyeceği yazar ( Matta 22:30-Markos 12:25 İncil ), Kuran bunu düzeltir, Cennetliklerin de evlendirileceğini yazar (Duhan 44/54).
  6. İncil’de İsa a.s. Tanrı olarak gösterilirken, Kuran’da İsa’nın Tanrı olduğunu uyduranların kâfir oldukları yazar (Maide 17, 72, 73).

Daha bu düzeltme örnekleri çok sayıda var. Ve aşağıdaki ayette, yapılan bu tür tahriflerin çok olduğunu fakat sadece önemli konuların düzeltildiğini ve birçoğunun ise affedildiğini belirtir. Buradan Allah’ın dinin sac ayaklarını düzelttiğini fakat engin rahmetiyle ayrıntıları affettiğini, ayrıntıcı olmadığını ve o ayetlerin öyle bilinmesinde dini yıkacak bir mahsur görülmediği anlaşılabilir.

Eldeki tüm kitapları onaylamak gerekiyor

Allah, Yahudi ve Hristiyanlardan Allah’tan gelen her kitabı onaylayıp inkar ve düşmanlık göstermemelerini ister.

Maide 15: “Ey Kitap Ehli, Kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan vaz geçen elçimiz geldi. Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir Kitap geldi.”

Burada dikkat edilmesi gereken nokta Tevrat ve İncil öğretilerinin hükmünün kaldırıldığı hiçbir ayette söylenmiyor. Peşpeşe gelen kitapların, tahrif edilmiş kısımları düzelttiğini ve düzeltilmiş halleriyle bütün kitaplara inanmak şart olduğunu, her grubun kendi kitabını uygulaması gerektiği, ayetlerde belirtiliyor. Bakalım bu ayetlere:

Maide-43 “Allah’ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde, seni nasıl hakem kılıyorlar ve sonra bunun peşinden yüz çeviriyorlar? İşte onlar, inanmış değildir.”

Ayette Tevrat’ta Allah’ın hükümleri bulunduğundan ve bu Tevrat’ın yanlarında olduklarından haber veriyor. Tevrat dururken gelip Peygamberimize sormalarını ve bundan sonra da Onun verdiği hükmü beğenmemelerini inançsızlıklarından kaynaklandığını söylüyor.

Bakara 91: “Onlara, “Allah’ın indirdiğine inanıp güvenin!” denince, “Biz bize indirilene güveniriz!” der, gerisini görmezlikten gelirler. Halbuki o, tümüyle gerçektir ve yanlarındakini onaylayıcı özelliktedir. De ki “Kitabınıza inanıyordunuz da şimdiye kadar Allah’ın nebilerini ne diye öldürüyordunuz?”

Bu ayette de açıkça Yahudilerin yanlarında bulunan kitabın doğrulandığını söylüyor. Yani Tevrat ksımen tahrif edilmiştir, bunların gereklilerini Kuran düzeltir, düzeltilmiş haliyle Tevrat Allah’ın sözleridir.

İncil sahipleri İncil ile hükmetsin

Maide 47: “İncil sahipleri Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır.”

Bu ayette de o günün ve geleceğin Hristiyan topluluklarına İncille hükmetmelerini söylüyor. (Fakat Kuran’ın düzelttiği yerlere dikkat etmeleri gerekiyor.)

Aşağıdaki ayette ise açıkça Allah’ın tek bir ümmet istemediğini herkesin kendi şeriatıyla amel etmesi gerektiği ve anlaşamadıkları şeylerin ise doğrusunun ahirette bildirileceği söyleniyor. Zaten anlaşamadıkları şeyler kısmından bu kişilerin aynı çağın insanı oldukları ve böylece her birinin kendi şeriatına göre hükmetmesi gerektiği açıkça anlatılıyor.

Her ehl-i kitap için bir şeriat belirlendi

Allah’ın Kuran’da yahudi ve Hristiyanları ayrı ümmetler olarak tanıdığını ve onlara ayrı şeriatler verdiğini görmezden gelmememiz gerekir. 

Maide 48: “Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitabı düzeltici (mudaddık) ve ‘bir şahid’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) ancak sizlere verdiği ile sizi sınıyor.. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Maide 47 ayetinde İncille hükmetsinler dedikten sonra 48. ayette ise bu kitabı düzeltip doğrulayıcı (musaddık) olarak Kuran geldiğini belirtiyor. Sonra ekliyor. Dileseydik hepiniz tek ümmet olurdunuz. Yani tek kitapla yönetilirdiniz ama hepinize ayrı bir şeriat kıldık. Ve verdikleri ile yani ayrı şeriatlerle mükellef olduğumuzu, “sizlere verdiği ile sizi sınıyor” ayetinde açıkça ifade ediyor.

Tevrat’ı ve İncili uygulamaları lazım

Maide 68: De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı ve İncil’i ve Rabb’inizden size indirileni gereğince uygulamadığınız sürece inancınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazsınız.” Yemin olsun ki, Rabb’inden sana indirilmekte olan şey, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü elbette artırır. O halde gerçeği yalanlayan nankörlere üzülme.

Mâide, 69: “Îman edenler ile Yahudîler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allâh’a ve âhiret gününe (gerçekten) inanıp sâlih amel işleyenler üzerine aslâ korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.”

Maide 68’de açıkça Tevrat’ı ve İncil’i gereği gibi uygulayın derken, 69. ayette onların Salih kişilerinin de Allah yanında korkmayacakları üzülmeyecekleri vurgulanıyor.

Peygamber, Yahudilere kendi şeriatlarına göre hüküm verirdi

Yine peygamberimiz de Yahudiler hakkında hüküm verirken Kuran’dan değil Tevrattan hüküm vermiştir. Örneğin, zina eden Yahudilere kitaplarındaki hükmü sormuş, ve kendi kitaplarındaki hükme göre recm cezası uygulattırmıştır (Buhari, Miras 1482).

Burada düşünülebilir ki bir ayette “Allah katında din, ancak İslam dinidir- Ali İmran 19” deniyor. O halde diğer dinler geçerli olmaması lazım. Cevap: Allah gerçek Yahudi ve Hristiyanlarında Müslüman olduklarını yani İslam dininde olduklarını haber veriyor. Bundan dolayı Allah’ın sözlerine uymanın adı İslam’dır. İslam dini Allah’ın ilk insanlıktan beri var olan tek dininin adıdır. Fakat bu din her toplumda kavramsal olarak “İslam” kelimesiyle bilinmesi gerekmiyor. Her dilde farklı ifade edilebilir. Arapça da bu tek din, SLM kökünden gelen İslam ismiyle tarif edilmiştir.

Kasas 53: “ Kur’an kendilerine okunduğu zaman: “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de Müslümandık” derler.”

Hac 78: “Allah yolunda hakkıyla cihad edin. Sizi seçen odur. Bu dinde size bir güçlük yüklememiştir. Babanız İbrahim’in şeriatına uyun. Allah size, daha önce Müslüman adını vermişti. Kur’ân’da da o adı verdi…”

Müslüman kelimesi Allah’ın gönderdiği bütün kitaplara inananları kast etmektedir. Bu açıdan Kuran’la amel eden bizler Müslüman olduğumuz gibi Kuran’ın Allah’tan geldiğini kabul edenler ve Kuran’ın düzelttiği konuları da kabul edip fakat kendi ellerindeki kitaplarını okumaya ve uygulamaya devam eden Yahudi ve Hristiyanlar da Müslümandır.

Kuran’da adı geçen birçok Peygamber kendisinin Müslümanların öncüsü olduğunu söylemiştir, bunu Kuran ayetleri bize bildiriyor. Bu şekilde Allah’a inanıp, gönderilen peygamberlerin arasında ayrım yapmayan yani İncil’e, Tevrat’a, Zebur’a, Kuran’a iman eden insanlar Yahudi olup Tevrat’la amel etse de Hristiyan olup İncil’le amel etse de Allah’ın hak dinindedir ve bunların Cennete gitmeyeceğini iddia etmek Allah adına yalan uydurmaktır.

Allah’ın dini tektir

Zaten Kuran’da Yahudi ve Hristiyanların dinlerinden hiçbir zaman ayrı bir din diye söz edilmez. Kuran’da bu grupları “Yehuda ve Nasara” diye topluluk isimleri olarak tarif eder ama bunları ayrı bir din ismi olarak takdim etmez, aynı dinin farklı kitaplarıyla amel eden grupları olarak takdim edilir. Çünkü ellerindeki kitaplar Allah’tandır ve Allah’ın dini tektir. Allah’ın kitapları arasında ayrım yapmayan Yehuda, Nasara ve Muhammedî’lerin ortak adı Kuran’a göre Müslümandır. Belirttiğimiz gibi Müslüman ve İslam kavramları Arapça diline has kavramlardır. Bu kavramlar farklı dillerde farklı adlarla ifade edilebilir. Bu açıdan;

Ali İmran 85: “Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, o kimseden bu din asla kabul edilmez ve o, âhirette kaybedenlerden olur.” ayetinde Allah’ın ezelden beri değişmeyen tek dini olan İslam kast edilmektedir ki Hz. Musa’nın da, İsa’nın da, Muhammed’in de dini aynı dindi ve birbirlerini takviye etmek üzere gönderilmişlerdi.

Allah Kuran’ı gönderince eski kitapların hükmünü kaldırmamış fakat bazı tahrifatları düzeltmiştir. Kuran’a da iman edip fakat kendi kitaplarıyla amel eden Yahudi ve Hristiyanların Cennete gitmeyeceğini iddia etmek bir kuruntudur. Bütün bu ümmetler aynı dine inanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Hz. İsa’ya Tanrıdır diyen Hristiyanlardan veya Hz. Muhammed’e düşmanlık eden Yahudilerden söz etmiyorum. Allah aşağıdaki ayetlerde Kuran’a ve diğer kitaplara inanan fakat kendi kitaplarına uyan Yahudi ve Hristiyanların da kurtulacağını bildirir.

Peygamberin hayatından bir örnek

Örneğin Peygamberimiz, İncil’e bağlı biri olarak ölen fakat Peygamberimizi de tasdik edip kabul eden Habeşistanlı Necaşi’nin cenaze namazını gıyaben kıldırır, bu sırada insanlar neden bir İncil ehlinin cenaze namazını kıldırıyor diye anlam veremezler ve Allah şu ayetle insanlara gerçeği öğretir:

Âl-i İmrân, 199: “Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allâh’a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allâh’a boyun eğerek îman ederler. Allâh’ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirler vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.”

Yahudi ve Hristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler

Aşağıdaki ayetlerde ise, düzgün bir şekilde iman edip ve kendi kitaplarını uygulayan Yahudi ve Hristiyanların kurtulacağını söyler:

Âl-i İmrân, 113-115: “Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allâh’ın âyetlerini okuyup duranlar vardır. Bunlar, Allah’a ve âhiret gününe inanır, kötülükten meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdendir. Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.”

El-Bakara, 62: “Şüphesiz îman edenler; Yahudîlerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden de Allâh’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.”

El-Mâide, 69: “Îman edenler ile Yahudîler, sâbiîler ve hıristiyanlardan Allâh’a ve âhiret gününe (gerçekten) inanıp sâlih amel işleyenler üzerine aslâ korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.”

Buradan anlayacağımız şudur. Diğer dinlerdeki insanlara Kuran’ı anlatıp bunun da aynı Allah’tan olduğuna iman etmelerini sağlamak doğrudur, güzeldir fakat “kitabınızı bırakın, diğer kitapların hükmü kalkmıştır, gelin sadece Kuran ile amel edin, bizim kitabımız sizinkinden üstün” gibi şartlar koşmak Allah’ın istediği bir şey değildir.

Hristiyanlar nasıl ki Tevrat’a da inanır ve onun da hükümlerini Kitab-ı mukaddes çatısı içinde sayıp ona da itaat ederlerse Kuran’ı da aynı kaynaktan gelen ve uyulması gereken bir kitap olarak görebilirler. Aynı şekilde Müslümanlar da Kuran’ın düzelttiği kısımlar hariç Kitab-ı mukaddesin hiçbir ayetini inkâr etmemeli ve Yahudilerin ve Hristiyanların kendilerine bildirilen emirleri uygulamaları gerektiğini kabul etmeliler.

Yahudi ve Hristiyanları Kuran’ı tanımaya davet

Burada akla gelebilir ki Hz. Muhammed neden hristiyanları Kuran’ı tanımaya davet edecek mesajlar göndermiştir. Bunun cevabını Hz. Ömer’in ehli kitaba olan saygısında ve havralarında, kiliselerinde ibadet etmelerine müsade etmelerinde hatta onların ibadethanelerinde namaz kılmak istediği halde daha sonra müslümanların buraları mescide çevirirler korkusuyla namaz kılmaktan vaz geçmesinde arayabilirsiniz.

Yani Hz. Muhammed ve sahabeleri İslam’ın son kitabı olan Kuran’ı insanlara tanıtmak ve ehli kitabın düştükleri yanlışları DÜZELTİCİ KİTAP ünvanıyla düzeltmek istiyorlardı. Böylece Kuran’ın düzelttiği yerleri alan ehli kitap kendi kitaplarına devam edeceklerdi ve itikadları düzeldiği için onları da doğruya iletme görevini yerine getirmiş olacaktı.

Hz. Muhammed Yahudi ve Hristiyanların kendi kitaplarını bırakmalarını değil Kuran’ı da tanımaları için mesaj gönderip Kuran’ı tanımaya davet ediyordu. Biz de öyle yapıyoruz.

Allah’ın adının anıldığı Havralar ve kiliseler

Hac 40: “Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. “

Bu ayette bize kiliselerin ve Havraların yıkılmaması, kaybolmaması gerektiğini anlatmıyor mu? Ek olarak, Allah’ın bir tane ismi yok. Bu yüzden kilise ve Havralarda Allah değil Yehova olarak anılmasını da Allah bu ayette kendi isminin anılması olarak kabul ettiğini gösteriyor. Bir ayette “Bütün güzel isimler Allah’ındır” der ve bir ayette ise “O’na ister Allah deyin ister Rahman deyin fark etmez” diyor. Kısaca Allah’ın tek bir tane ismi yok, Allah kendini farklı milletlere kendi bildikleri güzel isimlerle tanıtmaya devam etmiştir ve Allah’ı kast ederek hangi isimle O’na dönülürse Allah anılmış sayılır.

Kuran’dan önce de müslüman olanlar

Kasas 53: “ Kur’an kendilerine okunduğu zaman: “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de Müslümandık” derler.”

Kuran’da Allah’ın kitaplarının hükmü devam ettiğine dair apaçık ayetler varken hiçbir ayetinde İncil’in ve Tevrat’ın hükümlerini kaldırdık artık onlar geçersizdir demez. Allah böyle önemli bir meseleyi bildirmeyi mi unuttu? (Estağfurullah)

Yahudi ve Hristiyanlar Cennete girecek mi diye tartışmaya gerek yok

Şura 15: ” (Yahudi ve Hristiyanlara hitaben:) …Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda ‘deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)’ yoktur. Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O’nadır.”

Bakarmısınız belirtilen ayette Yahudi ve Hristiyanlar sadece Kuran’a mı uysun deniyor, yoksa çekişmeye girmeyin, herkes kendi kitabının gereklerini yapsın mı deniyor?

O halde bize düşen iş önceki kitapların hükmünün kalktığı uydurmasının sonradan türeyen bir anlayış olduğunu herkese anlatmaktır. Bunu yaparken ehli kitabı, ellerindeki kitapla beraber Kuran’a da iman etmeğe ve Allah’ın kitaplarının hiçbirini inkar etmemeğe çağırmaktır. Böylece Kuran’a da iman eden ehl-i kitapla tartışmak, mücadele etmek yerine ittifak edip ortak düşmanımız olan dinsizliğe karşı mücadele etmektir.

Yahudi ve Hristiyanların evliliği Müslümanlara helaldir

Bakın şu ayette de Kuran ehl-i kitabı tanıdığını belirtiyor

Maide 5: “Ehl-i kitabın kestikleri ve diğer yiyecekleri size helaldir. Sizin yiyecekleriniz de onlara helaldir. Namuslu, zinaya girmemiş ve gizli dostlar edinmemiş insanlar halinde yaşamanız şartıyla, müminlerden hür ve iffetli kadınlarla, sizden önceki Ehl-i kitaptan hür ve iffetli kadınlar da, mehirlerini verip nikahladığınızda size helaldir.”

Kuran ehlinin, diğer kitaplara uyanların yemeklerini yiyebileceği ve kızlarıyla da evlenebileceği yazılmış. Kuran, ehli kitabı sapkın veya pislik veya kâfir olarak görmüyor. Kâfir olarak görseydi onlarla evliliğe izin verir miydi? Sadece bazı durumlara uyanlarına kafir der. Örneğin, İsa Tanrıdır fikrini çıkaranlara. Ama islam’ın ve Kuran’ın yorumu Emeviler zamanında maalesef çok değiştirilmiş ve devletçilik anlayışları ehli kitap halklarını da kafir olarak tanıma sonucunu doğurmuştur. Kuran ehli kitabı da ayrı bir ümmet olarak görüyor ve onlarla her türlü yakınlaşmaya izin veriyor. Kuran’ın genel üslubunda erkeklere hitap etmek vardır fakat emirler kadınları da kapsar. Kadınların ehli kitapla evlenmesine Kuran’da bir yasak getirilmez, bu emir erkek ve kadınların her ikisini de kapsayıcıdır ve kadınlar da ehli kitabın yemeklerini yiyebileceği gibi ehli kitapla evlenebilirler de.

Kadınların ehli kitapla evlenemeyeceğini iddia edenler ehli kitabın yemeğini yemenin de kadınlara yasak olduğunu söylemelilerdir ki bu açık bir Kuran çarpıtmasıdır. Zamanında da aşırı tutuculuktan dolayı bu ayetlerin işlerine gelen tarafını alan müslümanlar yanlış bir fetva ile erkeklerin ehli kitap kadınlarla evlenebileceğini fakat kadınların ehli kitapla evlenemeyeceğini uydurmuşlardır.

Bütün bu gerçeklere rağmen Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar ayrıdır. Peygamberimizin İslam’ı koruması ve Yahudilerin keyiflerine göre hüküm vermemesi bildirilmiştir.

Yahudiler ve Hıristiyanlar razı olsun diye Kuran’ı bırakmamalısın emri

Bakara 120: “Yahudiler ve Hıristiyanlar, sen onların milletlerine uymadıkça senden asla razı olmazlar. De ki: “Gerçek şu ki; doğru yol Allah’ın yoludur. Ve sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan; Allah’tan, sana ne bir veli ne bir yardımcı bulabilirsin.”

Peşine de kendilerine verilen kitabı doğru düzgün okuyanların Kuran’a da iman ettiklerini söyler. Dikkat edin elllerindeki kitabı düzgün okumak iyi bir haslet olarak gösterilmiştir.

Bakara 121: “Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkar edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”

Ortaçağ Yahudi mezheplerinden Karailik, Yudganiyye ve İseviyye mezheplerine göre Hz. Muhammed ve Hz. isa’da Peygamberdir, fakat Kuran ve İncil Tevrat’ın hükmünü kaldırmamıştır, her bir kitap kendi tabilerinin uyması gereken kurallar içermektedir (Daşbadem, İ. (2008). Geçmişten günümüze yahudi mezheplerinin mesih anlayışı ve mesihi hareketler (Doctoral dissertation, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Ehl-i kitabın kendi kitaplarının yanında Kuran’ı da ayakta tutması lazım

Bu konuda Maide 65 ve 66 ayetleri çok açık bilgileri bize sunmaktadır. Bu ayetler diyor ki ehli kitap olan Yahudi ve Hristiyanlar kitaplarını bırakmasın uygulasınlar. Tabi ki yukarıda anlattığımız gibi Kuran’ın düzelttiklerine dikkat etmeli ve düzeltilen meselelerde son ahit olan Kuran’ın dediklerini dikkate almalılar.

Maide 65: “Eğer, Kitap Ehli iman edip sakınsalardı, elbette onların kötülüklerini örter ve onları ‘nimetlerle donatılmış’ cennetlere sokardık.”

Maide 66: “Ve eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rablerinden indirileni ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!”

Kendilerine Rablerinden indirilen sözü ile kast edilen diğer peygamberler tarafından getirilen eski ve yeni ahitteki mesajlar olabilir. Bu bana daha mantıklı görünüyor, çünkü onlara inen ayetlerden bahsediliyor. Bir diğer yorum ise burada Kuran’dan bahsediliyor. Bu yoruma göre Kuran diyor ki Yahudi ve Hristiyanlar Allah’ın önceki ahitlerine sahip çıktığı gibi bu son ahitine de sahip çıkmalılar, onu dışlamamalılar. Önceki ahitlerle birlikte bu son ahiti de kabul etmeli ev ayakta durmasını istemelidirler. Hristiyanlar Tevrat’ı ve İncil’i beraber okuyup ikisini birleştirdikleri ve aralarında ayrım yapmadıkları ve adını YENİ AHİT koydukları gibi Kuran’ı da birleştirip ayrım yapmamaları gerekiyor ve bir öneri olarak bu üçlü kitap sistemine SON AHİT adını verip kilise tarafından her üçünün de okunması gerekir.

Ehli sünnetin iki büyük itikad okulu kurucularından biri olan İmam Maturidi ‘ye göre şeriatlar arasındaki nesh (bazı hükümlerin değişmesi), birbirini tamamen ortadan kaldırması ya da değiştirmesi anlamına gelmemektedir. Bu nedenle Hz. Peygamber’in şeriatının geçmiş şeriatları nesh etmesi, önceki ilahî dinlerin şeriatlarını, hüküm ve kaidelerini tamamen ortadan kaldırdığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Şu ayet her ümmete yani dini topluluğa ayrı bir şeriat (yol) uygulandığını söyler. İmam Maturidi şeriatler arasındaki farkın temel imani meselelerde değil, pratikteki bazı işlerde olduğunu söyler. Tabi ki önemli olan Maturidinin veya bir başkasının görüşleri değildir, eğer Kuran’a uymuyorsa hiçbir görüş kabul edilmez, fakat Maturidi’nin bu görüşleri Kuran’a uygundur.

Maide 48: “Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahid-gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.”

Hz Muhammed’i iyice tanıdıkları halde reddedenler

Elbette Hz Muhammed’i kabul ettikleri zaman kendi kitaplarına devam etmelerine engel yok iken, Hz Muhammed’i iyice anladıktan sonra çeşitli nedenlerden dolayı bile bile inkar etmek onları hak dinin dışına çıkaracaktır.

Beyyine suresi 1-8: “Ehl-i kitab (Yahûdi’lerle Hristiyanlar) ve müşriklerden (putlara tapanlardan) kafir olanlar, kendilerine açık bir hüccet gelinceye kadar (kafirliklerinden) ayrılacak değillerdi. Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır. Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. Halbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. Şüphesiz, kafirlik eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.”

Daha önce birçok yazımızda kafir kimdir sorusunun cevabını vermiştik. Kafir gerçeği anladığı halde demagojilerle onun üzerini kapatmak için mücadele eden ve Müslümanlarla bu uğurda savaşan kişilere denir. Bu şartları taşımayan kişilere Kuran kafir demez. İşte Peygamber zamanında da Peygamberin getirdikleriyle demagoji ve saptırma yöntemleriyle gerçeğin üzerini örtmeye çalışan müşriklerin yanında ehli kitap olanlar da vardı ki Kuran bunlara kafir diyordu. Bunlar da Peygamberi ve Müslümanları yok etme amacı taşıyorlardı (Bkz: 371 nolu yazı). Yoksa Yahudi ve Hristiyanlardan iyi işler yapanları Allah’a ve ahiret gününe inananları yukarıda verdiğimiz başka ayetlerde ayrı tutmaktadır.

Yahudi ve Hristiyanlar cizye versin ayeti

Tevbe 29: “Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini  din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.”

Bu ayet ise İslam’a düşman olan Yahudi ve Hristiyanlardan bahseder. Burada ayetin inceliği ise şudur: Ayet bize, şartları sağlayan Yahudi ve Hristiyanları zorla Müslüman yapın demiyor. Fakat bu şartları sağlayan ehli kitap o dönemde kafirlik ettiği için yani Hz. Muhammed ve Müslümanlarla entrikalar çevirerek savaştıkları için siyasi olarak da zayıf düşsünler istiyor. Yani bu ceza tüm Yahudi ve Hristiyanlar için değil, Hz Muhammed döneminde açık açık Hz Muhammed’i tanıdığı halde İslam’ı bile bile söndürmeye çalışan ehli kitap grupları içindir. Ayette “Tevrat’ı ve İncil’i bıraksınlar ve artık o kitapları kullanmasınlar” diye bir hüküm de yok. Böyle bir hüküm olsa zaten yukarıda bahsettiğimiz diğer ayetler ile çelişirdi. 

Kafirlik konusunu, bu yazı bittikten sonra şu linkten okuyabilirsiniz:

Müslüman ülkelerde doğmayanların suçu ne?

Cehennemdeki azap neden bu kadar korkunç?

SONUÇ

Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılıyor ki; “yeryüzünün diğer kalanında olan insanlar ne olacak? O kadar insan içinden neden sadece Kuran’a uyanlar Cennete gidecek de, diğerleri de Tanrı’ya inandığı halde Cehenneme gidecek?” gibi soruların İslam’ı anlayamamaktan kaynaklandığı ve sadece bizler Cennete gideceğiz diye bir öğretinin de Kuran kaynaklı değil insan kaynaklı olduğunu anlayabilirsiniz. Sadece Muhammed ümmeti veya İsa ümmeti veya Musa ümmeti Cennete gidecek demek, üstü kabuklanmış bir kuruntunun yalancı söylemleridir. Kuran’a baktığımda Allah’ın tüm peygamberlerini kabul edip tek din olarak gören ve ehli kitap olan herkesin Cennete gideceğini görüyorum.

Nisa 122-123: “İnanmış olarak erdemli edimler yapanları ise altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Sonsuza dek orada kalacaklardır. Allah’ın sözünü verdiği gerçektir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? Sizin kuruntularınıza ve kitap halkının kuruntularına göre değildir; kim kötülük yaparsa, onunla cezalandırılır. Allah’tan başka ayrıca, ne bir dost ne de bir yardımcı bulamaz.”

Evet, hem Müslümanların hem kitap ehli diğer kişilerin “sadece biz cennete gideceğiz” kuruntularına göre Allah’ın iş yapmayacağı ve Allah’a inanıp salih ameller yapanların Cennete gireceği bu ayetlerle de apaçık beyan edilmiştir. Fakat Peygamberler arasında ayrım yapmamak yani onu kabul edip bunu kabul etmemek diye bir şeyi de Allah istemiyor. Yani Hz. Muhammed’e verileni de kabul etmek ve söylediklerine değer vermek şarttır.

Bu yazıyı forumda enine boyuna irdeledik. Okumak isterseniz: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/f/s/onceki-kitaplara-kuranin-bakis-acisi/

Ayrıca ehli kitap olanlardan veya olmayanlardan Kuran’la yeterince tanışmamış olanlar ve açık delillerini görmemiş olanlar da onların Kuran’ı kabul etmesini keyfi bir olay olmaktan çıkarıyor. Dolayısıyla Kuran’la iyice muhatap olmuş yurdum ateistlerinden çok farklı bir konumları var. Bunu anlamak için 177# KİM CENNET’E KİM CEHENNEM’E? adlı yazımızı okumalısınız.

Orjinal İncil hakındaki yazımı da 262 nolu yazımdan okuyabilirsiniz.

S.S.S.

Hristiyanlar ve Yahudiler neden tek sisteme geçip bizim Hristiyanlığa ve Yahudiliğe baktığımız gibi bakmasınlar, bizim için şu an sadece Kuran yeter demesinler?

Eski kitapları bırakıp tamamen Kuran’a geçmelerini Kuran istemiyor. Allah’ın Kuran’da böyle bir isteğini ben bilmiyorum. Bunu Müslümanlar istiyor. Allah’ın ehl-i kitaptan isteği şöyle:

Maide-43: “Allah’ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde, seni nasıl hakem kılıyorlar ve sonra bunun peşinden yüz çeviriyorlar? İşte onlar, inanmış değildir.”
Maide 47: “İncil sahipleri Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır.”
Maide 48: “Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitabı düzeltici (musaddık) ve ‘bir şahid’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için ayrı bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldıkEğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu) sizlere verdiği ile sizi sınıyor.. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Maide 68: De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı ve İncil’i ve Rabb’inizden size indirileni gereğince uygulamadığınız sürece inancınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazsınız.” Yemin olsun ki, Rabb’inden sana indirilmekte olan şey, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü elbette artırır. O halde gerçeği yalanlayan nankörlere üzülme.
Şura 15: ” (Yahudi ve Hristiyanlara hitaben:) …Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda ‘deliller getirerek tartışma(ya, hüccete gerek)’ yoktur. Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O’nadır.”
Bu konuda daha farklı bir şey bilmiyorum ben.

Dini yumuşatmaya ve modernleştirmeye mi çalışıyorsunuz?

Şu ana kadar hiçbir ayetin manasını yumuşatmış değilim. Bunu yapsaydım Nisa 34 ayetinde yapardım. Hırsızın kolunun kesilmesi ayetinde yapardım. Fakat Nisa 34 ile ilgili yazımı veya hırsızın kolunun kesilmesi ile ilgili yazımı okuyanlar ayetleri asla değiştirme, modernleştirme eğilimi göstermediğimi ve olduğu gibi anlamaya çalıştığımı bilirler. Kuran’ın sert olan ayetleri tam yerinde ve gerekli olan sertlikler içerir. Yahudi ve Hristiyanlarla ilgili olan ayetleri de değiştirmeden olduğu gibi anlattım. Allah’ın dedikleri açık fakat gerçekleri hep farklı yorumlayarak anladığımızdan dolayı gerçek algımız hep değişmiş. Sahabelerin ehli kitaba bakış açısıyla bizim bakış açımız çok değişmiş. Sahabeler sadece ehli kitabın kafir olanlarıyla yani İslam ile savaşan kesimi ile savaşıp sadece onları kafir olarak görmüşken, biz bugün geldiğimiz noktada Tevrat ve İncil’e inanan herkesi kafir olarak görüyor olmuşuz. Oysa bu yanlışımız Allah’ın korunmuş kelamı olan Kuran’a apaçık aykırı. Onlar da birer ümmettir. Allah onlara hiçbir zaman Tevrat’ı ve İncil’i bırakın dememiştir. Aksine her birinize ayrı birer şeriat verdik demiştir. Kuran’ı doğru anlamazsak Allah’ın istediği gerçek Müslümanlar olamayız. Bu yüzden önyargılarınızdan sıyrılarak Kuran’ı okuyun ki Kuran’da Allah’ın apaçık sözlerini ve isteklerini inkar etmeyesiniz.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

2 Yorum

  1. Hocam şunu anlamadım: Necaşi, Peygamberimize inanmışsa zaten müslüman olmuyor mu? Neden Hristiyan olarak öldü?

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

    1. Necaşi, Peygamberimize iman etti ama yine İncil’i bırakmadığını anlıyoruz. Yani Peygamberimize inanınca Hristiyanlığı terk etti diye bir şey demiyor bize tarih. Hristiyanların da Peygamberimizi tasdik edince Kuran’ı tasdik edince kendi kitapları ve Kuran’ı bir merkezden gelmiş olarak kabul edince Hristiyanlık ve İslam ayrımı kalkıyor, hepsi bir din oluyor. Allah’ın tek dini olan İslam oluyor. Bu dine Kuran’da İslam denilmiş. Yani o yüzden Necaşi Hristiyan öldü demekle kast ettiğimiz Necaşi’nin İncil’i bırakmadığıdır ya da en azından bıraktığına dair bir bilgimiz yok.

       

      Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

      Loading spinner

Başa dön tuşu