Genel

75# Kuran apaçıksa neden tefsir var? Müteşabih ayetler ne demektir?

Kuran apaçıksa neden tefsir var? Kuran apaçıksa neden herkes aynı şekilde bir din anlayışına sahip değil? Oysa “Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Hac 16” ayetine göre Kuran apaçıktır ve anlaşılır deliller sunar. 

Öncelikle şunu bilmek gerekiyor ki Kuran’ı ilk muhataplar apaçık anlamışlardır. Kuran onların diliyle, deyimleriyle, yaşadığı olaylarla alakalı olarak indiği için hangi ayetin hangi konudan bahsettiğini, ne demek istediğini çok iyi biliyorlardı. Kuran ilk dönem Müslümanları için apaçıktır. Fakat zamanla hangi ayetin hangi konu için indirildiği, ayetin bağlamı vs. unutulduğu için çeşitli görüşler çıkmış, bu görüşlere göre de tefsirler yazılmıştır.

Kuran’ı ilk dönem Müslümanları apaçık anlıyordu dedik fakat yine Kuran’ın bildirdiğine göre kitabın çoğunluğunu teşkil eden muhkem ayetleri anlayabiliyorlardı. Bir de müteşabih ayetler vardı ki bu ayetler bilim gerektiriyordu, bunların manası ise bilim çağı gelmeden anlaşılmayacaktı.

Müteşabih ayetler

Kur’an’ın açık bir beyana sahip olması, herkesin her ayeti tam anlayacağı anlamına gelmiyor. Kuran’ın bazı ayetleri, ancak bahsedilen meseleyi bilenlere apaçıktır. Örneğin bilimsel bir gerçekten haber veriyorsa o meseleyi yarım yamalak bilen bir kişiye apaçık değildir. Ancak o konuya tam hâkim olan bilim insanları meseleyi tam anlayabilir. Bir ayet bu konuyu bize şöyle hatırlatır;

Al-i İmran 7 : Sana kitabı indiren O’dur. Onun bazı âyetleri muhkemdir (anlamları tam bilinen olduğundan) kitabın esasını teşkil ederler; diğerleri de müteşâbihtir (araştırılarak manaları bilinecek olan tabiat kanunları gibi). Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu açıklamak için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun açıklamasını ancak Allah ve “ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır” diyen ilimde yüksek payeye erişenler bilir. Ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.

Bu ayet bize Kuran’daki bazı ayetlerin muhkem olduğunu ve herkesin anlayabileceğini söylüyor. Bir kısım ayetler ise müteşabihtir, gerçek manasını ancak Allah ve o işin ilmini okumuş kişiler biliyor ve ayetin hak olduğunu ve Allah’tan geldiğini anlayabiliyorlar. Çünkü ellerindeki bilimsel veriler ile ayet tam denk düşüyor. Bu ayetler sadece fen bilimleri için geçerli değil her alandaki bilim için geçerlidir. Örneğin bazı ayetleri sadece o konuda iyi çalışmış iyi bir sosyolog tam olarak anlar ve Allah’ın neden böyle emrettiğini bilir. Bazı ayetleri ise sadece bahsedilen konuda çalışmış iyi bir psikolog tam anlar ve diğer insanların anlamakta zorlandıkları meselenin özünü kavrar.

İkişerli kitap

Yine Zümer 23 ayetinde de Kuran’ın ikişerli müteşabih bir kitap olduğunu belirtiyor. Müteşabih sözcüğünün kelime anlamı benzeşen demektir. Yani bu müteşabih ayetlerin her iki duruma da benzeyen ikişerli anlamı vardır fakat gerçek manasını zamanı geldiğinde o işin ilmini anlamış insanlar çözeceklerdir.

Razi, tefsirinde “müteşabih” kelimesini şöyle açıklar: “Müteşâbih” kelimesine gelince bu, iki şeyden birinin zihni tefrik etmekten âciz bırakacak bir tarzda, diğerine benzemesidir… Sonra, insan, müteşâbih olan iki şeyi birbirinden ayırdetmede acze düşünce, -müsebbebe (neticeye) sebebin vasfını verme kabilinden olarak- kesin bir bilgiye ulaşamadığı şeyi insan “müteşâbih” diye niteler…

Yani ilk devir müslümanları bu müteşabih ayetlerden kendi devirlerinin anlayışlarına uygun bir şeyler anlarlardı fakat gerçek manası onların anladıkları değildir. Ali İmran 7 ayetine göre müteşabih ayetlerin gerçek manası bilim ilerleyince, o ayetin bahsettiği ilmi bilen insanlar gelince anlaşılacaktır.

Zümer 23: “Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi.”

Müteşabih ayetlere örnekler

6 günde yaratılış

Örneğin Kuran Dünya’nın 6 günde yaratıldığını bildirmiştir. İlk devrin insanları bunu haftanın yedi günü olarak algılamıştır. Fakat 20. yüzyılda zamanın göreceli olduğunun anlaşılmasıyla ve Kuran’da da zamanın göreceli olduğunun müthiş örneklerle anlatıldığının anlaşılmasıyla bu ayete bakışımız değişti. Örneğin Kuran’da Allah katında bir günün bizim zamanımızla 50.000 yıla eşdeğer olduğu açıklanarak veya meleklerin Allah’ın katına giderlerken içine girdikleri zamanda bir günlerinin bizim zamanımızla bin yıla denk geldiğinin açıklanmasıyla zamanın göreceli olduğunun müthiş örnekleri verilmişti (Arapçada bin ve elli bin sayıları çokluk belirttiği için buradaki sayılar tam sayılar olmayabilir. Çok daha uzun süreleri de ifade edebilir). İşte buradan anlıyoruz ki bu 6 gün aslında farklı bir alemin altı gününe denk geliyor ve Dünya için çok uzun vadeleri ifade ediyor. İlk devir Müslümanları haftanın 6 günü olarak anlamışken bizler bu ayeti milyarlarca seneye denk gelebilecek genişlikte anlayabiliyoruz. Bunun sebebi ise Kuran’da anlatılmak istenen zamanın göreceliliği meselesini daha 100 yıl önce anlayabilmiş olmamızdır. Ayrıntılı yazı: Link

Gökyüzünün korunaklı tavanı

Başka örnek olarak, Enbiya 32 ayetinde gökyüzünün korunaklı bir tavan olduğu söylenir. İlk devir Müslümanları bu ayetten gökte bir tavan olduğunu, yani sınır olduğunu ve yıldızlarla bizi ayırt ettiğini anladılar. O günün anlayışı da böyleydi ve Kuran böyle söyleyerek onların Kuran’ı reddetmelerini de engelledi, yani anlayışlarını incitmedi. Fakat gerçek manası atmosferin yapısı anlaşılınca ortaya çıktı. Ayet bize diyor ki atmosferiniz üzerinizde duruyor ve onun yapısını korunaklı yaptık. Peki nasıl korunaklı oldu? Öncelikle atmosferimiz uzaya kaçmaktan korundu, sonra atmosfere giren taşların başımıza düşmesinin önlenmesi atmosferin koruyucu olması sayesinde oldu. Yine uzaydan gelen ışınlara karşı da bizi korudu. Bu yüzden atmosfere korunaklı tavan denmesi çok iyi uyuyor. İşte bu müteşabih ayetin manası da bilim ile beraber anlaşıldı. Tıpkı Ali İmran 7’de bunların gerçek manasını Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir dediği gibi. Ayrıntılı yazı: Link

müteşabih ayetler

Surun üfürülmesi

Başka örnek olarak, Zümer 68’de sura üfürülünce kıyamet kopacağı yazar. Sur, Arapçada boynuz, korna, huni anlamlarına geliyor. Eski Müslümanlar ucunda bir meleğin durup üfleyeceği bir korna olarak düşünmüş. Çok büyük olduğu için Dünya’da yaşamı bitireceğini anlamışlar. Bizler ise kara deliklerin keşfinden sonra anladık ki kara delikler belirli zaman aralıklarıyla çok büyük ses patlamaları yapabiliyorlar ve etraflarını dağıtıyorlar. Bu zaman aralığı, kara delikten kara deliğe değişebiliyor. Üstelik önemli bir teoriye göre kara delikler, içeride tıpkı bir huni gibi bükülerek tekilliğe giderler ve daha sonra evrenin dışından veya başka noktasından yine huni gibi çıkabilirler. İşte Kuran’ın sur benzetmesi yapması da kara deliklerin bu davranışlarını çok iyi açıklıyor. Eğer günün birinde güneş sisteminin yanına kadar sokulan dev bir karadelik ani bir ses patlaması yaparsa bu ses, Dünya’da yaşamı sonlandıracak kadar kuvvetli olabilir. Ayrıntılı yazı: Link

Göğü yükseltti

Başka örnek olarak, Rahman 7’de “Allah göğü yükseltti dengeyi koydu” diye belirtilir. Eski insanların anlayışlarında gökler yerden yükselmişti. Kuran onların inandıklarına benzer ifadeler kullanıyor ama manası bugünün bilimini de mucize bir şekilde açıklıyor. Evet bugün bilimin gelişmesiyle anladık ki atmosferimiz Dünya’nın başlangıcında yoktu ve yeryüzünden ayrıştırılan gazlar havada dengede kalmasıyla atmosferimiz oluştu. Dengede kalması ise onların hafifliklerinden dolayı uçmasıyla fakat Dünya’nın yerçekimi kuvvetinin tam uçmalarına izin vermemesiyle, böylece atmosferimizin yeryüzünün üstünde dengede kalmasıyla sonuçlandı. İşte ayet bu durumu “Allah göğü yükseltti dengeyi koydu” ifadesi ile ne de güzel anlatıyor. Eski insanlar da kendilerine göre anlıyordu ama gerçek manası bilimin gelişmesiyle anlatıldı. Bilimsel gerçekleri bu şekilde ikili müteşabih ifadelerle anlatabilmek de başlı başına bir belağat ve mucize örneğidir. Ayrıntılı yazı: Link

Gökyüzünde çatlak

Başka örnek; Kuran’da Mülk 3 ayetinde gökte çatlak olmadığını belirtir.

Mülk 3: O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (çatlak bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.

Samanyolu diski diye görünen beyazımsı yıldız kümeleri eski mitolojilerde gök kubbede oluşan bir çatlak olduğu düşünülürdü. Kuran gökkubbe’de çatlak olmadığını haber veriyor. Fakat başka bir ayette gelecekte göklerin çatlayacağını ve yıldızların dağılacağını da söylüyor. Eski insanlar bu ifadelerden mitolojik gökkubbe kavramını anlıyor olabilirler, fakat 21. yy.’da bilimin gelişmesiyle bu ayetin başka bir bilimsel karşılığı olduğu da anlaşıldı. Astronomi uzayın karanlık madde denilen ağ benzeri bir örüntü ile bir arada tutulduğunu ve uzay genişlediği için bu ağın da sürekli gerginleştiğini ve bir gün bu ağın çatlayıp, yırtılacağını haber veriyor. Bu olduğunda yıldızlar da saçılacak. Detaylı yazımız: 216# Yıldızların saçılması (İnfitar 2)

Düz Dünya

Başka örnek olarak, Kuran’da “Allah yeryüzünü yaydı, döşedi, düzledi (satıh yaptı)” gibi ayetler var. İlk müslümanlar bu ayetlere bakıp Dünya düz bir alan diyorlardı, zaten o zamanlar tüm insanlar da buna inanıyordu. Kuran ise onların anlayışlarını kökten değiştirip de zamanı gelmeden anlaşılması mümkün olmayan gerçekleri açıkça ifade etmek yerine onların anlayışlarına ters düşmeyen şekillerde anlattı. Bu sayede ilk müslümanlara gereksiz yere akıl erdiremeyecekleri meseleler yüklenmezken ve Kuran’ı yalancılıkla itham edilmesi engellenirken, bilim çağı müslümanlarının bu ayetleri tanıması ve Kuran’ın mucizesi olarak görmeleri kolaylaştırıldı. Her iki zamanın insanları müteşabih ayetleri farklı anladı fakat Ali İmran-7 ayetinin belirttiği gibi gerçek manasını ancak o ilimde derinleşmiş olanlar doğru anladı.

Bugün jeoloji biliminin gelişmesiyle biliyoruz ki Dünya’nın magma tabakasının üstünde soğuyan yer kabuğu çok yüksek dağlarla dolu, geçitleri olmayan, düzlüğü olmayan, yaşama elverişli bir yer olması gerekiyordu ve bir zamanlar öyle idi. Fakat zamanla dağlarda oluşan erozyonlar kayaların aşınmasına, ufalanmasına ve toprak olarak vadileri doldurmasına yol açtı. Bu sayede yeryüzü yaşama elverişli düzlüklere kavuştu. Yeryüzü magma tabakasının üzerinde serilmiş bir halı gibi düzlendi ve döşendi. İşte mezkur ayetlerden ilk Müslümanlar kendi anlayışlarına göre Düz Dünya manası anlarken, bilim geliştikçe bu ayetlerin neden direk düz Dünya anlayışından açıkça değil de sadece düzlenmekten yayılmaktan bahsettiğini çok daha iyi anladık. Ayrıntılı yazı: Link

Görüldüğü gibi ayetler Razi’nin tarif ettiği gibi “Müteşâbih” kelimesine gelince bu, iki şeyden birinin zihni tefrik etmekten âciz bırakacak bir tarzda, diğerine benzemesidir… ” tanımına uyuyor. O ayetlerin gerçek manasını işin ilmini bilenler, yani örneğin jeoloji, astronomi, tıp, fizik ilmini bilenler anlar ve o ayetlerin Allah’tan geldiğine de en büyük tanıklığı onlar yaparlar.

Müteşabih ayetlerin gerçekliğini anlamayanlar ayeti tevil ederler

Kuran’ın apaçık olması, muhkem ayetler için aslında onu kast etmemişte şunu kast etmiş demeye gerek olmamasındandır. Ama maalesef açıklayan kişi de meseleyi tam bilemeyince “aslında onu değil de şunu kast ediyor” demeye başlıyor. Örneğin Kuran “göğüslerdeki kalp düşünür” diyorsa son tıbbi gelişmelerden haberdar olmayan kişiler bunu şöyle açıklıyorlar “Ya! aslında orada kast edilen beyindir”. Halbuki “Kalp düşünür mü?” paylaşımımızda belirttiğimiz gibi son tıbbi gelişmeler kalbin düşündüğünü bildiriyor, hem de beyinden 100 kat daha kuvvetli bir frekansla.

Sonra Zülkarneyn ayetlerinde “Güneşin battığı yere ulaşmak” ve “kara bir göz içinde batan bir güneş bulmak” durumlarını “aslında Zülkarneyn’in gözüne öyle göründü” diye yorumlamaya hiç gerek yok. Çünkü Mezopotamya bölgesinde çıkarılan Babilliler’e ait “İmago mundi” adlı tablet haritasına göre antik Dünya’da güneşin battığı yer diye adlandırılan bir ülke zaten var. Ve bu ülkede güneşin battığı kara bir göze insanlar secde ediyorlar. Bunu da Zülkarneyn paylaşımımızda açıklamıştık. Kısaca Kuran ne demişse apaçık demiştir ve doğrudur. Bilmediğimiz meseleleri “aslında öyle demek istemedi” şeklinde yorumlamaya hiç gerek yok. Zamanı gelince her şey birer birer anlaşılıyor. Bu kuralı unutup yarın ben de aynı hataya düşebilirim ama ne benim ne başkasının hatası Kuran-ı Kerim’i bağlamaz.

Kuran’ın müteşabih ayet örnekleri onlarca var fakat hepsini bir yazıda veremeyiz, sitemizi baştan aşağı okursanız çok iyi anlayacaksınız.

Kalplerinde eğrilik bulunanlar müteşabih ayetlerin peşine düşer

Ayette ikinci bir konu ise kalplerinde eğrilik bulunanların bu müteşabih ayetlerin arkasına düşüp onlarla fitne çıkarmaya çalıştığıdır. Şu anda dine saldıran web sitelerinde bu şekilde yirmiye yakın ayetin arkasına düşmüşler ve işin aslını bilmeden akıllarınca Kuran’da bilimsel yanlışlar olduğunu dile getiriyorlar. Oysa söyledikleri konuyu tam bilseler, biraz derin araştırsalar bilime ters düşüyor dedikleri ayetlerin her birinin altında bilimsel bir mucize yattığını göreceklerdi.

Araştırmak istemiyorlarsa sorun yok, çünkü biz onlar yerine araştırıp bu ayetlerin bilimsel verilerle nasıl tam olarak nasıl örtüştüğünü gösteriyoruz. Bari sayfamızda görünce kabul etselerdi. Ama ayetin belirttiği gibi bu insanların asıl sorunu kalplerinde bulunan eğrilik olduğu için doğrunun gösterilmesiyle hemen kabul edecek değillerdir. Önemi yok, burada yazılanlar Kuran’dan ve ilimden bir pay almak ve imanını derinleştirmek isteyenler içindir.

Peki müteşabih ayetler varsa Kuran apaçık olur mu?

Muhkem ayetler herkes için apaçıktır, müteşabih ayetler ise konunun bilimsel anlamda gerçekliğini bilenler için apaçıktır. Örneğin bir doktor reçete yazar bunu herkes anlamaz, sadece diğer doktorlar anlayabilir. Diğer doktorlar için bu reçete apaçıktır. Doktor olması gerektiği gibi apaçık yazmıştır ama bunu sadece o işin ilmini bilenler anlar. Herkes anlamıyor diye doktorun reçetesinin apaçık olmadığını göstermez.

Yani bazı ayetlerin neden bahsettiğini anlamak için biraz bilimsel bilgiye ihtiyaç var. Mesela Kuran Nuh gemi yaptı der. Eğer geminin ne olduğunu bilmeyen birine bu ayeti okutursanız ayet kapalı gelebilir. Yani ayetin apaçık olmasının bir şartı da konuyu bilmekte yatıyor.

Kuran apaçıksa neden tefsir var?

Tefsirlerin yazılmasının nedeni ayetlerin hangi sebepten dolayı indiğini beyan etmek, birbirleriyle ilişkisini yorumlamak, yeterli bilim gelişmediği için anlaşılamayan müteşabih ayetler hakkında yorum yapmaktır. Yoksa muhkem ayetlerin çıplak manasını her okuyan anlar, kimsenin açıklamasına ihtiyaç yok. Yukarıda Nuh ve gemisi örneğinde belirttiğimiz gibi Nuh’un gemisini anlamak için “gemi nedir” bunu bilmeniz gerekir. Ayetlerde de bilmediğiniz anlamadığınız yerler varsa bilene danışır öğrenirsiniz.

Kuran apaçıksa neden herkes aynı şekilde bir din anlayışına sahip değil?

Allah’ın sözü dahil her söz apaçık söylenmiş olsa bile insanlar anlamak istediği gibi anlarlar. Örneğin Kuran’da savaşın emri müslümanlarla savaşan ve onları buldukları yerde öldüren müşriklere karşı verilmiştir. Müşrikler barış isterlerse siz de barışa yanaşın benzeri çok ayet vardır ki savaşın sınırlarını çizer. Yani esas olan barıştır savaş değil. Fakat birileri Kuran’ın bütünlüğünü ve asıl maksadını görmeyip savaş ayetlerini çekip çıkararak herkese savaş açarsa ve bunu Kuran’a dayandırırsa bu durum Kuran’ın apaçık olmadığını göstermez. Muhatapların akıllarının farklı seviyelerde olduğundan herkesin her ayeti doğru anlayamadığını gösterir. Dışarısı ne kadar aydınlık olursa olsun insanların aydınlığı anlama düzeyleri gözlerine taktıkları gözlüğün camının şeffaflığı ile de alakalıdır. Siyah camlı gözlükle çevresine bakan bir insan havanın aydınlığını da tam anlayamaz.

Müteşabih ayetleri sadece Allah mı bilir yoksa ilimde derinleşmiş olanlarda mı bilir?

Soru: Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar

Ali İmran suresi 7. Ayete göre müteşabih ayetleri Allah’tan başka birde ilimde ustalaşmış kimseler bilebilir ama bazı çeviri ya da tefsirlerde müteşabih ayetleri sadece Allah bilir deniyor.

Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Evet bazı meallerde “Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır” yerine virgülü farklı yerden anlayarak şöyle düşünmüşler “Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. Bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. “

Ama ikinci kısım haksız çünkü İlimde yüksek payeye erişenler diye belirtiyor. Müteşabih ayetlerin ilimle yani bilmekle alakası olduğunu gösteriyor. Yoksa iman edenler, teslim olanlar derdi, ilimde payeye erişenler demezdi. Özellikle ayette alimlere işaret edilmesi ilim sahiplerinin meseleyi bileceğini gösterir. Yoksa direk müminler, iman edenler demesi gerekirdi. 

Bazı fakihler ayeti “sadece Allah bilir” şeklinde anlarken bazıları ise “Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir” şeklinde anlamışlardır. Bu ikinci kısma örnek:

Kurtubi tefsiri:

İbn Fûrek, ilimde derinleşmiş olanların te’vili bileceği görüşünü tercih eder ve bu hususta uzun uzun açıklamalarda bulunurdu. Hazret-i Peygamber‘in İbn Abbâs’a: “Allah’ım! Onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret” şeklindeki sözünde bu hususa dair açıklama vardır. Bu Kitabının manalarını ona öğret anlamındadır. Buna göre yüce Allah‘ın:

“İlimde derinleşmiş olanlar” âyeti üzerinde vakıf yapmak ile ilgili olarak hocamız Ebû’l-Abbas, Ahmed b. Ömer: Doğrusu da budur demiştir. Çünkü onların “ilimde derinleşmiş olanlar” diye adlandırılmaları Arap dilini anlayan herkesin bilmekte olduğu muhkemden daha fazlasını bilmelerini gerektirmektedir. Eğer onlar herkesin bildiğinden başka birşey bilmiyor iseler onların derinlikleri nerede kalır?

Mücâhid’den “İlimde derinleşmiş olanlar”ı kendisinden önceki âyete nesak atfı yaptığı ve derinleşmiş olanların te’vili bildiklerini iddia ettiği de rivâyet edilmiştir. Bu görüşün lehine kimi dilcileri de delil göstererek: Bunun: “İlimde derinleşmiş olanlar da bunu bilirler ve îman ettik… diyerek..” şeklindedir, der ve “derler” kelimesinin hal olmak üzere nasb mahallinde olduğunu iddia ederler.

Razi tefsiri:  

Bu görüşe göre, müteşâbih âyetlerin mânâsını bilme, Cenâb-ı Allah için söz konusu olduğu gibi, ilimde derinleşmiş olanlar için de söz konusudur. Bu, İbn Abbas, Mücâhid, Rebî b. Enes ve çoğu kelâmcılardan rivayet edilen bir görüştür.

Tabiki Kuran indiği devirde Arapça’da noktalama işaretleri olsaydı, peygamberimiz ayeti noktalama işaretlerine göre yazdırırdı. Bazıları Allah bilir ifadesinden sonra durulması gerektiğini ve yeni cümle başlaması gerektiğini düşünmüş, yani arada vasl (virgül) olduğunu düşünmüş bazıları ise hayır vasl yoktur ve ayet devam ediyor demiş. Böylece Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir diye okumuş. Yani Arapça’nın kısıtlılıklarından dolayı ve bazılarının neden alimler dendiği ile alakasını anlayamamasından kaynaklı olarak yanlış anlaşılmalar olmuştur.

Son söz; Apaçık Kuran

Kuran’ın muhkem ayetleri herkes için, müteşabih ayetleri ise ilim sahipleri için apaçıktır.

Bakara 26: “Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, “Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?” derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, çok günahkarlardan başkasını saptırmaz.”

S.S.S.

 

Kuran apaçıksa neden tefsir var?

Tefsirler ayetlerin iniş sebebini, müteşabih ayetlerin ne manaya gelebileceğini vs. yorumlarlar. Mutlak gerekli değildir. Ayetleri mealden okuyan insan da ne demek istediğini anlayacak kadar Kuran açıktır. Ama bilmediği konuları bir bilene sormalıdır tabiki. Kuran’ın apaçık olmasının bir şartı da budur.

Müteşabih ayetler nedir?

Müteşabih ayetler kainattaki bilimsel gerçekliklerdir. Kuran indiği dönemde bilim gelişmediği için Allah müteşabih ayetlerin gerçekliğini herkesin anlamayacağını ve onları anlamak için ilim gerektiğini bildirmiştir.

Kuran apaçıksa neden herkesin din anlayışı farklı?

Din anlayışlarındaki farklılık çoğunlukla Kuran’ın ana esaslarından değil, Kuran’ın bildirmediği meselelerde herkesin farklı bir fikir yürütmesinden kaynaklanıyor. Veya müteşabih ayetlerin gerçek manasını tam bilmeyen kişiler kendi anlayışlarına göre fikir sahibi olabiliyorlar. Örneğin, Kuran, arasında perde olan denizler var demiştir. Eski müfessirler haloklen bariyer (yüzey gerilimi) gerçeğini bilmedikleri için hayal güçlerinin kuvvetiyle bir sürü tahmin yapıp birbirlerinden farklılaşmışlardır.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

5 Yorum

  1. Hocam Al-i İmran Suresi 7. Ayet şöyle meal ediliyor çoğunlukla:

    Bu Kitap’ı sana indiren O’dur. O’nun bir kısım ayetleri muhkemdir ki bunlar Kitap’ın anasıdır. Diğer ayetler de muteşabihtir. Böyleyken kalbinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına uydurmak için muteşabih ayetlere yönelirler. Oysa onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: “Biz O’na iman ettik, bütün ayetler Rabb’imizdendir.” derler. Bunu ancak selim akıl sahibi olanlar düşünüp öğüt alır.

    Müteşabih ayetlerin anlamını sadece Allah mı bilir o halde? Kelimelere baktığımda ” Allah ve “ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır” diyen ilimde yüksek payeye erişenler bilir.” şeklinde meali sadece Bayraktar Bayraklı vermiş.

    ” ve ma te’vilihi llahu illa yea’lemu” – Oysa onun tevilini Allahtan başkası bilmez anlamına geliyor.

    Bu konuyu anlamadım biraz daha açabilir misiniz hocam?

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

    1. Bazı müfessirler sadece Allah bilir diye çevirmiş, bazıları ise Allah ve ilim sahipleri bilir diye çevirmişler. Fakat insanlara inen Kuran’ın içinde insanlara hitap etmeyen bir ayetin bulunması mantıksız olur. Dolayısıyla sadece Allah bilir diye çevirenlerin ki yanlış çeviri. Doğrusu ise Allah ve ilim sahipleri bilir şeklinde olacak.

       

      Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

      Loading spinner

  2. Hocam peki meal farklılıkları neden oluyor?Yani birisi başka çeviriyor öteki başka çeviriyor.Mesela Nisa 34 teki “vedribuhunne” kelimesi gibi.Yani burda bir bilimsel bir bilgi yok ve ayetin anlattığı açık ancak bazıları kelime değiştirince ayetin anlamı değişiyor bir kısımda.Şimdi bu ayet müteşabih mi muhkem midir?

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

Başa dön tuşu