Sivri yazılar

Ergen aceleciliği, kılçıksız kesin kanıtlar ister, yoksa inkâr eder

İnsan, doğası gereği doğruyu öğrenmek ve emin olmak ister. Bunun için bilim yapar. Doğruları görerek deneyimleyerek öğrenmek ister. Fakat gel gör ki çoğu zaman gerçekler o kadar komplikedir ki bilim insanları elde ettikleri bilgilere bile kolay kolay kesin veri gözüyle bakmazlar.

Hayatın her aşamasında elde ettiğimiz bilgiler de çoğu zaman bu kadar komplikedir. Birini tanıdığınızı düşünürsünüz, gün gelir tanımadığınızı anlarsınız. Veya hayatın doğal akışı sizi o kadar rahat ettirir ki bu Dünya’da mülkünüzün sağlam olduğuna kesin bilgiyleymiş gibi inanırsınız, gün gelir bir gece de sefalet içinde kalırsınız. Yani mülkünüze duyduğunuz güveni veren bilginin kesin bilgi olmadığını anlarsınız.

Hayatta kesin bilgi öyle kolay kolay elde edilemiyor. Hayatı dizayn eden böyle dizayn etmiş. Çalışıp çabalamadan ciddi çabalar sarf etmeden kesin bilgiye, doğruya yaklaşamıyorsunuz, gizemleri çözemiyorsunuz. Fakat işin kolaylık içeren tarafı ise bir kişi doğruya yaklaştığı zaman bunu herkesle paylaşabiliyor. Yani insanlık olarak doğruyu arıyoruz ve bir kişinin doğruya yaklaşması bazen herkesin doğruya yaklaşması demek oluyor. Örneğin Einstein o müthiş beynini yorarak Kuran’da haber verilen fakat bizim anlamlandıramadığımız çok önemli bir gizemi çözmeye yaklaştı ve hepimizi yaklaştırdı; Yani zamanın göreceliliği. Kesin bilgiye ulaştırdı demiyorum yaklaştırdı diyorum. Evrenin bilgisinde kesini elde etmek öyle kolay bir iş değildir, ciddi emekler ister dedik.

Bu gerçeği bilmeden özellikle genç akıllar yazılarımızı okudukları zaman bir yazıda her şey bitsin, tüm gizem çözülsün, o da emin olsun, soru işareti kalmasın gibi beklentilere giriyorlar. Yazılarımızda ele aldığımız konular çoğu zaman bir hakikate çok yaklaştırıyor fakat sonuca erdirmiyor. Kesin bilgiyi vermiyor. Çünkü insanlığın elinde o konuda henüz yeterince veri yok ve kesin yargı verilmemiştir. Fakat özellikle ergen dostlarımıza bu gerçeği anlatabilmek bir hayli meşakkatli bir iş.

Örneğin “Kuran’ın korunmuşluğu” hakkındaki yazımızı okuyor ve diyor ki “bu yazıda anlattığınız tarihi veriler tüm şüpheleri gidermiyor, fakat sondaki matematiksel hesaplar durumu kurtarıyor, bence bu yazının güncellenmesi lazım”. Yazar da cevaben diyor ki bu meseleyi tarihsel verilerle kapatacak kadar bir veri elde yok. Tarihsel veriler yetersiz kalıyor. Fakat tarihsel veriler üstünden eleştiriler yapıldığından dolayı tarihsel verileri verdik. Verilerin şüphe oluşturan taraflarını tartıştık fakat bu tarihsel tartışmada kesin bilgiye ulaşma hedefimiz zaten yoktu. Kesin bilgiye ulaşamıyorsunuz diye eldeki verileri ve ipuçlarını tamamen silmek ve konuşmamak da bilimsel bir yöntem değildir. Meseleyi daha derin bir çözümsüzlüğe iter. Bunun yerine eldeki verilerin en azından bir tartışmasını yapmanız gerekir. Daha sonra ise yazımız bu tartışmaları neredeyse bitirme noktasına getirecek matematiksel bir mucizeyi göstererek Kuran ayetlerinin sayısının korunmama ihtimalini neredeyse sıfıra indiğini gösteriyor zaten. Kesine yakın bir bilgi veriyor. O halde o yazıda neden tarihsel verilerle kesin ispatlayamadınız diye itiraz etmek ancak ergen aceleciliği ile açıklanabilir. Yazarı en çok yoran da bu ergen aceleciliği ile gelen ve mutlak kesin bilgiler isteyen soru ve eleştirilerdir.

Başka bir örnek: Nuh tufanı konusunda kesin kanıtlar henüz bulunamamıştır. Fakat Nuh tufanını gösteren ciddi kanıtlar vardır. Bir de Nuh tufanının yaşandığı yer olmaya aday bölgeler vardır. Bunlar araştırmacılar tarafından ortaya çıkarılmış ve tez olarak sunulmuştur. Siz de bu kanıtları ve tezleri derlersiniz ve Nuh tufanı hakkında okuyucuların kesin bilgiye yaklaşmaları için fikirlerini bir adım öteye taşımaya yardım edersiniz. Fakat ergen aceleciği gelir ve der ki “Burada kesin kanıtlar göremiyorum, yazıyı güncelleyin, daha iyi kanıtlar sunun.” İşte bunu eleştiri zanneden bir insan bilimsel bilgiden, bilimsel bilginin gelişim aşamalarından, kesin bilginin kolay elde edilemeyeceğinden habersizdir. Hazır olarak zahmetsiz kesin bilgiler arıyor, bilginin üstüne bir şeyler koymaktansa mevcut olana da burun kıvırarak konu üzerinde yıkıcılık ile bir otorite ve güç gösterisi yapıyordur. Böyle bir kavram liteartürde var mı bilmiyorum ama ben buna “Yıkıcılık otoritesi” diyorum. Yani yapamayan insanlar yapılanı yıkarak güçlerini ispat etmeye çalışır. Böyle insanların topluma bilgi kazandırmakta çok bir yararları olmaz.

Son bir örnek: Yazar, Hz Muhammed’in ayın yarılması mucizesine kanıt olabilecek önemli bir bulguyu derleyip haber yapmıştır. Haberde NASA tarafından ayın dairesel olarak dörtte birlik bir parçasının yarık olduğunu ve bu alanın altının da parça parça olduğunun açıklandığını bildirmiştir. NASA buna tam bir tarih vermemektedir. Ayın yakın zamanlarda yani sertleştikten sonra böyle bir darbe almasını beklememektedir. Çünkü doğal olarak böyle bir darbeyi sertleştikten sonra alsa ayın o parçasının kopacağı anlamına gelir ve doğal durumlarda ayın parçası tekrar birleşmez. Bu yüzden olsa gerek NASA yöneticileri bu darbenin ayın ilk zamanlarından veya çok eskilerden kalmış olabileceğini düşünüyorlar. Fakat kesin tarih hakkında hiçbir veri ellerinde yok. İşte bu haberi yaparsınız ve Hz Muhammed’in ayı yardığına ciddi bir delil olduğunu anlatırsınız.

Ergen arkadaşlar ise yine beleş ve kılçıksız kesin veriler istemektedir. Size der ki “NASA burada Hz Muhammed tarafından yarıldığını söylemiyor. Bu kesiklerin ayın yarıldıktan sonra birleştiğini de söylemiyor. 1400 sene önce olduğunu da söylemiyor. Öyleyse siz kesin verilerle konuşmuyorsunuz.” Oysa siz kesin veri olarak değil, ayın yarılmasına çok ciddi bir kanıt olarak bu yazınızı yazmışsınızdır ve bu beklenmedik yarığın Hz Muhammed’e atfedilen mucizeyle örtüştüğünü haber veriyorsunuzdur. İşte o an laf anlatmanın imkânsız olduğunu anladığınız andır. Bu yüzden bu gerçeği tek seferde bu yazıda kaleme almaya karar verdim ki aynı mantık safsatası ile eleştiride bulunanlara bu yazının linkini verelim ve herkese teker teker laf anlatmakla vakit kaybetmeyelim. Çok kıymetli okuyucularıma derin saygılarımla…

Kuran’ın korunmuşluğu yazısı: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2021/03/kuran-nasil-korundu-kuranda-tek-ve-cift-mucizesi/

Nuh tufanı yazısı: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/04/29-nuh-tufani-kureselmiydi-bolgeselmiydi-jeolojik-kanit-var-midir/

Ayın yarılması mucizesi: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/11/hz-muhammed-ayi-ikiye-bolmesi/

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

Bir Yorum

  1. Çok şükür bu duruma düşmedim. Farklı bir duruma düşsem de hepsinin yeri ayrı kötü. Allah sabır versin vesvese yaşayanlara. Gerçekten çok kötü. Hele ki popüler kültürün peşinde olanlar ayrı kötü. Bende bir zamanlar bunun içindeydim ki, İnsansıları ve Hz. Adem in doğmuş olabilme ihtimalini düşünemedim. Gerçekten berbat bir durum. Allah sabır versin gerçekten.. Yazı da çok güzel hocam elinize sağlık.

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

Başa dön tuşu