Felsefe

301# Allah bildiği halde neden sorar? Sokratik yöntem

Allah bildiği halde neden sorar? Kuran’da çokça soru sorma ayeti vardır. Allah biliyorsa neden soru soruyor?

Kuran’da 6236 ayet vardır ve 1260 ayette soru vardır. Soru sormanın Kuran’ın genel bir üslubu olduğu belli. Bunun nedenini hitabetten, edebiyattan, sanattan bir parça anlayanlar bilirler ama günlük konuşma dilinden başka bir şeyden çok anlamayan insanlara bunu anlamak biraz zor gelebilir. Bu yazıda Allah bildiği halde neden sorar konusunu anlamak için soru sormanın amaçlarını Kuran’dan örneklerle birlikte öğreneceğiz.

Soru sormanın amaçları

Soru sormak her zaman bilgi alma amaçlı değildir. Şu amaçlarla da kullanılabilir:

  1. Söylenen sözün dinleyici üzerindeki etkisini artırmak,
  2. Dinleyiciyi düşünmeye sevk etmek,
  3. Dinleyiciyi diyaloğun içine çekip odaklanmasını sağlamak,
  4. Dinleyiciyi konunun öznesi pozisyonuna getirmek,
  5. Sorgulama yapmasını sağlamak,
  6. Kişinin kendi bildiği şeyi tasdik etmesini sağlamak, sakladığını açığa çıkarmak,
  7. Eğer yeni bir şey öğretecekse eski bilgisini soru sorarak söylettirip, yeni bilgi ile onu hayranlığa sevk etmek.

Allah’ın Kuran’daki sorularını incelediğimiz zaman bu amaçları çok başarılı şekilde yerine getirdiğini görürüz. Bütün soru ve cevapların bu amaçlar etrafında şekillendiğini görebilirsiniz.

Allah bildiği halde neden sorar konusu
Doğru sorular iyi bir öğrenme ile sonuçlanır

 

Sokratik öğretme metodu

Soru kalıplarıyla üretilen cümleler edebi bir zevk ve uyanıklık verir. Soru, muhatapların dikkatini çeker, onların dağınık zihinlerini bir yere toplar.  Öğretim metodlarının en iyilerinden biri soru sorarak öğretme metodudur. İnsanlar arasında bunu ilk defa Sokrates’in sistemli bir şekilde kullandığı kabul edilir. Allah bildiği halde neden sorar konusu Sokrates’inde insan psikolojisini anlamasıyla geliştirdiği yöntemle yakından alakalıdır.

Sokrates, soru sorarak öğretme tekniğini sistemleştirmiştir ve buna Sokratik sorgulama veya Sokratik öğretme denir. Sokrates sorular sorarak muhatabını konunun içine daha fazla çeker, ayık bulunmasını ve alıcılarının açık olmasını sağlar, dinleyicinin kendi cevabı ile yeni öğreneceği cevabı karşılaştırmasını ve zihninde kalıcı olarak değiştirmesini mümkün kılar. [1]

Bir edebiyat makalesi

En iyisi bilimsel bir makaleden bir pasaj aktararak söylediklerimizin daha iyi anlaşılmasını sağlayalım. Türkçapar ve Sargın 2012 yılında yayınladıkları bilimsel makalesinde şunları aktarırlar [2]:

“Sokratik yöntem, antik dönem Yunan filozofu Sokrates’in felsefi düşünüşü ve bilgiyi soru sorarak öğretme yöntemidir. Sokrates’in öğrencilerine bilgileri sorular sorarak öğretmesi Sokratik dialog adıyla bilinir. Bu anlamda sokratik sorgulamayla aslında karşısındakine yeni bir şey öğretilmemekte sadece bilinen anımsatılmakta ve tekrar bulunmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi sürecinde kullanılan Sokratik sorgulama ve bunun terapideki uygulama biçimi ise yönlendirilmiş keşif (Guided Discovery) olarak adlandırılır.

Bu yöntemle bir seri soru ile aslında danışanın bilebileceği ancak farkında olmadığı bilginin farkına varması amaçlanır. Sokratik yöntem veya yönlendirilmiş keşif’de öncelikle danışan dikkatli bir şekilde ve yansıtmadan faydalanılarak dinlenilir. Bu teknik sorunun tanımlanması, incelenmesi, değerlendirme yaparak alternatifler bulunması, açığa çıkan yeni bilgilerin kullanılarak yeniden tanımlama yapılması ve son olarak da eski çarpık inancın sorgulanması ve yeni bilgi ışığında bir sonuca varma ve uygulama yapılması aşamalarından oluşur.”

İstifham nedir

Soru soran kişinin karşıdakinden cevap beklemediği durumlara ise edebiyatta İSTİFHAM adı verilir. Diğer bir deyişle kişinin zaten cevabını bildiği sorular sormasıdır.[3] Bu tür sorularda ise okuyucuyu düşünmeye teşvik etmek veya konunun öznesi yapmak için sorular sorarsınız. Edebiyat Bilgi ve Teorileri isimli kitabında M. Kaya Bilgegil, başarılı bir istifhâmın, bütün edebi eserleri, bilhassa hitabet yazılarını ve dramatik eserleri belağatın üst derecelerine yükselttiğini anlatır. [4]

Şimdi yazının başında verdiğimiz 6 maddeyi temel alarak Kuran’ın sorduğu sorularla ilgili örnekler vererek konuyu açıklayalım.

Dinleyiciyi konuya özne eden sorulara örnek

Hucurat 12: “Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının.”

Bu cümlede “kimse ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanmaz” da denebilirdi. Fakat soru sorarak okuyucuyu konuya dâhil ediyor. Bu işi yapıp yapmayacağınızı kendinize sorgulatıyor. Bu ayeti başkalarına hitap ediyor gibi değil de kendine hitap ediyormuş gibi okumanı sağlıyor. Kendi üstüne alındığın zaman hayalinde canlandırıyor ve iğrenme hissi oluşturuyor, sonra da işte bu iğrençliğin gıybet etmede de olması gerektiğini söylüyor. Gıybetin çok iğrenç bir iş olmasını bir örnekle anlatıyor ama soru sormasıyla da insanı örneğin içine çekiyor. İşte bu, Kuran’ın eşsiz belagatidir.

Cevap beklenmeyen istifham sorularına örnek

Bu tür sorularda cevap beklenmez, muhatabı düşündürme amacı vardır.

Kalem 35-37: “Biz Müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç? Neyiniz var, nasıl hüküm
veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz?”

Bakara 106:Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?

Ahkaf 35: “(Bu) Bir duyurudur. Yoldan çıkmış topluluktan başkası mı helak edilecektir?”

Al-i İmran 25: “Kendilerini, hiç şüphe olmayan bir gün için topladığımız ve herkesin kazandığı, kendisine tastamam verilip hiç kimseye haksızlık edilmediği zaman (durumları) nasıl (olacak) ?”

Cevabını vermeden önce soruyla zihinleri toplayan ayetler

Bu ayetlerde de cevabı vermeden önce soruyla zihinleri toplayıp cevabını yine kendi veriyor.

Mearic 36-39: “Nankörlere ne oluyor ki sana doğru koşuyorlar? Sağdan, soldan ayrı ayrı gruplar halinde (gelip başına üşüşüyorlar). Onlardan her biri, nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? Hayır! Öyle şey yok!

Mülk 3-4: “Sonra gözü(nü) iki kere daha çevir (de bak). Göz hakir ve umudunu kesmiş bir halde sana döner…”

Rad 16: “De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Öyleyse, O’nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi edindiniz?” De ki: “Hiç görmeyen (kör) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?” Yoksa Allah’a, O’nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahhardır.

Bu sorularda görüldüğü gibi cevabını vermeden önce konuya soruyla başlandı.

Kişinin kendi bildiği şeyi tasdik etmesini sağlamak, açığa çıkarmak

Hakka 7-8: “(Allah ) onu, yedi gece, sekiz gün ardı ardına onların üzerine saldı. O kavmi orada, içi boş hurma kütükleri gibi serilmiş görürsün. Onlardan hiç geri kalan görüyor musunuz?”

Bu ayette “onlardan hiç geri kalan yok” diyebilirdi ama muhatabın kendi gözlemlerinden yola çıkarak düşünmeye sevk ediyor. Bir kavmin aniden yok oluşunu düşündürtüyor. Tasdik ettiriyor.

Mürselat 16: “Öncekileri helak etmedik mi?”

Eski zamanlarda helak olan kavimlerin kalıntıları daha çok olmasına rağmen günümüze de bir çoğu ulaşmıştır.

Araf 97: “Yoksa o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler?”

Azabın geleceği zamanı insanların bilemeyeceğini düşündürtüyor ve tasdik ettiriyor.

Enbiya 34: “Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar.”

Evet kimse ebedi değil diye tasdik ettiriyor.

Bakara 80: “De ki: Allah’tan (bu hususta) bir söz mü aldınız? Şayet öyleyse Allah verdiği sözden dönmez.”

Ayet “Allah’tan bir söz almadınız” da diyebilirdi ama Allah’tan bir söz mü aldınız diyerek muhataplarını düşünmeye sevk ediyor. İddialarında doğru iseler ispatlamaya mecbur bırakıyor. Allah verdiği sözden dönmez şeklinde de onlara söyle diye hatırlatıyor. Ama bir söz almadıkları için ispatlayamayacaklarını düşündürerek uydurukçuları çaresiz bırakıyor.

Hicr 32: “(Allah) Ey İblis, neyin var ki, sen secde edenlerle beraber olmadın? dedi.”

Bu ayette de iblisin Adem’e secde edip itaatini göstermemesi üzerine Allah ona nedenini soruyor. Burada Allah nedenini bilmediği için mi soruyor? Tabiki hayır. Allah İblis’in içinde sakladığı nedeni ortaya çıkarmak, ona itiraf ettirmek için soruyor. İsyan ediş sebebini kendine söylettiriyor ve onu bulunduğu makamdan bu şekilde indiriyor ki tüm akıl sahiplerine İblis’in bu ifadeleri örnek olsun. Yani maksadı iblisi konuşturmaktır.

Aynı şekilde İbrahim (a.s.) Rabbim ölüleri nasıl irilttiğini göster dediğinde Allah’ın ona inanmadın mı diye sorması da Allah’ın bilmediğinden değil, İbrahim’i konuşturup açıklama yaptırma amaçlıdır. Bu tür açıklamaları Allah kullarına yaptırır ve diğer kulları için durumu açıklamış olur.

 

Eğer yeni bir şey öğretecekse eski bilgisini kendisine söylettirip, yeni bilgi ile onu hayranlığa sevk eden sorular

Bu tür bir soruda muhatabın konu hakkında bir bilgisi vardır, fakat o konu hakkında yeni ve daha ilgi çekici bir şey öğretilecektir. Bu durumda da soru sorma üslubu kullanılır.

Örneğin, kara delikler hakkında çok şaşırtıcı bir bilgi verecek bir bilim adamı, kendini dinleyen kişiye önce sorar: Kara delik nedir? Ve cevap vermesini bekler. Kişi, kara delikler hakkında bildiklerini anlatır ve bilim adamı kişinin anlattıklarını dinledikten sonra ona kara delikler hakkında öyle bilgiler verir ki karşıdaki kişinin hayranlığı artar. Veya bir hikâye anlatıcısı Kafdağı’nı anlatmadan önce sorar ki “bilir misiniz Kafdağı nedir?”, onların bildiklerini dinleyip sonra vereceği bilgilerle hayranlığı artırır.

Bu tür ayetlere örnek olarak Allah’ın Tuva vadisinde Musa ile konuşurken sorduğu “o elindeki nedir Ey Musa” sorusudur. Musa anlatmaya başlar, sopamdır, ona yaslanırım, davarlarıma yaprak silkelerim vs. Sonra Allah ona yere atmasını söyleyince atar ve yılana dönüştüğünü görür. Bu sopayı sıradan bir sopa sanırken sıradan bir sopa olmadığını Allah bu şekilde insan psikolojisine çok uygun yöntemlerle öğretmiştir. Allah’ı kudretini Musa’nın algılamasını kolaylaştırmış ve hayranlığını uyandırmıştır.

Taha 17-21: “Şu sağ elindeki nedir, ey Musa? O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır. Allah: Yere at onu, ey Musa! dedi. Onu hemen yere attı. Bir de ne görsün, hızla sürünen bir yılan değil mi! Allah buyurdu: Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline sokacağız.”

Allah bildiği halde neden sorar

 

Kısaca, Allah bildiği halde neden sorar konusu

Allah bildiği halde neden sorar konusu biraz edebiyat, söz söyleme ve hitabet sanatı, ikna sanatı, insan psikolojisi bilince artık kendinizin de cevaplayabileceği bir sorudur. Sorular sadece bir şeyi öğrenme amacıyla sorulmaz. Allah bilmediği bir şeyi öğrenme amacıyla bir soru sormuyor.

Ayrıca şu yazımızı da tavsiye ederiz: Cennet ve Cehennem neden var? 

REFERANSLAR

  1. Hüner, S. B. Sokratik Sorgulamanın Başarı ve Tutuma Etkisi ile Üretilen Düşüncelerin Entelektüel Ölçünlere Uygunluğu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 54(1), 35-68.
  2. Türkçapar, M. H., & Sargın, A. E. (2012). Bir teknik sokratik sorgulama-yönlendirilmiş keşif. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi, 1, 15-20.
  3. ELİAÇIK, M. (2016). BELÂGAT KİTAPLARINDA TECÂHÜL-İ ÂRİF’İN TARİF VE TASNİFİ. Electronic Turkish Studies, 11(10).
  4. M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri (I Belağat), Atatürk Üniversitesi Yay., (Sevinç Matbaası), Ankara, 1980, s. 259.: p. Sayfa 260.

 

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.
Başa dön tuşu