Bilimsel DüzenEvrim

290# Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Adem’i. Hz Adem ne zaman yaşadı?

Mitokondriyal Havva nedir? Mitokondriyal Havva’nın yaklaşık 200 bin yıl önce yaşamış olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış, peki Mitokondriyal Havva dediğimiz kişi semavi dinlerde bahsedilen Adem’in eşi Havva’mıdır? Hz Adem ne zaman yaşadı? Dünyanın ömrü 7000 yıl hadisi ne anlama geliyor? 

Dillerin evrimi

Teorik olarak biyolojik evrimi somut bir şeye benzeterek anlatmak isteyenler için en iyi örnek dilin evrimidir. Diller dinamik bir yapıdadır, zamana ve bölgelere göre sürekli değişirler. Birbirine coğrafi olarak yakın toplulukların kullandığı kelimeler de birbirine daha yakındır, birbirine uzak toplumların kelimeleri ise daha farklıdır.

Birbirine yakın olan diller veya lehçeler veya ağızlar birbirlerinden daha yakın bir zamanda ayrılarak farklı yönlere evrilmişlerdir. Örneğin Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi ortak bir ata topluluğunun konuştuğu ortak bir Türkçe’ye dayanmaktadır ve her iki dilden de az-çok farklıdır aslında. Bu ortak atadan ayrılan iki Türk toplumu birbirlerinden coğrafi olarak ayrılmışlar ve dilleri de farklı yönlere doğru evrilmiştir. Kazak, Özbek ve Kırgızlar ise Türkiye Türkleriyle çok daha eskiden ortak ataya sahiptiler ve bu devletlerle olan akrabalığımız daha uzun zaman önce olduğu için dilleri bizden daha çok farklılaşmıştır. Aşağıdaki şekilde Türk dilinin bu evrimi görülmektedir.

İlgili Makaleler
Kaynak: Hruschka, D. J., Branford, S., Smith, E. D., Wilkins, J., Meade, A., Pagel, M., & Bhattacharya, T. (2015). Detecting regular sound changes in linguistics as events of concerted evolution. Current Biology, 25(1), 1-9.

Bu şekilde (dendogram) Türk ve Azeri dilleri yakın bir ortak ataya sahip oldukları görülüyor, bu iki dile en yakın ise Gagavuz Türkçesi olduğu görülüyor. Gagavuz Türkçesi de Türkiye Türkçesine yakın ama Azeri Türkçesi kadar değil tabiki. Yani o noktada Gagavuz, Azeri ve Türkiye Türklerinin ataları aynı dili konuşan bir topluluktu. Sonra geriye doğru gittiğimizde sırasıyla Türkmenler, Uygurlar, Özbekler gibi topluluklarla daha benzer bir dile sahibiz ve bu noktalarda ise onlarla atalarımız ortaktır.

Tüm diller ortak ata dilden farklılaşmıştır

Bu sadece Türkçe içinde geçerli değil, farklı dillerin birbiri ile ortak ataya sahip oldukları noktaları da tespit eder. Örneğin dil benzerlikleri yönünden zamanda biraz daha geriye gidersek Moğollarla ortak atamıza ulaşırız. Biraz daha geriye gidilmesi durumunda farklı milletlerle ortak atalar derken ilk insan topluluğunun konuştuğu ilk dile kadar uzanır bu durum. İlk insan toplulukları farklı yerlere göçüp farklı toplumlar oluşturdukça dilleri ata dilinen sürekli farklılaşarak ayrılmıştır.

İşte biyolojik evrim de bu şekildedir. Her canlı ırkının yakın olduğu bir ırk vardır. Dilin içinde zamanla oluşan harf değişimleri kelimeleri değiştirip binlerce yıl içinde farklı dilleri oluşturduğu gibi biyolojik canlılarda oluşan mutasyon farklılıkları da azar azar türleri değiştirmektedir. Yüzbinlerce yıl içinde ise eski atalarından farklı görünümde türler çıkmasına yol açmaktadır.

Örneğin at ve eşek yüzbinlerce yıl önce bir ortak ata topluluğunun farklı bölgelere ayrılarak birbirinden kopmasıyla farklı mutasyonlar biriktirerek görünüşlerinin değişmesi ile yaratılmışlardır. Allah’ın yaratma kanunu sürekli halden hale değiştirmektir ve bunun biyolojideki mekanizmalarından biri mutasyonlardır. At ve eşeğin ortak atasından biraz daha zamanda geriye gidersek zebralarla olan ortak atasını buluruz, daha geriye gittiğimizde farklı türde hayvanları buluruz. Sığırlarla, köpeklerle ortak atalarıyla karşılaşırız. Bu, Allah’ın muhteşem ve göz kamaştırıcı yaratma sanatıdır. Tıpkı diller gibi.

Evrim İslam’la çelişmez

Çoğu kişi evrimin bu özelliklerini yeterince bilmez fakat öğrenmek gerekiyor. Çünkü insanlarda evrimin dinlere ters düşeceği ön kabulü ile birlikte evrim konusu açıldığında kaskatı kesilme ve bilmeden reddetme durumları hâsıl oluyor. Bunun sonucunda evrim mekanizmalarını laboratuvarda tüm kanıtlarıyla birlikte gören tarafsız vicdanlar da birbirinin karşıtıymış gibi gösterilen iki fikirden somut olarak doğru gördükleri evrim tarafını seçip dinlerini bırakabiliyorlar.

Oysa evrim İslam ile çelişmez. İnsan algısı karışmış eski kitaplarla çelişir. Evrime karşı çıkma yanılgısı da bize onlardan bulaştı. Her neyse konumuza geri dönelim. Dedik ki evrimi anlatmak isterseniz en iyi örnek dillerin evrimi olmaktadır, çünkü biyolojik evrimin aynısı bir mekanizma ile diller de sürekli evrimleşmektedir. Biyolojik mutasyon hızından daha hızlı değişimler oluştuğu için dillerdeki evrimi takip edebiliyoruz. Örneğin Yunus Emre’nin şiir yazdığı Türkçe’nin şu an kullandığımız Türkçe ’den ne kadar farklı olduğunu görüyoruz.

Peki bunu neden anlattım. Çünkü Kuran’da tam da evrime bu örnekle işaret edildiğini gördüm. Rum 22 ayetine bakalım:

Rum 22: “Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O’nun ayetlerindendir. Bunda bilenler için ayetler (deliller) vardır.”

Dillerin ve ırkların evrimi

Bilenler için bu örnekteki deliller var dedi ayet, ne ola ki bu deliller, neyin delili? Ayette dillerinizin ve renklerinizin farklılığı beraber kullanılarak bir benzetme yapılmış. İnsanların renkleri neden farklıdır? Afrika ırkları gibi siyahi ırklar, Hindistanlılar gibi çikolata renkliler, beyaz Türkler, sarı Avrupalılar vs. Deri rengi farklılıkları tüm bu insanların ırk özellikleridir. Bu farklılık tıpkı dilin değişimi gibi meydana gelmiştir. İşte ayet de tam olarak bize renklerinizin farklılığı ile dillerinizin farklılığının beraberce düşünülüp, Allah’ın ayetlerinden yani delillerinden birini anlamamız gerektiğini söylüyor. İşte bu dillerin evriminin ırkların evrimine benzetilmesidir.

Adem ilk insansa evrim ile çelişir mi?

Benim kendi izlenimime göre Kuran evrimi diller örneği ile bilenler için bir delil olarak anlatmıştır. Kuran Allah’ın yaratma ve halden hale sokma sanatının adı olan evrimi destekler. Ama bir mucize olarak da insanoğlunun yaratılan ilk ferdinin Âdem olduğuna da işaret eder. Evet tıpkı İsa a.s. gibi farklı bir genetik kodla, bir anne ve babanın genetik koduna ihtiyaç duyulmadan yeni bir yaratılışla yeni bir insan türü. Daha zeki bir insan türü. Fosilleri bulunmuş olan eski insansıların (hominid) bir sürüm üstü diyebiliriz. Onlarla benzer genetik dizilime sahip fakat onlardan daha zeki olmasını sağlayan yeni mutasyonlarla yeni bir türün ilk ferdidir Adem.

Darvinci bakış açısıyla insan (H. Sapiens) önceki türlerden evrilmiş olmalı fakat Kuran açısından düşünürsek diğer türler birbirinden evrilse de insan tarihin bir yerinde ani olarak ortaya çıkmış olmalı. Âdem’in yaratılışını incelediğimiz 156 nolu yazımızda anlattığımız gibi her iki seçeneği de tam anlamıyla doğrulayacak veya yalanlayacak bilimsel bir veri henüz yok. İlk insanlığın nasıl başladığını kim olduklarını evrildiler mi yoksa diğer türlerden farklı olarak aniden mi Dünya yüzünde belirdiler bunları tespit etmek kolay değil.

Mitokondriyal Havva resmi

Yegâne bulgumuz, üzerinde tahminler yaptığımız kafataslarıdır

İlk insanlık hakkında bilimsel olarak da bir belirsizlik mevcut. Örneğin en eski insan fosil kafatası 200 bin yıl öncesine tarihleniyordu. İnsanlığın tarihi bu zamanlarda başlamış olduğu düşünülüyordu fakat 2017 yılında Fas’ta 300 bin yıllık bir kafatası bulunduğu iddia edildi ve insanlığın tarihi bir daha değişti. İnsanlığın kökeni ile ilgili yegâne materyalimiz elde ettiğimiz kafataslarıdır.

Ne kadar sayıda insan vardı, bunları gerçekten insan olarak mı sınıflamalıyız yoksa başka bir insansı türü olarak sınıflandırmak lazım, nereye kadar insanlar nereye kadar insansılar, ne kadar zekiydiler ve daha birçok soru hâlâ karanlıktadır. Örneğin bulunan 300 binyıllık kafatasının sahibi ne kadar zekiydi bilemeyiz, tek yapabildiğimiz kafatası büyüklüğüne göre beyin hacmini ve zekâsını tahmin etmek.

Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Âdem’i

Fakat moleküler DNA testlerine göre şu anda yaşayan tüm insanlar yaklaşık olarak 200 bin yıl önce yaşamış olan bir erkek ve bir dişiden geldikleri tüm bilim camiası tarafından kabul edilecek şekilde ispatlanmıştır. ateist bilim insanları da buna itiraz edemiyorlar. Bu testin adı mitokondriyal DNA testidir. Şu andaki kadınların ilk atası olan kadına mitokondriyal Havva ve erkeklerin atası olan ilk erkeğe ise Y kromozomu Âdem’i adı verilmektedir. Nature dergisinden ilgili makale.

Solda Fas’ta bulunan 300 bin yıllık olduğu belirtilen kafatası ve sağda ise bugünkü insan kafatası var. Soldaki kafatası geriye doğru uzun ve iridir, göz çukurları daha büyük ve kaş kemeri daha kalındır. Bu özellikleriyle bugünkü insan kafatasından morfolojik olarak farklıdır. Kaynak: https://www.nature.com/news/genetic-adam-and-eve-did-not-live-too-far-apart-in-time-1.13478

Mitokondriyal Havva’yı tespit etme mekanizması basittir. Şöyle ki; tüm insanlarda var olan mitokondriyal DNA’mız sadece anneden yavrulara geçer. Babadan geçmez. Dolayısı ile şu anda yaşayan tüm kadınlar mitokondriyal DNA’sını annesinden, o da kendi annesinden ve zincirleme olarak tâ ilk anneden almıştır. Dünya yüzündeki kadınlardan mitokondriyal DNA örnekleri toplanıp DNA yapılarının birbirinden farklı olduğu noktaları yani mutasyonları elde ettiğimizde işimiz kolaylaşır. Çünkü bu mutasyonlardan genetik ağaçlarını çıkarırız ve tıpkı yukarıdaki dil örneğinde anlattığımız gibi en baştaki ilk kadına ulaşırız. Mutasyon geçirme hızı da ortalama 125 sene olarak hesaplanarak bu ilk kadının yaklaşık 200 bin yıl önce yaşadığı hesaplanmış.

Sonuçlar düşük çözünürlüklü bilgiler veriyor

Tabi uygulanan metod düşük çözünürlüklü sonuçlar veriyor yani örneğin mutasyon hızını yanlış hesapladığımızı öğrenirsek ilk kadını 50 bin yıl önce veya 300 bin yıl önce yaşamış olarak bulabiliriz. Bu rakamlar o yüzden kesin rakamlar değildir. Tıpkı kemiklerin yaşını hesapladığımız Radyokarbon tarihleme yönteminin çok eski tarihler için ne kadar doğru sonuç verdiğinden emin olmadığımız gibi mitokondriyal DNA’nın da ne kadar doğru sonuçlar verdiğinden kesin olarak emin olan yok.

Farklı çalışmalarda da birbirinden tarihsel olarak biraz farklı sonuçlar çıkmış olsa da bilimsel olarak şu an yaşayan tüm insanlığın atasının bir erkek ve bir kadın olduğu tüm bilim camiası tarafından kabul ediliyor. Fakat materyalist bilim insanları bu durumu diğer kadın ve erkeklerin soylarının tükenmiş olmasıyla açıklamaya çalışıyorlar. Aşağıdaki A şeklinde tüm kadınların ortak bir atadan gelmiş olması resmedilmiştir. Materyalist felsefi görüşün varsayımına göre ise B şeklinde gösterildiği gibi diğer kadınların kızları zamanla kız çocuk doğuramadığından dolayı tükendiler ve tek bir kadının yani mitokondriyal Havva dediğimiz kadının soyu kaldı. Erkek için de aynı teoriyi uyguluyorlar.

Şekil A: Tüm kadınların kökeni Mitokondriyal Havva’ya dayandığını gösterir.
Mitokondriyal Havva şeması
Şekil B: Mitokondriyal Havva yanında diğer kadınların da olduğu ama bunların kız soylarının kaybolduğu iddia edilen varsayım. Resim kaynağı: https://medium.com/history-of-yesterday/mitochondrial-eve-the-ancestor-we-all-share-56e78c14971b

Oysa bu yaklaşım hiç de tutarlı görünmüyor ve materyalist felsefeyi terk etmemek ve semavi dinlerin bahsettiği Âdem ve Havva’yı kabul etmemek için yapılmış kurtarma yorumları olduğu izlenimi veriyor. Tarafsız bir yaklaşım değil. Bu varsayımları herhangi bir kanıta dayanmıyor ve onlara göre Âdem ve Havva gerçek olamaz, o halde tek açıklaması bu olmalı diye varsayımsal bir açıklama yapmaktadırlar.

Varsayımın zayıf yönleri

Bu varsayım doğru olamaz çünkü bildiğimiz gibi kadınlar eski zamanlarda günümüzdekinden daha fazla sayıda çocuk doğuruyorlardı ve kız çocuk doğurmayan kadın sayısı çok azdır. Kaldı ki bazıları kız çocuk doğurmamış olsa bile o mutasyonu taşıyan daha yüzbinlerce milyonlarca kadın vardır. Bunlar istatistiksel olarak yarı yarıya kız çocuk doğururlar. Gelecek nesillerde ise nüfus arttığı için herhangi bir mutasyonu taşıyan kız çocuğu doğmama veya kaybolma ihtimali giderek daha da azalır.

Yani randomize olmayan bilinçli bir seçilim uygulanmamışsa Dünya genelinde bütün kadınların kız soyunun ortadan kalkmış olması ve tek bir kadının kız soyunun devam etmiş olması imkânsızdır. Genetik frekanslar, ufak iniş çıkışlar dışında hep korunur. Buna genetik denge denir. Aynı durum her iki cinsiyet için de geçerlidir.

Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Adem’inin tarih çakışması

Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Adem’inin aşağı yukarı aynı zaman dilimlerine tarihlenmiş olması da bir başka kanıttır. Çünkü onların dedikleri gibi şans faktörlerine bağlı istatistiksel olarak mümkün olmayan genetik kayıplar mümkün olsa idi erkek ve kadın için çok farklı zaman dilimleri çıkması beklenirdi. Örneğin tüm kadınların 200 bin sene önce yaşamış bir kadının torunları olduğu gösterildi ise erkekler için bu rakam bir milyon veya iki milyon çıkabilirdi. Çünkü şans faktörleriyle istatistiksel olarak da mümkün görülmeyen bu çok düşük ihtimallerin her ikisi de neden birbiriyle çakışan tarih aralığını göstermesi gerekiyor? Hiçbir gereklilik yok ve birbirinden çok uzak tarihler gösterebilirdi.

Kısaca eldeki moleküler genetik verileri şu anda yaşayan tüm insanlığın yaklaşık 100 bin ila 200 bin yıl önce bir erkek ve bir kadından geldiğini göstermektedir. Moleküler testler yüksek çözünürlüklü sonuçlar vermediğinden dolayı her iki cinsiyet için de aşağı yukarı rakamlar verilir.

Dünya’nın en eski insan fosili

2017 yılında Fas’ta çıkartılan 300 bin yıllık insan kafatası ise bize çok sağlıklı bilgiler vermiyor. Öncelikle Radyokarbon tarihlemesinin çok uzak zamanları doğru göstermesi net değildir. İkinci olarak o kafatasının H. Sapiens dediğimiz modern insana ait olup olmadığı, 300 bin senede insanlığın farklı bir türe dönüşecek kadar mutasyon biriktirip biriktirmeyeceği, dolayısı ile o kafatasının bizim türümüze ait olarak sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağı konuları üzerinde tartışılması gereken konulardır.

Ayrıca kafatası günümüz insanından daha uzun (geriye doğru) bir kafatası biçimine sahiptir. O kafatasının sahibinin bizler kadar zeki bir insan olup olmadığını bilmememiz ve yanında hiçbir insan yapımı alete rastlanmamış olması da bu konudaki bilgimizdeki boşluğun büyüklüğünü göstermektedir. Bilimin verileri yanlış değil ama şu an için düşük çözünürlüklüdür ve düşük çözünürlüklü veriler üzerinden sadece ihtimaller konuşulabilir, kesin sonuçları birbirleriyle karşılaştırıyormuşuz gibi davranamayız.

Mitokondriyal Havva
Kaynak: https://www.nhm.ac.uk/discover/news/2017/june/oldest-known-homo-sapiens-fossils-discovered-in-morocco.html

Eski Ahit’teki çelişkili ifadeler

Bir diğer konu da Eski ahitte Hz. Adem’den itibaren verilen peygamber şeceresi ve ömürleri takip edildiğinde insanlığın ömrünün 5700 yıl olduğu düşünülür. Kuran’da Hz. Âdem için bir zaman dilimi çizilmez ama yeryüzünde toplu halde meleklerin (yabancı varlıkların) yaşadığı Allah’ı andıkları bir zaman dilimi olduğu anlaşılabilir. Bu ifadelerle muhtemelen Dünya’nın çok eski karanlık tarihinde kalmış zaman dilimlerini anlatıyor olabilir. Fakat bir hadiste insanlığın ömrü 7000 yıl olarak rivayet edilmiştir ki bu durum bana çokça soruluyor. Tevrat’ı ve bu hadisi anlamaya çalışalım.

Öncelikle genetik verilerimize ve insanların ırklar olarak farklılaşmasına bakarsak insanlık için 7000 yıllık bir süre mümkün değildir. Tevrat’ta şu peygamberin oğlu şudur, şu kadar yaşamıştır diye bir şecere çıkarılır. Burada akla iki ihtimal geliyor. Birincisi; Tevrat’ın bu ifadelerine insan algısı karışmış olabilir. Yani Tevrat Babil sürgününden 50 yıl sonra ikinci defa hafızalardan yazıldığında insanlar ayetleri bizzat Allah’ın gönderdiği şekillerde aynıyla yazmayı başaramadılar ve Tevrat’ın ana gövdesi korunsa da bu şekilde insanların anlayışları, birbirlerine anlattıkları hikâyeler vs. Tevrat’ın içine muhtemelen karışmış olabilir.

Diğer bir ihtimal ise şu peygamber şunun oğludur diye anlatılan ifadeler birebir baba-oğul ilişkisini yansıtmıyor, onun soyundan geldiğini ifade ediyor olabilir. Yani bahsedilen peygamberler arasında onbinlerce yılı ifade eden çok uzun zamanlar olmuş olabilir.

Hadis’teki insanlığın yaşı 7000 yıldır ifadesi

Kuran indiği dönemde ise Tevrat’a göre insanlık sadece 4300 yaşındaydı fakat İslam hadis kaynaklarına göre 7000 yıldır.

Hadisin 7000 sene söylemesi ise açıklaması en kolay konudur. Çünkü Araplarda yedi, kırk ve bin sayılarını görürseniz mübalağalı bir şekilde bilinmeyen uzun bir zamanı anlatma biçimi olduğunu anlarsınız. Hele yedi ve binin bir arada tam sayı olarak kullanıldığı bir ifade ise aradan çok çok uzun zamanların geçtiğini anlatabilmenin mübalağalı son ifadesidir. Evet çok çok uzun zaman geçtiğini anlatmak istiyorsanız Arapça’da bunu ifade etmenin en iyi yolu 7000 sayısı ile anlatmak olurdu. O yüzden tam sayı şeklinde verilen bu ifadenin yüzbinlerce yılı anlatmak için bir “çokluk ifadesi” olduğunu düşünüyorum.

Kuran’da insandan bahseden insan suresinin birinci ayeti de insanın üzerinden çok uzun bir zaman geçtiğini ve o zamanlar hatırlanacak bir şey olmadığını söyler. Bu ayet insanlığın yaratıldıktan sonra yüzbinlerce yıl gelişim sürdürdüğünü ve geride çok iz kalmadığı için toplumsal hafıza olarak hatırlayabileceğimiz bir şey olmadığını hatırlatıyor.

İnsanın üzerinden dehr (çok uzun bir zaman) geçti

İnsan 1: “Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre gelip geçti.”

Dehr çok çok uzun zamanlar demektir. İşte bu ayet Adem’le yaratılan insanlık macerasının üzerinden yüzbinler seneler geçtiğini gösteriyor olabilir.

Yine Kuran’ın ilk inen ayetlerinde Allah insana kalemle yazmayı öğretme nimetini hatırlatıyor ki bu yazma işi insanlık tarihinde bir kırılma noktası oluşturarak onun medeniyetler kurmasını sağlamış ve artık hatırlanır bir tarihi olmasına da izin vermiştir.

Alak 4-5: ” O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. ”

Allah insanlığı bitki gibi yetiştirdi

Yine Allah Nuh 17’de insanoğlunun yeryüzünde oluştuğunu ve bir bitki gibi yetiştirildiğini haber verir.

Nuh 17: “Allah sizi yerden bitirir gibi yetistirmistir.”

Bitki gibi bitirmek veya yetiştirmek ifadesi Hz. Meryem için de kullanılmıştır ve Hz. Meryem’in bitki gibi büyütülmesinin özenerek yavaş yavaş bir bahçivan edasıyla yetiştirilmesi anlamında kullanıldığı açıktır. Yani Allah Meryem’i bir bitki gibi ilgilenerek yetiştirdi demektir. Yoksa Allah Meryem’i toprağın altından bitki gibi çıkardı demek değildir.

Ali İmran 37: “Bunun üzerine Rabbi, onu (Meryemi) güzel bir kabul ile kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi.”

Allah Meryem’i bir bahçivanın bitkisiyle özendiği gibi terbiye etmiş (temsilde hata olmasın) ve hayatı boyunca yetiştirmiştir. Aynı şekilde Nuh 17’ye göre de Allah insanlığı bir bahçivanın bahçesiyle ilgilendiği gibi tarih içinde yetiştirerek, eğiterek getirmiştir. Zamanı gelip yeterli olgunluğu kazanınca çeşitli nesneleri kalem olarak kullanmayı öğretmiş ve medeniyetin başladığı ve artık hatırlanır olduğu son 5000-6000 senelik dilimine sokmuştur.

Özetle: Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Adem’i

  1. Renklerin ve dillerin farklılığına vurgu yaparak bunun Allah’tan bir şeylerin ayeti yani delili olduğunun söylenmesi müteşabih bir ifadedir ve gerçek manası ancak evrimin anlaşılabilmesiyle zihinlerde oturabilir.
  2. Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Âdem’i bugün Dünya’da yaşayan tüm insanların atasıdır ve aşağı yukarı 200 bin yıl önce yaşadığı hesaplanmıştır. Ölçme metodumuz geliştikçe daha net bir rakamın ilerde çıkması kaçınılmazdır.
  3. Tevrat’ta geçen insanlığın yaşı hesaplamaları iki değişik ihtimalden dolayı muhtemelen yanıltıcı ifadelerdir. Hadis’te geçen 7000 sene ifadesi ise Araplar arasında mübalağalı çokluk ifadeleridir, gerçek sayıyı vermediğini hem bunu söyleyenler hem de dinleyenler bilirler.
  4. İnsanlığın üzerinden anılamadığı çok zaman geçti ki ifadesi insanlığın kısa bir geçmişi olmadığını belki yüzbinler senelik bir geçmişi olduğunu ifade eder.
  5. Genetik ve antropolojik veriler henüz son halini almamıştır. İleride belki de yeni veriler hem genetik olarak hem antropolojik olarak Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Âdem’inin 400 veya 500 bin sene önce yaşadığını gösterecektir. Bunu zaman gösterecek. Fakat tüm bu durumlar Kuran’la uyumludur ve Kuran’a aykırı bir durum yoktur. Hatta insanın çok uzun zamanlar boyu süren bir macerası olduğunu söylemesi de Kuran’ın bir mucizesidir.
  6. Evrimin varlığı Hz. Adem’in insanlığın ilk bireyi olarak mucize eseri yaratılmasıyla çelişmez. Ademoğlu evrim ağacının dallarında yapay bir dallanma ile aniden ortaya çıkmıştır. Önceki insansılara benzer fakat onlardan ayıran özelliklerle Dünya’ya gelmiştir. İlk insan hipotezini destekleyen yukarıdaki gibi kanıtlar olduğu halde yalanlayabilecek hiçbir kanıt yoktur. Yalanlamaya çalışan kişiler ideolojik kaygılarla bilimin verilerini saptırarak ve tahmini varsayımları kanıtlanmış gerçekler gibi sunarak yol almaya çalışmaktadırlar.

Ayrıca evrimin temelini oluşturan mutasyonların tesadüfen olmadığını ve yönlendirildiğini gösteren bilimsel verileri anlatan 259# Kuantum seğirmenin keşfi: Evrim kendi kendine olmuyor! Yazımızı da tavsiye ederiz.

Hz. Adem’in yaratılışı konusunu okumak için ise 156# Hz. Adem’in Yaratılışı Nasıl Oldu? Evrim ile mi? yazımızı tavsiye ederiz.

KAYNAKLAR VE İLERİ OKUMA

https://www.nature.com/news/genetic-adam-and-eve-did-not-live-too-far-apart-in-time-1.13478

http://www.sci-news.com/genetics/science-mitochondrial-eve-adam-01282.html

https://med.stanford.edu/news/all-news/2013/08/common-genetic-ancestors-lived-during-roughly-same-time-period-scientists-find.html

https://www.sciencedaily.com/releases/2013/08/130801142148.htm

https://www.livescience.com/38613-genetic-adam-and-eve-uncovered.html

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.
Başa dön tuşu