Bilimsel DüzenEvrim

308# İnsanda körelmiş organlar ve İslamiyet

İnsanda körelmiş organlar nelerdir? İnsanda körelmiş organlar evrimi kanıtlar mı? Körelmiş organlar olması İslami anlayışımıza ters mi düşer? Körelmiş organlar bir kusur mudur?

İnsanda körelmiş organlar konusu bilimsel anlamda tartışmaya açık bir konudur. Bazen körelmiş organ olduğunu sandığınız bir uzvunuzun, bilimin gelişmesiyle birlikte ya işlevsiz olmadığını veya bir anomali (organların şekil bozukluğu hastalığı) olduğunu anlayabilirsiniz. Katı ateistler tarafından ise insanda körelmiş organlar konusu genelde iki amaç için gündeme getirilir. Birincisi evrimin olduğunu ispatlamak ve ikincisi yaratılışı kusurlu göstermek amaçlıdır. Bu iki maddeyi ayrı ayrı inceleyelim.

Evrimi ispatlamak

Çoğu bilim insanı evrime ideolojik olarak değil bilimsel olarak yaklaşır. Yani bu insanlar evrimin kanıtlarını açıkça gördükleri için inanırlar ve dinlerle ilişkilendirmezler. İnsanda körelmiş organlar konusunu da dinle veya dinsizlikle bağdaştırmazlar. Fakat yaşam görüşü olarak ateizmi savunan katı ateistlerin elinde evrim bir dinle hesaplaşma arenası olarak görülür ve kullanılır. Evrim için ortaya atılan bazı hipotezlerin çürütülmüş olup olmaması önemli değildir, yepyeni hipotezler gibi savunurlar. Bu kişiler evrimin kanıtı diye sundukları delillerin aslında öyle olmadıklarını anladıkları anda bile o delillerden kolay vaz geçmezler, çünkü bazıları için amaç gerçeği bulmak değil, evrimi kendi ideolojilerine uydurmaktır. Bunu birazdan örneklendireceğim.

Birinci grup gerçek bilim insanları ise evrime ideolojik olarak değil bilim olarak yaklaştıkları için geçmişte bir yanlış yaptıklarında bu yanlışı yenisiyle düzeltebilmektedirler. İkinci grup katı ateist kişilerin evrimi yanlı bir şekilde desteklemeleri ve yeri geldiğinde de verileri çarpıtabilme veya üzerini örtmeye çalışmalarının asıl nedeni evrimin semavi dinlerle çelişeceği düşünceleridir.

Evrim, Kuran’daki Hz. Âdem ile çelişmez

Fakat biz evrimin Kuran’da anlatılan Hz. Adem’in ilk insan olması ile çelişeceğini düşünmüyoruz. Çünkü Kuran’daki açıklamalarda da detaylar yok, evrimde de çok fazla detaylar yok. Detaylarıyla bilinmeyen iki konunun birbiriyle çeliştiğini düşünmek peşin hükümlülüktür. Bu konu tarafsız bir yargı konusu olsa delil yetersizliğinden bir sonuca ulaşılamazdı. Hem Kuran’daki eksik bilgilerimizi hem de evrimdeki bilgi boşluklarımızı çeşitli alternatif ihtimallerle doldurabiliyorsak, evrim ile Adem’in yaratılışının eldeki verilere göre çelişmediği ispatlamış olur. İnsanda körelmiş organlar konusu da evrim içine dahil bir konudur.

Daha önce 156# Hz. Adem’in Yaratılışı Nasıl Oldu? Evrim ile mi? başlıklı yazımızda detaylı açıkladığımız gibi Hz. Adem’in yaratılışı bir mucizedir. Mucizeler doğa kanunlarına bağımlı değildir. Yani Allah yaratmada doğa kanunlarına riayet ederek yaratır fakat bazen doğa kanunlarının dışına çıkarak ani bir yaratma gösterir ki bunlara dini literatürde mucize denir. Örneğin Hz. Musa’nın asası ile denize vurduğu zaman denizin iki tarafa dağlar gibi açılıp beklemesi fizik kanunlarıyla olmaz. Bu olaylar Allah’ın kanunların üstündeki gücünü gösterdiği birer mucizedir. Yine Hz. İsa’nın babasız doğması da Adem’in yaratılışına benzer. Bu da bir mucizedir.

İlk Homo Sapiens

İşte bu yüzden evrimin varlığı H. Sapiens dediğimiz insanın aniden ortaya çıkışına mani değildir. Fosil bulgularına göre H. Sapiens’ten önce çeşitli Homo türleri yaşamış görünüyor. Allah ise bu insansı türlerinin yerine halef olacak yeni ve daha akıllı bir insan yaratmayı istediği için tarihin bir devrinde insan DNA’sında bir ksıım köklü değişiklikler yaparak H. Sapiens’i aniden yeryüzünde ortaya çıkarmış. Daha önce 290# Mitokondriyal Havva ve Y kromozomu Adem’i yazımızda anlattığımız gibi H. Sapiens’in bu şekilde yeryüzüne çıkmış olduğunu gösteren deliller olduğu halde önceki Homo türlerinden türediğini söyleyen görüşler tamamen tahminidir, bir delile dayanmamaktadır. H. Sapiens’in de diğer hayvanlardan bir istisnası olmaması gerektiğini düşündükleri için, doğa kanunlarına göre en yakın genetik akrabalarının evrim zincirine dahil etmişlerdir. İnsanda körelmiş organlar konusu da böylece evrimin bir sonucu olduğu kabul ediliyor.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi bilgimizdeki boşlukları çok çeşitli ihtimaller ve teoriler ile doldurabiliyorsak orada açık bir çelişkiden söz edemeyiz. Örneğin bizim görüşümüze göre Allah eski insansıların genlerini yeni mutasyonlar ile, yani yüzde bir-ikilik bir mutasyon ile düzenlediyse eğer yeni beşer türünün ilk ferdi olan Adem daha zeki ve diğerlerinden biraz daha değişik görünüyor olmuş olma ihtimali var. Bu durumda eski insansılar ile benzerliklerimiz yüzde 95’in üstünde çıkacaktır. Onların evrimsel ilerleyişinden izler taşıyacaktır, hatta evrimde kaldıkları noktanın biraz ilerisinden bizler devam edeceğiz.

Fiziğin çelişen teorileri

İki gerçekliği tek bir noktaya getirip daha iyi anlayabilmek için farklı teoriler de ortaya konabilir. Bu teoriler bilgimizdeki boşluğu giderip gerçekliğin doğasını daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Tıpkı fizikçilerin Newton fiziği, Einstein’ın relativite teorisi ve Kuantum fizik kanunlarının hepsinin doğru olduğunu bilmelerine rağmen, birbirleriyle çelişiyor gördükleri için ve bunların evrende bir arada beraber bir arada işlediklerini gördükleri için hepsini ortak bir tek denklemde toplama adına ürettikleri teoriler gibi. Bu çelişir gibi gördükleri kanunlar evrende tek bir gerçeklikten geliyor ve o gerçeklik her üç kanunu bir arada açıklayan bir tek denklem ile ifade edilebilir. İşte fizikçiler buna HERŞEYİN TEORİSİ diyorlar. Bu her şeyin teorisini anlamak için M teorileri ve Sicim teorileri gibi teoriler geliştirmişlerdir. Bu yeni teoriler göstermiştirki çelişki sandığımız şeyler bilgimizdeki boşluklardan kaynaklanmaktadır ve gerçekliğin farklı açıklamaları olabilir.

Biz de benzer şekilde semavi dinlerin ve evrimin ortak bir denklemde buluşabileceğini düşünüyoruz ki bu yüzden İNSANIN YARATILIŞ TEORİSİNİ geliştirdik ve 156# Hz. Adem’in Yaratılışı Nasıl Oldu? Evrim ile mi? başlıklı yazıda anlattık. Bu yazı ile de insanda körelmiş organlar konusunun Adem’in yaratılışından bağımsız bir konu olduğuna dair eldeki verileri sunduk.

Körelmiş organlar

Körelmiş organlar evrimin konusu olduğu için başlangıçta bu açıklamayı yapma zorunluluğu hissettim. Yukarıdaki açıklamam anlaşıldı ise körelmiş organlar fikrine de karşı olmayacağım anlaşılmıştır. Nasıl olabilirim ki körelmiş organlar doğanın görünen bir gerçeğidir. Örneğin işlevini yitirmiş kanatlı evcil kazlar kanatların işlevini yitirmesinin bir örneğidir. Evcil kazlar uçan kazlarla aynı görünüş ve morfolojik yapıdadırlar ama kanatları artık uçamayacak şekilde yeni mutasyonlarla değişim kazanmıştır. Yine köstebeklerin kör olduğu halde gözleri olması, bu organın işlevini yitirmesine örnek olarak verilebilir.

Kör köstebek

 

Kör köstebeğin göz çukuru

Körelmiş organlar, genellikle değişen çevresel koşullar veya yeni uyarlamalar nedeniyle organın orijinal işlevi için pozitif seçim baskıları azaldığında ortaya çıkar. Bu süreç aynı zamanda genellikle körelmiş organın boyutunda bir küçülme ile sonuçlanır. İnsanda körelmiş organlar da böyle bir sürecin ürünüdür.

Lamarck kanunları

Köstebeklerin kör olduğu halde gözlerinin de bulunduğu daha önce Aristo tarafından da yazılmıştı.[1] Lamarck (1809) Philosophie zoologique adlı kitabında hayvanlarda işlevini yitirmiş organlara dikkat çekmişti. Lamarck’ın birinci kanunu olarak bilinen kanuna göre hayvanların yaşama ortamı değişikliğe uğradığında hayvanlar da bu ortama adapte olacak şekilde değişime uğramaktaydılar. Örneğin zürafaların boyu daha yüksekteki yapraklara ulaşmak için uzamakta veya köstebekler daha çok yer altında yaşamaya başladığı için gözlerini kaybetmekteydi. (İnsanda körelmiş organlar tam olarak ispatlanır ise böyle bir sürecin ürünü oldukları düşünülebilir.)

Daha sonra Darwin doğal seçilim kuramını ortaya atınca Lamarck’ın görüşlerinin yanlış olduğu kabul edildi. Çünkü zürafalar sürekli üst yapraklara ulaşma ihtiyacından dolayı değişim geçirmemişler fakat boyu uzun olanlara yönelik sürekli bir seçilim oluşmuştur fikri kabul edildi. Daha önce 259# Kuantum seğirmenin keşfi: Evrim kendi kendine olmuyor! yazımızda anlattığımız gibi 1988 yılında Cairns adlı araştırmacı Nature dergisinde mutasyonların rastgele olmadığını ve bir hedefe ulaşmak için yönlendirilmiş oldukları bilgisini kanıtlarıyla birlikte yayınladı.[2]

Yönlendirilmiş mutasyonlar (Adaptive mutation veya Directed mutation)

Yani hayvanlar ortam değiştirdiğinde hangi mutasyona ihtiyaçları varsa vücutta o şekilde mutasyonlar oluşuyor ve birikiyordu. 2015 yılında ise bilim insanları bunun moleküler mekanizmasını keşfettiler ve kuantum seğirme adını verdiler.[3, 4] Yani evet doğal seçilim var ama Lamarck da haksız sayılmazdı. Hayvanlar ihtiyaç duyduğu için vücutları o yönde mutasyonlar geçirerek evriliyordu ki burada bir yönlendirme görülmektedir. Bu yeni bulgular evrimin kasıtsız rastgele bir mekanizma olmadığını gösteriyordu. İnsanda körelmiş organlar dahi bir kasıt ile oluşmalıydı.

Zaten bilim insanlarının yaptığı hesaplamalar, insanın 4.5 milyar yılda rastgele bir evrimle ortaya çıkamayacağını ve hatta insanın rastgele ortaya çıkması için evrenin ömrünün bile çok az kalacağını gösteriyordu. ateistler de bu problemi çözmek için paralel evrenler teorisine sarılarak ihtimalleri hayali bir şekilde sonsuzlaştırıp insanın kendi kendine ortaya çıkabilirliğini mantıksal bir zemine oturtmak istediler.

Tanrı düzenin tasarlayıcısıdır

Halden hale değiştirerek yaratmak Tanrı’nın sanatıdır. Öyle bir fabrika sistemi ayarlamış ki canlılar değişim geçiriyor ve yeni yeni canlılar ortaya çıkıyor. Yeryüzü sürekli tazeleniyor. Muhteşem bir sanat gösterisi oluşuyor. Tıpkı aşağıdaki gibi bir Çiçek dürbünü veya kaleydoskop yapan bir ustanın kendi yaptığı dürbününden bakıp da dürbünü çevirdikçe sürekli yeni desenler oluşması gibi. Usta, dürbünü öyle tasarlamıştır. Desenlerin oluşmasının kendi kendine olduğunu ve dürbünü tasarlayanla alakası olmadığını düşünmek evrimin kendi kendine olduğunu ve Tanrı ile alakası olmadığını düşünmek ile aynı tür bir hatadır.

Çiçek dürbünü veya kaleydoskop

Çiçek dürbününün içindeki düzenli görüntüler kendi kendine rastgele oluşuyormuş gibi görünse de, bu görüntülerin oluşabilmesi için bir sistem tasarlanmış olması gerekiyor

DNA ve RNA yapılı tüm canlılar mutasyonlar kazanırlar. Bu mutasyonları yeni nesillere aktarırlar. Uzun zamanlarda nesilden nesile biriken bu mutasyonlar canlıları yavaş yavaş değiştirirler. İlk insan olan Âdem bir mucize olarak yaratılmıştır ama ilk insandan beri yine mutasyonlar biriktirmeye devam ediyoruz. Bu sayede Asya’daki, Hindistan’daki veya Afrika’daki insanların görünüşleri birbirinden ayırt edilebilir. İnsanda körelmiş organlar da bu değişimin daha uzun vadedeki sonuçlarıdır.

İnsanda körelmiş organlar var mı?

Yukarıda bahsettiğimiz gibi, ihtimaldir ki Homo Sapiens denilen bizler, eski insansıların DNA yapısının Adem ile değiştirilip geliştirilmesi sonucu ortaya çıktık. Yani Âdem mucize olarak yaratıldı ama eski insansıların DNA yapılarının biraz değiştirilmesiyle oluştu. Bu yüzden önceki insansıların milyonlarca yıldır biriktirdiği evrimsel değişim süreçlerini barındırıyoruz. İşte tam da bu yüzden insanlarda değişime uğramış, görevini yitirmiş organların bulunması mümkündür.

Körelmiş organ tabiri ilk defa Robert Wiedersheim tarafından 1895 yılında kullanıldı. İnsanın yapısı adlı kitabında 86 adet organın körelmiş ve işe yaramaz organlar olduğunu iddia etti. Daha sonra diğer bilim adamları bu sayıyı 180’e kadar çıkardı. Fakat bilim geliştikçe bu organların tamamına yakınının görevleri tespit edildiğinden şu anda çok az bir organa körelmiş organ deniliyor. Örneğin, eskiden epifiz bezi, hipofiz bezi, timus bezi, damar kapakları ve bademcikler bile işlevsiz organ sanılırken şimdi her birinin çok önemli fonksiyonları olduğu biliniyor.

İnsanda körelmiş organlar listesi henüz tartışmalıdır, çünkü her organın vücutta bir fonksiyonu olduğu da düşünülüyor. İnsanda körelmiş organlar şunlardır:

  1. Apandis
  2. Yirmilik Dişler
  3. Vücut kılları
  4. Kuyruk sokumu
  5. Üçüncü göz kapağı
  6. Palmaris longus (bilek) kası

Apandis körelmiş organ değil

İnsanda körelmiş organlar listesinin başında genelde apandis konur. En işe yaramaz artık organ muamelesi yapılır. Fakat 2007 yılında Randall Bollinger ve ekibi apandisi diğer bağırsak kısımlarından ayıran ince bir biyofilm tabakasının bulunduğunu ve bu sayede bağırsağın bu bölümünde rezervuar olarak sadece faydalı bakteriler konakladığını buldu.[5] Eğer bağırsaklar herhangi bir patojen bakteri tarafından işgal edilirse apandisteki bakteriler bağırsağı tekrar resetliyorlar ve kişinin ölümüne bile sebep olabilecek sorunları düzeltiyorlardı. Yani bir nevi, bilgisayarımızın güvenli bir köşesine Windows çökerse diye onun yedeğini almak gibi bir tasarım olduğunu görüyoruz burada. Bunu daha sonra 2009 yılında Duke Üniversitesi araştırmacıları da doğruladı ve apandisin biyolojik bir kalıntı olmadığı ve çok önemli görevleri olduğunu açıkladılar.[6, 7] Daha sonra yürütülen ileri çalışmalarda da apandisi alınmış kişilerin bağırsak enfeksiyonlarına daha kolay yakalandıkları[8] ve Parkinson hastalığına da daha kolay yakalandıkları [9, 10] bulundu.

İnsanda körelmiş organlar
Apandis

Ayrıca Robert Wiedersheim apandisi körelmiş organ olarak tanıtmasından 5 yıl sonra apandisin lenfoid doku yapısında olduğu bulunmuştu ama bunun önemi tam anlaşılamamıştı.[11] Fakat 2013 ve 2017 yılında yapılan araştırmalar gösterdi ki apandise sahip canlı türlerinde apandis bağışıklık sisteminin desteklenmesinde de çok önemli roller oynuyor.[12, 13] Yani işe yaramaz zannedilen bu organın vücuttan alınması vücut için büyük bir sorun olmaktadır. Fakat yukarıda değindiğim gibi evrimi katı ateist görüşlerinin bir aracı olarak kullanmak isteyen çevreler her yerde var ve bunlar hâlâ apandisten işe yaramaz bir organ olarak bahsetmeye devam edip gerçeklerin üzerini örterek kör dövüşü yapabiliyorlar.

Yirmilik dişler

İnsanda körelmiş organlar listesinin ikinci sırasında ise yirmilik dişler vardır. Bu konudaki araştırmalar henüz devam ediyor ama yirmilik dişler zamanla yok olmuş dişlerimiz olabilir. H. Sapiens’in birkaç yüz bin yıl önce yaşadığı biliniyor. İlk kadın ve erkeğin moleküler genetik saatleri de birkaç yüz bin yıl öncesine tarihleniyor (Bkz 290 nolu yazı). Bu durumda bu dişler bu süre içinde kaybolmaya başlamış gibi görünüyor. Çünkü demiştik ki insanoğlu bir mucize olarak yaratılan Âdem’in soyudur fakat evrim geçirmiyor değiliz. Hâlâ çok yavaş bir şekilde mutasyonlar biriktirip değişmeye devam ediyoruz. Yani ilk insan olan Âdem ve Havva’da bu dişler muhtemelen doğa koşullarından dolayı çok işe yarıyordu. Fakat insanlık daha yumuşak besinlere geçiş yaptıkça zamanla çene yapımız da küçüldü ve yirmilik son diş bizi terk etmeye başladı.

İnsanda körelmiş organlar
Yirmilik dişler

Yirmilik dişlerin ağrı yapması ise yapılan araştırmalara göre gelişme çağında sert gıdalar tüketmeyip yumuşak gıdalarla beslenen kişilerde oluyor.[14] Yani ağrılı bir şekilde yirmilik diş çıkarmanın altında yatan neden küçüklükteki beslenme alışkanlıklarımızdır. Evrim yirmilik dişimizi ortadan kaldırıyor olabilir ama bunun ağrılı bir şekilde olması beslenme alışkanlıklarımızla alakalı bir durum. Yine de bilim insanları yirmilik dişler hakkında gelecek yıllarda daha detaylı sonuçlar alıp şu anki algılarımızı da değiştirebilirler.

İkinci amaç; Yaratılışı kusurlu göstermek

İnsanda körelmiş organlar fikrine yapışan ateist dogmaların bir diğer amacı ise yaratılışı kusurlu göstermek olduğunu söylemiştik. Şimdi bu konunun doğruluğuna bakalım.

Evrim, doğada yaşayan canlıların bulundukları ortama en iyi adapte olacak şekilde uyarlanmasıdır. Seçilim ve adaptasyon kanunları bu sonucu doğurur. Bu yüzden bir canlı türü bir ortamda üreyip varlığını devam ettiriyorsa bu canlı türü olabileceği en iyi hale dönüşme yolundadır.

Örneğin develere bakalım. Çöl şartlarında hayatta kalmak için inanılmaz güzel bir şekilde evrilerek yaratılmışlar. Çevre şartları değişmeye devam ettikçe deve türü de değişime devam edip adapte olmuş. Şu anda develer çölde harika bir şekilde hayatta kalabiliyorlar. 1) Aç ve susuz çöl sıcağı altında uzun süreler yürüyebilir, 2) yüzlerce kilo ağırlık taşıyabilir, 3) çöl dikenleriyle beslenebilir, 4) çok özel kirpikleri sayesinde çöl kumları gözüne kaçmaz, 5) burnu vücudunun nemini dışarıya vermediği gibi havadaki nemi de vücuda su olarak alır, 6) burun yapısı 40oC ‘lik havayı soğutarak 20 oC olarak akciğerlere alır, 7) burnu kum fırtınalarında toz girmemesi için kapaklarını kapatır, 8) tüyleri çok iyi izolasyon malzemesidir sıcağı ve soğuğu hissettirmez ve bu sayede +70 oC ‘den -52 oC soğuğa kadar etkilenmezler, 9) ayakları perdeli olup devenin kuma batmamasını sağlar ve 10) ayak tabanı sıcak kumlarda yanmaz ve yine fizyolojik yapısı da onun çöl için muhteşem bir şekilde adapte edilerek yaratıldığını gösterir.

Ğaşiye suresi 17: “Onlar develerin nasıl yaratıldığına bakmıyorlar mı?”

körelmiş organlar

Yönlendirilmiş bir evrim

Evrim mantığına göre çevre şartları değiştikçe, canlılar o ortama adapte olabilecek en iyi mutasyonlar geliştirip en iyi şekle dönüşürler. Bu mutasyonlara YÖNLENDİRİLMİŞ MUTASYONLAR (adaptive mutation) dendiğini daha önce açıklamıştık. Yani bunların rastgele olmadıkları ve ihtiyaca göre kasıtlı bir şekilde oluştuklarını bilim de kabul ediyor. Fakat bunun adına Tanrı denmiyor somut ve birbirine bağımlı sebepler aranıyor. Elbetteki Allah herşeyi yine sebepler zinciriyle yaratır. Yani bir şeyin mekanizmasının bilinmesi ayrıdır, onun kasıtlı yapılmış olduğu gerçeği ayrıdır. Örneğin bir uzay gemisi bulursanız her parçanın işleyişini ayrı bir parçanın işleyişine bağlayarak açıklayabilirsiniz. Ama uzay gemisinin bütününe baktığınız zaman bunun kasıtlı olarak yapıldığını itiraf edemiyorsanız boş yere detaylarla uğraşıyorsunuz demektir.

Çevre şartları beklenenden hızlı değişirse bazı türlerin buna ayak uydurması mümkün olmayabilir, sonuçta ya sayıları azalıp darboğaza girerler ya da tamamen yok olabilirler. Fakat hayatta kalan türlerden yeni çevre şartlarına çok daha iyi uyum sağlayan yepyeni türler oluşur. Evrim, Allah’ın yaratılışı halden hale değiştirerek gerçekleştirme sanatıdır. Doğanın kendine göre kısıtlamaları ve kanunları var. Bu kısıtlamalar her canlının her zaman çok iyi yaşayabilmesini sağlamıyor ama zaman içinde evrim kanunlarıyla birlikte taşlar yerlerine oturup çok daha iyi adapte olabilen farklı canlılar yaratılıyor. Yani Yaratıcı canlılığı en basit hücreden başlatıp sürekli açarak genişlettiği için süreç içinde yaşam daha da muhteşeme doğru ilerliyor. Bir kısım organlar körelip başkaları oluşabiliyor. İnsanda körelmiş organlar muhakkak vardır çünkü insan da diğer biyolojik canlılar gibi evrimine Adem’in ilk gününden beri devam ediyor. Adem eski insansıların DNA yapısının düzenlenmesiyle oluştuysa bizde de çok eskilere dayanan körelmiş organlar görülmesi mümkündür.

körelmiş organlar

Allah bütün bu süreci YÖNLENDİRİLMİŞ MUTASYONLAR ile yönlendiriyor. Yaşamı hep daha güzele daha, gelişmişe, daha komplekse, daha akıllıya, çevre şartlarına daha iyi adapte olmuş canlılara taşıyor. Rastgele mutasyonların 4.5 milyar yılda, insan gibi şuuru üst seviyede kompleks biyolojik yapılı canlılar ortaya çıkarması matematiksel olarak hiç mümkün görünmüyor. Canlılığın gelişimi rastlantısallık eşiğini inanılmaz derecelerde aşmış görünüyor. Bu kompleks yapının arkasında büyük bir irade olmazsa bu kadar sürede hiçbir canlının kendi kendine oluşması mümkün görünmüyor. 

Özetle; İnsanda körelmiş organlar

İnsanda körelmiş organlar konusu çok açık olmasa da yine de körelmiş organlar olması mümkündür. Sürekli evrim geçiren bütün canlılar gibi atalarımızın DNA’sını miras alan bizlerde de körelmiş organlar olabilir. İhtimaldir ki Allah Adem’i önceki insansıların DNA’larına yüzde birkaç oranında mutasyonlar ekleyerek yaptı. Eski insansıları biraz tesviye ederek yaptı. Bu yüzden Homo Sapiens tarihte bir anda ortaya çıkmasına rağmen yine evrim geçirmeye devam etmektedir. İnsan ırkları, bu evrimin ve farklı mutasyonlar biriktirmenin bir sonucudur. Bu yüzden önceki insansıların benzer organlarını kullanıyoruz. Onların evrimsel süreçte Hz. Adem’e aktardıkları noktadan bizler evrimimize devam ediyoruz.

Buna rağmen bilim ilerledikçe şunu anlıyoruz ki bir organ vücuttan kaybolmaya başladığı zaman bile tam olarak işlevini yitirmiyor. Fakat yaratıcı öyle bir mekanizma koymuş ki ortam şartları değişince, bir canlı türünün çok uzun sürelerde eğer organı yeni ortamda işe yaramıyorsa bu organ kaybolup işe yarayacak yeni organlar ve yapılar oluşuyor.  Bu bir düzendir, bir sistemdir. Göz kamaştırıcı bir ihtişamdır. Darwin bile bu sistemi ihtişamlı bulup “Bu yaşam görüşünde ihtişam var” demiştir. Evet Allah’ın yaratılış sanatı çok ihtişamlıdır, bir cümbüştür, şuur sahipleri için bir sergidir, hiçbir sanatçının asla güç yetiremeyeceği bir sanattır. Dünya ise Allah’ın ilmini, kudretini, iradesini gösterdiği biricik bahçesidir.

Organların körelmesi işlevini kaybedip daha iyisinin gelmesinden dolayıdır. Yani bulunduğu ortamda işe yaramıyorsa Allah o organı geri alıyor ve o hayvanlara daha iyi işlevli özellikler veriyor. Bu durum, yaratılış için kusur değil bir düzendir, sistemdir, göz kamaştırıcıdır.

Ayrıca şu yazımızı okuyabilirsiniz: 156# Hz. Adem‘in Yaratılışı Nasıl Oldu? Evrim ile mi?

Anlamakta zorlanıyorum, insanda körelmiş organlar var mı yok mu?

Bunun tam bir cevabı yol ama körelmiş veya körelmeye başlamış organlar olması mümkündür. Bunları yukarıda saydık.

İnsanlarda körelmiş organların olması bizim yaratılış anlayışımıza ters mi?

Hayır körelen organlar değişimin bir parçasıdır. Yaratılış evrim ile halden hale girerken hayvanların şekilleri değişir, eski bazı organlar kaybolup yerlerine bulundukları bölgede daha çok işe yarayan yenileri gelir. Körelmiş organlar yeni organların yaratılmasıyla veya eski organların daha işe yarar hale gelmesiyle kaybolurlar.

İnsanlardaki körelmiş organlar Hz Adem’den mi geldi?

Elbette ki bütün özelliklerimiz Hz Adem’den geldi. Evrim yazılarımda anlattığım gibi, Hz Adem eski insansıların genlerinin bir miktar değişikliğe uğratılmasıyla yaratıldı. Yani tıpkı Hz İsa’nın bize benzer bir DNA ile fakat hiçbir insanın DNA’sını almadan yaratılması gibi. Dolayısı ile Hz İsa insanoğlunun evrimsel kalıntılarını elbette ki taşıması normaldir, çünkü insana benzer. İşte Hz Adem de eski insansılara benzer yaratıldı, bu yüzden onların evrimsel kalıntılarını taşır. İşte bu yüzden bizlerin de körelmekte olan organlara sahip olması beklenir. 
Örneğin apandisin bir görevi var, fakat bu görev apandisin körelmeye başlamış bir organ olduğunu göstermez. Çünkü vücutta hiçbir organın görevi bir anda bitmez ve bir anda kaybolmaz. Bu yüzden körelmiş organlar konusu sorun değil. İnsanda körelmiş veya körelme sürecine girmiş organların olması da sorun değil. Evrim yazısı: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2021/11/yaratilis-teorisi-evrim-teorisi/

Referanslar

  1. Aristotle, History of Animals 605b31 (Balme, s. 196-7).
  2. Cairns J, Overbaugh J, Miller S. 1988. The origin of mutants. Nature 335: 142–5.
  3. “Visualizing Transient Watson-Crick Like Mispairs in DNA and RNA Duplexes,” Isaac J. Kimsey, Katja Petzold, Bharathwaj Sathyamoorthy, Zachary W. Stein, and Hashim M. Al-Hashimi. Nature, March 12, 2015. .
  4. https://phys.org/news/2015-03-quantum-jitters-basis-evolution-cancer.html.
  5. Bollinger, R. R., Barbas, A. S., Bush, E. L., Lin, S. S., & Parker, W. (2007). Biofilms in the large bowel suggest an apparent function of the human vermiform appendix. Journal of Theoretical Biology, 249, 826–831.
  6. https://www.sciencedaily.com/releases/2009/08/090820175901.htm.
  7. Sarkar, A., Saha, A., Roy, S., Pathak, S., & Mandal, S. (2015). A glimpse towards the vestigiality and fate of human vermiform appendix-a histomorphometric study. Journal of clinical and diagnostic research: JCDR, 9(2), AC11.
  8. Im, G. Y., Modayil, R. J., Lin, C. T., Geier, S. J., Katz, D. S., Feuerman, M., & Grendell, J. H. (2011). The appendix may protect against Clostridium difficile recurrence. Clinical gastroenterology and hepatology, 9(12), 1072-1077.
  9. https://www.sciencedaily.com/releases/2019/05/190509101944.htm.
  10. https://www.sciencedaily.com/releases/2018/10/181031141606.htm.
  11. Berry, R. J. (1900). The true caecal appendix, or the vermiform appendix: Its minute and comparative anatomy. Journal of Anatomy and Physiology, 35, 83–100.
  12. Smith, H. F., Parker, W., Kotzé, S. H., & Laurin, M. (2013). Multiple independent appearances of the cecal appendix in mammalian evolution and an investigation of related ecological and anatomical factors. Comptes Rendus Palevol, 12, 339–354.
  13. Smith, H. F., Parker, W., Kotzé, S. H., & Laurin, M. (2017). Morphological evolution of the mammalian cecum and cecal appendix. Comptes Rendus Palevol, 16, 39–57.
  14. Bergman, J. (1998). Are wisdom teeth (third molars) vestiges of human evolution. TJ arch, 12, 297-304.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.
Başa dön tuşu