Felsefe

306# Bilim ve Din İlişkisi. Bilim mi Din mi?

Bilim ve din ilişkisi nasıl bir ilişkidir? Bilim ve din birbiriyle çatışma halinde midir? Bilim ve dinden hangisini tercih etmeliyiz? Cevap: Neden ikisinden birini tercih etmek zorunda kalalım? Dinimiz aklı ve sorgulamayı teşvik eder. Bilim ise insan psikolojisinin ahlaki kurallara ihtiyacı olduğunu söyler. Yani din bilimi destekler, bilim ise dini destekler. O halde dinlere savaş açmış kişilerin propagandalarına inanıp da neden birini tercih etmek zorunda hissedelim? Eski Müslüman bilim insanları dinin bilime engel olacağını mı düşünüyordu? Din bilime engel ise neden eski Müslümanlar Avrupa’ya örnek olup orta çağ karanlığından çıkarmaya ilham verecek kadar bilimle ilgilenip keşifler yaptılar, kitaplar yazdılar?

Müslüman bilim adamlarında Bilim ve Din İlişkisi algısı

Dinin insanlar için mutlak gerekliliği

Din ahlak ve adalet kurallarıdır. Yaşama amacımızı bize anlatır. Erdemli olmayı öğretir. Bilim ise yaşadığımız çevreyi tanımayı ve çevresel sorunlarla baş etmemizi sağlar. Neden bu ikisi birbirinin yerini işgal etsinler ki? Neden birini kabul edersek diğerini reddetmek zorunda hissedelim ki? Bilim ve din ilişkisini neden bir yarışmacılığa dönüştürelim ki?

Bilimin insana verdiği gücü dizginleyebilecek, onu zulümden, bencillikten, başkalarının yaşama hakkını gasp etmekten ve adaletsizlikten kurtarabilecek ne tür bir güç var? Tabiki insan vicdanı ve kanunlar. Kanunlar ise esnektir. Kanunların adaleti, hangi tür bir gücün elinde olduğuna bağlıdır. Yani bir standardı ve evrensel vicdanı tatmin etme garantisi yoktur. Mesela Hitler gibi bir faşistin elinde veya Stalin gibi bir ateistin elinde bir zulüm aracına dönüşebilir. İnsan vicdanı ise eğer Allah inancı, ahiret inancı olmazsa yozlaşmaya, susturulmaya müsaittir..

O halde yeni Dünya düzeninin getirdiği ve bilimsel bilgilerin insana verdiği bu yeni korkunç gücü insanın zararına kullanmanın önünü ne kesebilir? Güç sarhoşluğundan başı dönen insanları zalimlikten ne kurtarabilir? Eğer bilimin verdiği baş döndürücü özgüvenle Tanrı korkusunu ve sevgisini toplum içinde oyun dışı bırakmaya çalışırsanız, vicdanlardaki kontrol mekanizmasını da bozarsınız. Din ahlak alanına çeki düzen verdiği için bilimsel ahlak alanında da belirleyici ana rolü üstlenecektir. [1] Bilim ve din ilişkisi tıpkı akıl ve hisler gibi birbiriyle bütünleştirici, olmazsa olmaz parçaları olarak bir hakikatin iki aracı görevini üstlenirler.

Bilim ve Din İlişkisi

Din, toplumsal vicdanın garantörüdür

Dini ve dinin olgunlaştırdığı vicdanı iptal etmek için uğraşmak, evin elektrik sisteminde şarteli işe yaramaz görüp iptal etmeğe çalışmak gibi bir şeydir. O zaman evimizde rahmet olarak kullandığımız elektriğin nasıl bir vahşete dönüşebildiğini görürsünüz. Fakat bu yangın bir kez başladı mı artık bir şartel takmaya çalışmanın da faydası olmayacaktır.

Din afyondur söylemi

Bilim ve din ilişkisi konusunda diğer öne sürdükleri fikirlerden bir tanesi de dinin insanları uyuşturduğudur. Bu fikir bozulmuş dinler için kısmen doğrudur. Fakat İslam için geçerli değildir. Çünkü Kuran insanların körü körüne atalarından duyduklarına inanmamasını ve her şeyin güzelini aramaya sürekli devam etmelerini ister. Kuran’da çok sayıda sorgulayın, düşünün gibi ayetler varken, düşünmeyi bırakın, delilsiz, kanıtsız birilerine itaat edin türü ayetler hiç yoktur. Kuran her sorun için çeşitli kanıtlar getirerek konuşur. Mesela yeniden dirilmenin basitliğini anlatmak için kışta ölmüş yeryüzünün baharda kolayca tekrar dirilmesini delil gösterir. Kanıtsız konuşanlara da ayetlerde sürekli delilinizi getirin dememizi ister. O yüzden İslam’ı bozulup akılcılıktan uzaklaşmış dinlerle bir tutmak yanlıştır.

İslam’da ruhbanlık, din adamları sınıfı yoktur

Kuran ruhbanlığı, insanları Tanrı’nın yeryüzündeki vekilleri görmeyi, onların sözlerine delilsiz inanmayı, beyni bir kenarı bırakmayı açık bir şekilde yasaklar. Buna rağmen Müslümanlar arasında da zamanla düşünmeyi bir kenara iten ve ruhbanların her dediğini koşulsuz kabul etmeye meyilli olan akımlar da doğmuştur. Fakat İslam bunu emretmez.

Hadid 27: “Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar.”

Batılı söylemlerde dinden kasıt Hristiyanlık ve Yahudiliktir

Bilim ve din ilişkisini çatışmacılığa indirgeyip ve böylece bütün dinleri aynı potaya koyup o şekilde konuşmak metodolojik bir yanlıştır. Batıda yüzyıllardır bilim ile dinin bir savaşı var ve onlar bilim ile din savaşı deyince Hristiyanlık ve bilimin savaşını anlıyorlar. Fakat bu ifadeyi genellemeye çalışırsanız metodolojik hatalar yaparsınız. Çünkü bilimle din çatışır demek için bütün dinleri incelemeniz gerekir. İncil’de veya Tevrat’ta görülen bilime aykırı öğretiler İslam’a genellenemez. Kuran’da hiçbir bilimsel hata olmadığı gibi, Kuran insanı bilimden de uzaklaştırmaz aksine kendi öğretileri iyi anlaşılırsa insanları bilime ve akılcılığa sevk ettiği açıkça görülür. Bilim ve din ilişkisi İslam için ayrı olarak incelenmelidir.

Batılı materyalist bilim anlayışı aynı zamanda sekülerist, dünyevi ve natüralisttir ve en önemlisi de belki bilim yapanların çok fark edemedikleri fakat dışarıdan bakanların gördüğü redüktivist veya indirgemeci olmasıdır. [2] Ya yüksek hakikatleri daha düşük hakikatler kabul etmek veyahut da belli bir gerçeklik alanının öbür gerçeklik alanını kendi tekeline almasına redüksiyon veya indirgemecilik denilmektedir.[3]

Teoloji biliminin görevi

Batıda, bilim ve din (Hristiyanlık) çatışmasının sebeplerini ortaya koymak ve sorunun nereden kaynaklandığını bularak sistematik bir şekilde insanların dine kattıkları algıları temizlemek için teoloji bilimi kurulmuştur. Bu sayede sistemli bir şekilde dinlere karıştırılan insan algıları tespit edilebilecek ve bu yanlışların Tanrı’ya ve O’nun dinine mal edilmesi ortadan kaldırılacak ve Hristiyanlık ve bilim arasındaki olması gereken uzlaşı anlaşılmaya çalışılacaktır. David Ray Griffin bu amaçla bilim ve din ilişkisini sağlıklı anlayabilmek için teolojiyi sistemli hale getirmeye çalışanlardan biridir.

İncil ayetlerinin bilimsel bazı bilgilerle uyuşmamasının sebebini İncil yazıcılarının vahyi İsa’dan çok sonra kaleme almasından dolayı akıllarında kalanları, yorumlarını katarak aktarmalarına bağlarlar.[4] Yani İncil, Kuran gibi tamamen Tanrı’nın sözleri değildir. İnsanlar vahyin aklında kalanlarını aktardıkları için insanların kendi dönemlerinin yanlış bilimsel anlayışları da karışmış olabilir. Bu yüzden İncil’de bilimsel hata aramanın yanlış olduğunu söyleyenler vardır. Benzer bir durumu İslamiyet’te hadis-i şerifler için de kabul edenler var. Kuran’da hiçbir hata olmamasına rağmen hadis-i şeriflerdeki bazı bilime aykırı sözlerin hadis-i şeriflerin de sözlü kültürle aktarılmasından ve bir kısım insan anlayışları karışmasından olduğunu düşünen insanlar da var. Bunlara göre hadis-i şeriflerde bilimsel hata aramak ve bu hatalarla sonuca varmaya çalışmak da doğru bir metod değildir. İslam için bilim ve din ilişkisi değerlendirilirken bu konu göz ardı edilmemelidir.

Akılcılığı engelleyen kilisenin mağlubiyeti

Batı’da yüzyıllardır aklı kapatıp kiliseye koşulsuz itaati emreden Hristiyan rahipleri bilimin ilerlemesiyle mağlup olmaya başlamışlardır. Bunun sancısıyla bilim adına evrenin gerçekliklerinden haber veren bilim insanlarını engizisyonlara mahkûm etmişlerdir. Bunun sonucu olarak bilim insanları ile kilisenin arası sürekli açılmıştır. Evrim teorisinin geliştirilmesi de bilimin batıda hâkim olan Hristiyanlık ve Musevilik üzerindeki galibiyeti olarak yorumlanmıştır. Bilim ve din ilişkisi batıda kilise ile bir çatışmacılığa dönüştürülmüştür.

Bunun altındaki sebebi sorgulayan düşünürlere göre sorun, Hristiyanlığın insanların anlayışlarıyla kirlenmesindedir. Alfred North Whitehead’e göre, bilimle din (Hristiyanlık) arasında gerçekten bir çatışma vardır; fakat bunun asıl nedeni, eskilerden bize miras kalmış dînî kendi fikirleri ve son devirlerin ürünü olan bilimsel materyalizmdir. Whitehead gerçeği bulmak için sadece duyularımızın yetmeyeceği ve duyusal olmayan algıların da gerektiğini belirtir ki [5] işte bu yüzden din ve felsefe evreni anlamlandırma adına önemli bir yetimizdir.

Bilimi ideolojik bir araç haline getiren materyalist oluşumlar

Bilim, çevremizi ve evreni tanıyabilmek için, evren yasalarını keşfedip sorunlarla baş edebilmemiz için gereklidir. Fakat bilimin kısıtlılıkları var. Bilim evrenin işleyişini açıklasa da manasını açıklamakta yetersiz kalmaktadır, çünkü bu mananın öğrenilmesi duyusal algılarla pek mümkün olmamaktadır. Evrendeki ontolojik manayı ortaya çıkarmak ise bilimin ilgi alanına girmemektedir. Bilim ve din ilişkisi ontolojik mana etrafında yeniden düzenlenmelidir.

Bazı düşünürlere göre Tanrı’nın varlığı veya yokluğu bilimsel olarak ispat edilemez.[6] Çünkü Tanrı evrende kuralsız pek bir iş görmez ve her şeyin arkasında kuralları (bilimsel kanunları) gördüğünüzden dolayı evreni kurallar yönetiyor sanabilirsiniz. Bu aşamada bilimsel gözlüğünüzün üzerine derecesi doğru ayarlanmış bir felsefi sorgulama gözlüğü ve ontoloji gözlüğünüzü takmadan Tanrı’nın varlığına dair bir kanıt olmadığını düşünebilirsiniz.

ateistlerin bilimi araçsallaştırması

Durum böyleyken ateist-materyalistler bilimsel bilginin verdiği özgüveni bazen kötüye kullanmakta ve bilim anlatırken araya Tanrı’ya meydan okuyucu ifadeler sıkıştırmaktadırlar. Ian G. Barbour’a göre pozitivistler, metafizik problemleri ciddîye almadıkları halde kendileri de zaman zaman “materyalist” metafizik yapmaktan geri kalmıyorlar. Çünkü bilim evrenin mekanizmasını araştırır ve bu evrenin bir yaratıcısı olup olmadığı bilimin konusu değildir. Örneğin, astronomiyle uğraşan bazı bilim adamları, modern astronominin buluşlarından bahsederken, ara sıra kendi felsefî yorumlarını da işin içine katarak dînî inançlara meydan okurlar. Meselâ, Carl Sagan’ın televizyon programlarından oluşan Kozmos adlı eseri böyle bir anlayışın ürünüdür. [5, 7]

Türkiye’de de bilimi kendi ideolojik Dünya görüşleri için araçsallaştıran bazı ateist oluşumlar var. Bu oluşumların geniş kitleler tarafından desteklenmesinin ana nedeni halkın bilim sevgisi değil, bilimi dinin karşısına bir rakip olarak çıkarma ve dinden kopan halkın tutunabileceği bir dayanak olması arzusu olduğu anlaşılıyor. Bu çevreler bilim ve din ilişkisini bir çatışmacılığa dönüştürmek için uğraşmaktadırlar.

Kuran’ın bilimle uyumu

Bazı düşünürler bilim ve dinin alanlarının ayrı olduğunu, birinin amacı evrendeki düzeni anlamak iken diğerinin amacı düzenin detaylarını çözmek değil düzenin arkasında işleyen gerçekliği anlatmaktır. Bu anlamda aynı alanlarda farklı şeyler söylemedikleri sürece bilim ve dinden birini tercih etmek zorundayız gibi bir algı oluşturmak ideolojik bir amaçtır. Bilim ve yaratılış ağacı olarak bütün makalelerimizde ispatladığımız gibi, Kuran’ın ayetleri bilimsel bilgilerle tam uyumludur, hiçbir zıtlık yoktur. Bu, Kuran’ın Tanrı’dan geldiğinin en açık ispatıdır. Çünkü ortaçağda yazılmış ve her türlü bilimsel alandan bilgiler veren bir kitabın tartışmaya açık olmayacak derecede yanlışlar içermemesi imkânsız bir durumdur.

Buna rağmen Kuran’ın Tanrı’dan geldiğini onayladığı İncil ve Tevrat gibi daha eski kitaplarda bilime ters düşen ayetler vardır ki Kuran’a göre bu kitaplarda bir kısım tahrifler yapılmıştır.

Din ve bilimin amaç farklılığı

Dinlerin amacı bilim yapmak değildir. Tanrı sözü bilimsel bilgileri insanlara açıklamak için gelmez. Bilimi geliştirip evreni anlama işi insanlara aittir. Tanrı sözü, insanlığın ve varlığın amaçlarından bir kısmını, insanlığın geçmişinden ve ahiret hayatından bir kısmını, insanların toplum içinde uyması gereken kurallardan bir kısmını açıklayarak insanlığın varlığın ontolojik manasını bulup, belirsizlik karanlığından kurtulmasını amaçlar.

Kuran-ı Kerim’in evrenin doğasına ilişkin ayetler getirmesinin sebebi ise insanları evreni tanımaya yönlendirmek, evrenin Allah’ın kudretini, ilmini ve sanatını gösteren bir kitap olduğunu anlatmak ve gelecekte bilim çağı insanları için de kendi anlayabilecekleri bilimsel birkaç mucizeyi onlara göstermekdir.

Bilim ve din ilişkisi

Bilimsel bilgiyi dini bilgi ile aynı kulvara sokmanın yanlış olduğunu düşünen bir akım ise varoluşçuluk akımıdır. Bu düşünce sitemine göre, dînî bilgi bireysel ve öznel, bilimsel bilgi ise bireysel-olmayan ve nesneldir. Bilimin objesi maddedir ve dinin objesi ise ahlaki ve manevi gerçekliklerdir.[8] Kısaca dinin esas amacı bilim yapmak değildir fakat İslam’da olduğu gibi evreni keşfetmeye yani bilime yönlendirebilir.

Örnek ayet: De ki “Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına göz gezdirin.” (Ankebut Suresi 20. ayet)

Bilim, varlığın oluşum biçimi ile ilgilenir, din ise varlığın amacı ile ilgilenir. Örneğin bilim güneşin yapısını açıklar, Dünya’nın güneşe göre yaşam için çok elverişli konumlandığından bahseder, evrendeki ve Dünya’daki ve vücutlarımızdaki çok ince dengeleri açığa çıkarır, fakat bunların bir ontolojik manası olup olmadığı konusunda bir şey söylemez. Güneşin bize soba ve lamba olması için mi bu şekilde ayarlanmış olduğunu bilmez. Bütün bu düzenin, biyolojik ve fiziksel kanunların arkasında bir ontolojik mana var mı ilgilenmez. Bu alan bilimin alanı değildir. Din ve felsefenin alanıdır. Bilim ve din ilişkisi bu açıdan ayrışıcı değil tamamlayıcı bir ilişkidir.

Salt bilimsel bilgi din ve felsefenin yerini dolduramaz

Felsefe, bilimsel metodun ulaşamadığı alanlarda insanın aklını kullanarak parçaları birleştirip büyük resmi görmesidir. Doğru kullanılırsa bilimsel bilgiyi çok aşkın ufuklara taşıyabilir. Eğer sadece bilim yeter deyip kenara çekilirsek varlığımızı hiçbir zaman bir manaya oturtamadan zamanın bu evrende boş yere tükenmesini bekleyeceğiz. Ve çok aşkın bir varlık olan insanın neden evrende manasızca ortaya çıkıp hızlıca kaybolduğunun cevabını umursamayacağız. Zaman tükendiğinde ise insanlık en önemli sorusunu bulamamış olacaktır; Varlığın gayesi var mı?

Evrenin gerçek manasını gözden kaçırmak

İnsanlığın en büyük sorusu varlığın anlamını bulmaktır. Varlıkta bir anlam aranılmaması gerektiğini iddia eden katı materyalizmi anlamak için bir örnek vereceğim: Örneğin, 2021 yılından bir akıllı telefona insanlık için çok önemli görüntülü bir mesaj yükleyip bir günlüğüne 1870 yılındaki bilim insanlarına gönderdiğimizi düşünelim. O eski zamanda yaşayan bilim insanları eğer bu telefonun sadece elektronik devrelerini anlamaya çalışırlarsa telefonun asıl gönderiliş manasını, mesajını gözden kaçıracaklardır. Evet telefonun devrelerini çok iyi çözebilirler fakat onlardan asıl beklenen şey bu telefonu gönderişimizin bir manası olması gerektiğini anlamaları ve her ne kadar akıllarına durgunluk verecek olsa da bu telefonun onlara vereceği görüntülü mesajı fark etmeleridir. Yoksa sadece aksamıyla oyalanırlarsa telefonun asıl manasını gözden kaçıracaklardır.

İşte bu şekilde biz de bu evrenin sadece işleyiş mekanizmasını anlamaya çalışırsak gözden kaçıracağımız çok büyük bir şey olacaktır ki biz neden var olduk, bizi bu Dünya’ya bir gönderen mi var, bizden isteği nedir, ölüm son mu, yoksa yeni bir hayatta kaldığımız yerden devam edecek miyiz? Tanrı insanlık ile iletişim kurmak için elçiler göndermiş midir? Elçilerin delillerini yeterince anlamaya çalıştık mı yoksa yüzeysel bir bakış açısıyla bakıp da manasını kavrayamadığımız ve hata sandığımız birkaç bilgiden dolayı anlamaktan çabuk mu vaz geçtik? Elçilerin getirdiği bilgilere çok yönlü baktık mı? Bilim ve din ilişkisini ideolojik olarak değerlendirip bazı açıkça gördüğümüz hakikatleri bile reddetmeye mi kilitlendik?

Bilimin getirdiği keşfetme büyüsüne kapılıp da bu muhteşem evrenin devrelerini inceleyen fakat manasını gözden kaçıran materyalist kişiler en azından bir anlığına bu olasılığı düşünürlerse yapıştıkları yanlışlığın ve akıl uyuşmasının farkına varıp uyanacaklar ve gerçeklerin en gerçeği gerçeği olan Allah’ı ve onun insana vermesi beklenen mesajını bulacaklardır.

Ayrıca şu yazımızı da tavsiye ederiz: 154# Politeizme bakıp bütün dinler uydurmadır demek doğru olur mu?

REFERANSLAR

  1. Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İstanbul: İnsan Yayınları, 2003, 6.bs., s.448-452.
  2. Cafer Sadık Yaran, Din ve Bilim, Samsun: Sidre Yay., 1997, s.120.
  3. Ali COŞKUN (2016); DİN, BİLİM VE FELSEFE İLİŞKİLERİ; Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran 2016 Cilt 18 Sayı 1 (213-229).
  4. Ian G. Barbour, Bilim ve Din, s. 40.
  5. Mehdi, N. (2002). Bilim-din ilişkisi problemine süreççi yaklaşım ve Ian G. Barbour’un dörtlü tipolojisi.
  6. Karl Barth, Dogmatics in Outline, New York 1959, s. 37-38.
  7. Carl Sagan, Kozmos: Evrenin ve Yaşamın Sırları (çev. Reşit Aşçıoğlu), İstanbul 1982.
  8. M. Peterson, W. Hasker, B. Reichenbach, D. Basinger, Reason and Religious Belief, s. 201.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.
Başa dön tuşu