Özgür irade

271# Allah dilediğini saptırır ayeti ve Allah’ın varlığına kanıt yok söylemleri

Allah kimleri saptırır? Allah dilediğini saptırır dilediğini hidayete erdirir ne demektir? Rad 27: ” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.” Peki Allah’ın saptırması ne demektir? Allah neden saptırır ve şaşırtır? Allah neden hidayet vermez? Tanrının varlığına kanıt yok deyip inanmak istemeyenler haklılar mıdır?

Allah’ın saptırması ve Tanrının varlığına kanıt yok iddiaları

Tanrının veya daha özelde Allah’ın varlığının delillerini aramak elbetteki inancın en doğal hakkı ve vazgeçilmez ilkesidir. Kimseye deliller olmadan Allah’a inanma veya Kuran’a inanma mükellefiyeti yüklenmemiştir. ateist veya agnostik gençlerin bugünlerde en çok konuştukları söylem ise “Allah’ın veya Tanrının varlığına dair hiçbir delil yok, o halde neden inanalım” şeklindedir.

Burada enteresan olan nokta ise Tanrının varlığına emin olup da hiçbir şüphesi olmayan insanların da aynı evrene ve canlılara bakıp Tanrının varlığından emin olması ve ateist veya agnostik bireylerin de aynı evrene ve canlılara bakıp Tanrının varlığı için hiçbir kanıt göremiyor olduklarını söylemeleridir.

Bu yazının konusu delilleri algılayış şeklimizin bir tercih meselesi olması hakkındadır. Ayrıca bazı ayetlerde geçen “Allah’ın insanların bazısını doğru yola iletip bazılarını saptırmasının” ne demek olduğunu da anlayacağız.

Bir hakikat zıttına dönüşemez

Aynı evrene bakarken bir grubun her şey delildir deyip de diğer grubun hiç delil yok demesi çok enteresandır, çünkü bir nesneye bakıp tamamen iki zıt hakikate aynı anda ulaşılamaması gerekir. Kadim bir felsefi prensiple ifade edecek olursak; bir hakikat zıttına dönüşemez. Mesela eldeki bir kâğıda bir grup siyah diyor bir grup ise beyaz diyorsa bu iki zıt rengin aynı anda iki farklı grup tarafından savunulmaması gerekirdi. Ya siyahtır ya beyazdır, çünkü ikisi tamamen zıttır. Öyleyse bu durum şöyle bir kurguyla açıklanabilir: Kağıt aslında bir perde arkasındadır ve perdeden dolayı gri görünüyordur, yani görünüşü siyah ve beyaz arasında gri bir renkte olabilir ve bu gri rengi her iki grup da kendi inanmak istedikleri biçimde yorumluyorlardır ve bir grup beyaz derken bir grup siyah diyordur.

Allah dilediğini saptırır

İşte aynı evrene bakıp bir grubun Tanrı’nın varlığı için kesinlikle kanıtlar var demesi ve diğer grubun ise hiçbir kanıt yok demesi normalde rastlanmaması gereken iki zıtlıktır. O halde objektif bir değerlendirme ile şunu söyleyeceğiz ki durum ne siyahtır ne de beyazdır, yani her iki grubun da kendilerine göre haklılık payları vardır ve kağıdın görünüşü gridir.

Tanrının varlığı ispatlanamaz diyenler

ateist ve agnostiklerin haklı olduğu kısım, her şeyin bir sebebi olmasından dolayı Tanrının varlığının açıkça görülemiyor olmasıdır. Yani onlara göre elmayı elma ağacı yapıyor, bebeğin oluşumunu bir araya gelmiş biyolojik şartlar gerçekleştiriyor, canlıların gelişmesi ve türleşmesi de evrimle oluyor, Dünya’nın döngüsü yerçekimi sayesindedir, yani her şeyin bir sebebi var ise Tanrının varlığı için kanıt göremiyoruz diyorlar.

Her şey Tanrının varlığını ispatlar diyenler

Diğer taraftan Tanrının varlığı için delil olduğunu söyleyenler evrende kendi kendine oluşması ihtimal dâhilinde olmayan düzene, ahenge, sürekli yeniden yaratılışa, sonsuz komplekslikte olan canlılığın programlanma yoluyla  (örneğin DNA) sonsuz bir kolaylık ve bollukta yaratılışına, cansız atomlardan canlı varlıkların sürekli oluşmasına, bilincin ortaya çıkışına dikkat ediyorlar.

Dünya’daki başıboş atomlar kullanılarak her yıl hiç yoktan trilyonlarca bilincin ortaya çıkması ve bunların hepsinin DNA programları gibi programlarla veya fizik kimya kanunları gibi kanunlarla yaratılması ve daha saymakla bitirilemeyecek biyoloji, fizik gerçeklerine dayanarak bu evren başıboş değil idare eden, programlayan, halden hale çeviren, bir sergi haline dönüştüren birinin olması kaçınılmaz bir sonuçtur diyorlar.

Hayat iki şekilde yaşanır

Tanrı’ya inanan kişiler (teistler) eğer kendilerine bir din gönderilmeseydi bile mantıken insanın düşünüp Tanrının varlığını çıkarabileceğini öngörüyorlar. Yani evrenin düzeni onlar için kaçınılmaz olarak Tanrıyı gerektiriyor.

Kısacası buradan kendi adıma şunu anlıyorum ki aslında Tanrı’ya inanmak veya inanmamak tamamen bir tercih meselesidir. Burada Einstein’ın meşhur sözünü hatırlamamak imkânsız:

“Hayat iki şekilde yaşanır: Ya hiç mucize yokmuş gibi ya da her şey birer mucizeymiş gibi…”

İmtihan sırrı

Evet, hayatın önemli bir sırrı budur işte. İnsanların aynı nesneye bakarken beyazı mı yoksa siyahı mı görecekleriyle alakalı bir imtihan. Bu durum insanın özgür iradesiyle Tanrıyı bulması, inanması, Onu hissetmeye çalışması ve daha mistik bir ifadeyle Onunla bir olmaya çalışması demek olan imtihan sırrına çok iyi uyuyor.

Eğer Allah kendini sebepler perdesiyle gizlememiş olsa insanlar elenmezdi, gerçek potansiyelleri ve karakterleri ortaya çıkmazdı. Tanrıyı bulma zorlu yoluna çıkıp kendilerini sonsuzluk yolunda kâmil insan olacak şekilde geliştiremezlerdi.

Allah’ın saptırması ne demek?

Burada şu ayeti hatırlamadan geçemeyeceğiz;

İbrahim 5: “Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O”dur.”

Belki de Allah’ın saptırması demek sadece taşlarını unundan ayırmak isteyen çiftçinin yaptığı gibi eleğini sallamaktan ibarettir, bu sallayışta zaten taşlar delikten geçemeyip sapmakta ve unlar doğru yolu bulup ilerlemektedir.

İmtihan çok ince ayarlanmış ve aynı elekten elendiğimiz halde kimisi eleğin üstünde kalıyor, kimisi ise altına düşüyor. İnsanların tercihlerinin ortaya çıkması için her iki gruba da yeterince gerekçe verilmiş durumdadır.

Başka bir örnek olarak bir okula giriş sınavlarında çalışkanı çalışkan olmayandan ayırmak için yapılan sınavlar verilebilir. Okulun yaptığı sınav zeki ve çalışkanlar için belirleme aracı iken çalışkan olmayanları doğru cevapları verebilmekten saptırıcı ve ayırıcı sorular içerdiğinden dolayı bir eleme aracı kullanılır.

Kuran’da bunun örneği vardır. Bakara 26’da Allah’ın sivrisinekten temsil getirdiğinde müminlerin bu örneğin üstünlüğünü anladığı ve bunun ancak Allah’tan gelebileceğini idrak ettikleri halde kafirlerin sivrisinek örneğine farklı bir nazarla baktıkları, küçümsedikleri ve bu yüzden iyice saptıkları yazar. Allah da işte bir örnekle müminlere gerçeği gösterip hidayet ettiğini fakat kafirlerin ise bu örnekten dolayı iyice saptıklarını yazar. Tıpkı yukarıda verdiğimiz okula giriş sınavında olduğu gibi… Çalışkan öğrenciler için sorular çok anlamlı iken çalışkan olmayanlara saptırıcı ve yanıltıcı gelir, sapıp yanlış şıkkı işaretlerler ve çalışkan olanlar olmayanlardan ayrılır. İşte Allah’ın saptırması bu şekilde insanların kendi iradelerine bağlıdır.

Bakara 26: “Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, ‘Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?’ derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.”

Kısaca Allah’ın saptırması yine kişinin özgür iradesine bağlıdır, yüzünü Allah’a dönenleri hidayet eder, yüz çevireni ise saptırıp eler ve ortaya çıkarır.

Kuran’ın delilleri

Aslında Tanrının varlığı için ortaya konan bu ince elekli imtihan prensibi Kuran’ın doğruluğu için getirilebilecek argümanlar için de geçerlidir. Kuran’ın da Tanrı kelamı olduğunun bu asra hitap eden en önemli delilleri, kesin kanıtlanmış bilimsel bilgilerle ters düşmemesi gerektiği ve içerisinde bilinmesi mümkün olmayan bilimsel gerçeklerden haber verip vermediği konusudur.

Örneğin Kuran’da birbirine karışmayan denizlerin olduğunu okuyan bir gruba göre bu bir mucizedir. Çünkü modern bilim denizler arasında haloklin ve termoklin bariyerler oluşabildiğini ve denizlerin tuz ve sıcaklık durumları farklı ise bunların birbirine karışmadan yan yana veya altlı üstlü durduğunu ve sizin de 10 metre aralıklarla iki farklı deniz suyu örneği alabileceğinizi bildirir. Oysa insan aklına göre denizlerin karışmaması imkânsızdır. Bu ise bir mucizedir.

Siyah görmeyi tercih edenler

Diğer grup ise Kuran’ın bu ifadesine bakar ve bilimsel çelişki olarak algılamayı tercih eder. Çünkü der; denizler geçici olarak karışmayabilirler ama er geç karışırlar, yani durumu beyaz değil siyah olarak görürler. Bir grubun tercihi beyaz yönünde iken diğer grubun tercihi siyah yönünde olmaktadır. Her iki gruba da yeterince gerekçe verilmiş ve tercihleri böylece sınanmıştır. Bu kanıt beyaz gruba göre elle tutulabilir, gözle görülebilir, bakılabilir somut bir kanıt olarak değerlendirildiği için buna karşı çıkanlar artık şüphecilik (skeptik) çizgisini aşmışlardır ve inkarcılık olarak değerlendirilirler. Allah dilediğini saptırır ayeti insan iradesinin sonucunu gösteren bir ayettir.

Bazen diyorlar ki abi sen şu adama Allah’ın varlığını ispatlayıp inandırabilirsin, ben de diyorum ki inanmak istemeyen birini hiç bir şeye inandıramazsın.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

Bir Yorum

  1. Pardon bi sorum degilde ricam olucaktı evrenin bing bangden oncesinde bi yokluktan mi yoksa sonsuz olan bi enerji kümesi sayesinde mi ortaya çıktığı ve ya paralel evrenler hakkında (paralel evrenler yazınızı okudum ama bi kesimin olabilcegine dair kendi delilleri var) bu delilleri ele alarak bi yazi paylaşabilir misiniz ?Yani benim en cok beklediğim yazi bunlar birkac kardesiminde bu konularda aklinin karıştığını düşünüyorum ☺

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

Başa dön tuşu