Kötülük problemiÖzgür irade

30# ALLAH’A KARŞI ŞİKAYET HAKKIMIZ VAR MI?

Bu dünya bir mucizeler dünyası olmasına rağmen insanoğlunun sorunsuz ve sıkıntısız bir hayat geçirmesi için tasarlanmamıştır. Dinlerin bildirdiğine göre sorunsuz sıkıntısız hayat ancak Cennet’te olacaktır. Bu dünya ise insanın kendini ispatlaması gereken bir yerdir. Yani bir harman yeridir. Ekinler harmana vurulup sap, saman, başak birbirinden ayrıldığı gibi bu dünya’da Tanrı’nın kullarını birbirlerinden ayırma yeridir. Peki, bizi bu meydana sokmadan zaten yapacaklarımızı bilemez miydi? Cevap; Bilebilirdi. Fakat Dünya’da değerimizin kaç para edeceğini biz görmüş olmayacaktık. Bu harman yerinin işi bitip te kaldırıldığında, ve bize “sen samansın” dendiğinde “ama ben başağım” demeye hakkımız kalmayacak. Çünkü kendi kendimiz de ne olduğumuza şahit olmuş olacağız.

harman.jpg

Dedik ki bu dünya insana sıkıntısız bir hayat vaat etmiyor. Tam tersine dünya’da acı çekmeyen, hastalanmayan, sevdiklerini ölüme göndermeyen, acıyı iliklerine kadar hissetmeyen insan yoktur. Fakat hayatın tamamı acı olsaydı kimse yaşamaya devam etmek istemezdi. Hayatın binde 999’luk bir kısmı tümüyle bize kolaylaştırılmıştır. Binde biri ise acıdır. Bu acıların ise binde 999 gibi büyük bir kısmı bizim kendi hatalarımızdan veya bizim yerimize karar alan insanların kusurlarındandır. Yani sıkıntıyı Allah değil insanlar kendileri oluşturur. Allah, zulüm edilmesini yasaklamışken insanlar zulüm ederler. Diğer insanları öldürürler. Küçük çocuklara bile tecavüz edecek kadar alçaklaşabilirler. Bütün bunlara karşı Allah insanların ıslah edici olmasını, bozguncu olmamasını, bozgunculukla mücadele edilmesini, eğer bozguncular iyi insanlara saldırırsa iyi insanlarında karşılık vermesini ve böylece yeryüzünde zulmün önünün engellenmesini ister. “Zulüm edenleri hariç onlarla güzellik ile mücadele edin” diye öğüt verir. Yani Allah yeryüzünde savaş çıkmasını istemez. Fakat zulmedenlerle zulmün kesilmesi için savaşılmasını ister. Çünkü savaşılmazsa onların zulmü daha fazla insanın canını yakacaktır. Bir zulme dönüşen şiddeti mecbur kalınca şiddet ile bastırmak ta adaletin gereğidir.

as.png

Buna rağmen insanlar güçsüz toplumlar üstüne giderek orantısız bir güçle savaşlar açar. Çoluk çocuk demeden bir seferde milyonlarca kişiyi bombalar geçerler. Tarih boyunca insanlar birbirleri ile savaşmışlar, çok acı çektirmişler, çok zulüm etmişler, kan akıtmışlardır. Oysa Allah insanlara bunun doğru olmadığını zulümden vaz geçmelerini peygamberler vasıtası ile sürekli anlatmıştır. Bazı peygamberler zulme sadece sözlü olarak karşı koymaya güçleri yetmiş, bunlardan bazıları mesela Zekeriya a.s. gibi testere ile kesilmiş, bazıları ise toplumu yok eden bir doğal afetten Allah’ın yardımı ile kurtarılmıştır, bazıları ise Hz Muhammed gibi zulmü orduları ile engellemiş yeryüzüne adalet getirmiştir. İnsanoğlu zulüm eder ve bakarsınız ki bir günde başkası ona zulüm eder, acı çektirir. Ateş çok yararlı bir madde olduğu halde elini ona sokar, kendine acı verir. Dikkatsizliğinden eşyasını yakar yine kendine acı verir. Yağmur çok yararlı olduğu halde kendini korumaz, zatürre olur acı çeker. Çocuğuna dikkat etmez çocuk hasta olur, ebeveyn acı çeker.

maxresdefault.jpg

İnsanoğlu çektiği acıların aslında binde 999 gibi bir kısmını kendisi üretir. İnsanoğlu bazen genetik hastalıklar ile doğabilmektedir. Genetik hastalıkların görülme sıklığı toplumlarda ortalama 10.000’de birdir. Örneğin kalıtsal hemofili gibi belirli bir hastalığı taşımayanlar 10.000’de 9.999’dur. Bu hastalıkları nasıl gördüğümüz de önemli. Allah insana bedava olarak bin tane nimet verse bazılarına ise bir tane eksiltip 999 tane verse kimsenin bana neden 999 tane verdin demeye hakkı yok. Çünkü verdiklerinin hepsi Onun nimeti. İnsanlar genetik hastalıkla bile doğsa Allah’ın diğer nimetlerini güzel buluyorlar ki yaşamaya devam etmeyi tercih ediyorlar.
Yine de bu genetik olumsuzlukların insanlara has olmadığını gen taşıyan her canlıda olabileceğini bilelim. Ayrıca genetik hastalıkların ve mutasyonların çoğunun sorumlusu yine de insandır. insanlar kanserojenik maddelerle kendi türünün genlerine ve diğer canlılara zarar veriri ve bu zararlılar canlılarda yaşanan bu tür olumsuz mutasyonların büyük çoğunluğunu oluşturur. Ayrıca mutasyonların bir nedeni de UV güneş ışınlarıdır ki, bu ışınların çoğunu süzen ozon tabakasını da yine insanoğlu kendisi delmiş ve Dünya’da bu tür genetik hastalıkların ve kanserin artmasını sağlamıştır. Neyse ki doğaya kendini tamir etme mekanizmaları eklenmiş te insanlık Dünya’da yaşamı çabuk sonlandıramıyor. Şimdi düşünelim, insanoğlu çevreye verdiği zararlar ile zararlı mutasyon oluşumunun binde 999’unun asıl sebebi iken Allah hücrelerimizin içine koyduğu tamir mekanizmasıyla oluşan mutasyonların 10.000’de 9,999’unun tamir edilmesini sağlıyor. Eğer bizi yaptıklarımızla başbaşa bıraksaydı insanlık yaptığı bozgunculukların hesabını hastalıklarla çok ağır öderdi, yine de demekki yaptıklarımızın birçoğunu affediyor.

Şura 42: “Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder.”

Yunus 44: “Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.” 

CVM-1i12vj6

Yazımızın bundan sonrasında ise bu tür sıkıntıları insanlar kendi başlarına açtıkları halde Allah’ı sorumlu tutmalarının hata olacağını, Allah’ı hiçbir kötülüğün sebebi olarak sorumlu tutmaya hakkımız olmadığını örnekle açıklayacağım. Bu meseleyi şöyle bir örnekle anlayabiliriz.
Örneğin siz bir robot geliştiren bir mühendissiniz. Maharetiniz ileri olduğu için tek tip yapmıyorsunuz. Çeşit çeşit yaptığınız robotlardan hangisinin size itiraz etmeye hakkı var. Hangisi “beni neden onun gibi yaratmadın” diyebilir. Hangisi “beni şöyle yapma, ben senin oyuncağın mıyım” diye size karşı böbürlenebilir. İşte “biz Tanrı’nın oyuncağı mıyız” diye saçma bir kelime kullanan da aynı bu robotun hatasına düşer. Herhalde bir robot mühendise böyle diklense mühendis o robotu kırıp parçalarına ayırırdı.
Şimdi bir terzi düşünün yapmış olduğu elbiseleri bir model üzerinde denemek ve kesip biçmek için ücretle bir model tutmuş. Elbiseleri kesip biçerken model itiraz ediyor. “Dur ne yapıyorsun, o bana çok yakışıyordu, onu kesemezsin” gibi laflar ediyor. Bu adamın itirazı ne kadar mantıklı olurdu. Allah sanatçılığını kendi sanatları üstünde sürekli değiştirir. Keser, biçer, yama yapar, yeniden tasarlar. Ama hiç kimsenin bu elbiseyi bana neden giydirdin demeye hakkı olmaz.

terzi.jpeg

Şimdi modellik meselesini anladıysak daha farklı bir bakış açısıyla bakalım.
Hiçbir şeyi yokken ev verdiğiniz, evinin içini her türlü eşya ile donattığınız, mutfağına yemesi için meyveler sıraladığınız, gardırobuna giymesi için elbiseler dizdiğiniz bir aileden teşekkür beklerken, duysanız ki arkanızdan “duvarın rengini beğenmemişler” diye size küfrediyorlar. Veya evine soba koymadığınız için, veya banyosuna duş takmadığınız için size hakaret ediyorlar. Böyle bir adamın, saymakla bilmeyecek bu nimetler içinde iken, elde edemediği birkaç nimetten dolayı size küfür ve hakaret ettiğini duymanız hoşunuza gider miydi? İşte Allah büyük bir sabırla her gün bu tür insanlara katlanıyor ve onları yine beslemeye devam ediyor.

evdekorasyon2

Peki şu açıdan düşünelim;
Bir papatya, beni neden gül olarak yaratmadın diye itiraz etmeye hakkı var mı? Kuşlar uçarken yılanların süründüğünden dolayı itiraz etmeye hakkı var mı? Kayalar neden beni de bir ağaç yapmadın diyebilir mi? Çünkü kayalar yokta olabilirdi ama onları varlığa çıkardı. Ağaçlar neden beni hayvan yapmadın diyebilir mi? Çünkü onları var etti ve hayat verdi. Hayvanlar beni neden insan yapmadın diyebilir mi? Çünkü onları var etti, hayat verdi ve hareketli yaptı. İnsan beni neden yarattı diyebilir mi. Evet küstah bir nankör ise der. Hiçbir yaratık Allah’ın sonsuz gücüne karşı böbürlenmez isyan etmez, şeytan bile Allah’ı bilir korkar ama gururu onu bir maceranın içine itmiştir. Öyle ise insan neden diğer yaratıklardan daha küstah, ona bu nankörlüğü ne veriyor. Bunu Kuran açıklıyor aslında. “Emaneti” yerlerin göklerin taşıyamayacağından korkarken insanın istediğinden bahseder. Bu emanet “benlik” emanetidir. Allah’a karşı benliğini yani egosunu şişirerek karşı çıkan bir insandır. Ama sonsuz güce küfrederken bile o kadar zavallı ve acınası bir hali vardır ki, bu cahil insanoğlunun.

23.jpg

Peki sıkıntı çeken insanlara ahirette bir mükafat var mıdır?
Aslında yukarıda anlattığımız gerçeklere göre insanın bir mükâfat beklemeye hakkı yoktur. Fakat yine de insana Dünya’da kendisini tanıması için sabırlı davranan Allah’tan sonsuz alemlerde nimetlerini tamamlayacağını ümid ediyoruz. Dünyayı insana bir beşik gibi süsleyen Allah’ın elbetteki ahirette ummadığımız güzel sürprizleri vardır. Bu nedenlerden dolayı Dünya’da başa gelen sıkıntıdan dolayı Allah’tan şikayet edilmez, fakat Allah’a yüzümüzü çeviririz. Zaten musibetlerin bir güzelliği de insanın aciz olduğunu bildirip Allah’a döndürmesi değil midir?
Öyleyse kula en çok yakışan,
“Kendilerine bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’a aidiz ve sonunda yine O’na döneceğiz (derler).'”
( Bakara Sûresi, 2:156)
diyerek Allah’a teslim olmaktır. Yukarıda tekrarla söylediğimizi tekrar edelim. Sıkıntıların çoğunu insan türü kendi başına kendi açıyor.
Fakat Allah’a inanmayan ateistlerin ise musibetlerden dolayı Allah’a küfretmeleri bir akıl tutulması yaşadıklarını gösterir. Hem inanmıyor, bütün nimetleri O’nun yarattığını kabul etmiyor, hem de musibet için dönüp Allah’a küfür ediyor. ateistliğin psikolojik bir olay olduğunun bir kanıtı da budur.

Son söz:

“Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.” Yunus 44

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.
Başa dön tuşu