Dinler Tarihi

219# İslam’a göre savaş – Muhammed 4, Tevbe 5 ayetlerinin öncesi sonrası

İslam’a göre savaş gerekli midir? Kuran’da savaş ayetleri neden vardır? Muhammed 4 , Tevbe 5 ayetlerinde kafa kesmeye, adam öldürmeye teşvik mi var?

İslam’a göre savaş gerekli midir?

Allah dinini yeryüzünde kötülükler, zulümler, hırsızlıklar, yalanlar, aç gözlülükler, bencillikler kalksın ve insanların birbirlerinin haklarına saygılı olduğu bir düzen kurulsun diye gönderir. Eğer dinin emirlerini göndermezse insanoğlu haklının değil güçlünün kurallarının uygulandığı bir düzene doğru evrilmeye meyillidir. Allah’ın kanunları uygulandığı ölçüde bu engellenir ve güçlülerin değil haklıların Dünyası kurulmuş olur.

Allah dini gönderdiğinde, mevcut düzenlerinin bozulmasını istemeyen güçlüler sınıfı Allah’ın dinine direnç gösterecektir, çünkü yeni gelen Din güçlülerin ihtiraslarından kaynaklanan adaletsiz düzenleri yıkar ve onları rahatsız eder. Onlar reaksiyon gösterdi diye Allah da yeryüzünde insanlar arasındaki düzenden vaz geçecek değildir. Kullarına bu kötü insanlarla aşırıya kaçmadan hangi dilden anlıyorlarsa o dille mücadele etmelerini ve Allah’ın adaletli sisteminin yeryüzüne yayılmasını engelleyen tüm güçleri aşmalarını ister.

Muhataplar diyalogdan anlarlarsa İslamiyet öncelikle diyalog ve barış emreder, muhataplar ancak savaş dilinden anlıyorlarsa İslamiyet savaşılmasını ve Allah’ın adil düzeni önündeki egoist engellerin kaldırılmasını ister. Yani savaş seçeneği İslamiyet’te hep en son seçenektir, Kuran’da öncelik Allah’ın dinini ve adaletini ve mutluluğunu yeryüzüne güzellikle yaymaktadır. Örneklerini yazının sonunda verip İslam’a göre savaşın en son istenen bir hadise olduğunu göstereceğiz.

Kafa kesme

Soru: Kuran’da Muhammed 4 ayetinde savaşa ve kafa kesmeye mi teşvik var?

Cevap: Kuran, sizinle savaşmayanlarla savaş yapılmasını yasaklar. Savaşta da ancak size yapılan muameleyi karşı tarafa yapabileceğinizi yani kısas yapabileceğinizi ve aşırı gidemeyeceğinizi belirtir. Yani İslam’a göre savaş öncelikli değildir.

Muhammed 4: “(Savaşta) İnkar edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lütfeder bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız)

Bu ayet Bedir savaşı için indirildi ve bir harp durumundan söz ediliyor. Allah iki ordunun karşılaşmadığı durumlarda gidin inanmayanları veya düşmanlarınızı öldürün demiyor, öldürün dedikleri ise zaten sizi öldürmeye gelen askerler ve üstelik bu savaşı müslümanlar istememiş, onlar hep müslümanlara saldırmışlar. Empati yapın, milletimiz bir savaşa girince düşmanı denize dökmelerinden hâlâ gururlanmıyor muyuz? Savaşta öldürmeyi bizim için kahramanlık, Muhammed Peygamber için vahşet olarak görüyorsanız burada bir tezat var ve algılarınızı çok iyi yönetmişler demektir. Zaten o ayette “Harb, ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız).” diyerek bu durumun savaşla sınırlı olduğu belirtmemiş mi?

Allah zulmün ve insan öldürmenin olmaması için kısas koymuştur. En adaletlisi de budur ve zulmü durdurur. Yukarıda boyunlarını vurun demesi de müşriklerin Müslümanlara bunu reva görüyor olmasındandır. Müşrikler baştan beri Müslümanları türlü akıl almaz işkencelerle öldürüyorlardı. Bu durumda İslam’a göre savaş istenen bir şey değildir, tıpkı günümüzdeki gibi saldırılara karşı zorda kalınınca baş vurulacak bir durumdur.

İslam'a göre savaş

Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün

Tevbe 5: “Haram aylar sıyrılıp-bitince müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”

Bu ayetteki kimlerin ve neden öldürülmesi gerektiğini önceki ayetlerde açıklıyor. Kısaca Tevbe 1-3’te diyor ki siz barış antlaşması yaptınız ama onlar anlaşmayı bozdu, anlaşmayı bozup da sizleri öldürenlerle sizde savaşın, haram aylar çıkıncaya kadar 4 ay daha beklesinler sonra onlara savaş açın bulduğunuz yerde öldürün diyor, çünkü onlar anlaşmayı bozup müslümanlara saldırdı ve 4. ayette ekliyor ki fakat anlaşmasını bozmayanlar bunun dışındadır. Herşey açık değil mi? Rastladığınız bütün müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün diye birşey yok, anlaşmayı bozup size saldıranları siz de öldürün diyor, eğer ayet cımbızlayıp sadece beşinci ayeti alırsanız durumun tamamen zıttını gösterirsiniz tabii ki.

Hem devamında ise Tevbe 7’de “onlar size karşı dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst davranın.” der. Görüldüğü gibi İslam’ı savaş dini göstermeye çalışanların kullandığı her iki ayette de size saldıranlar var ve sizden kendinizi meşru müdafaa yapmanız isteniyor. Meşru müdafaada bile aşırı gidilmemesi her şeyin kırılıp geçirilmemesi, masumların öldürülmemesi aşağıdaki ayetle isteniyor.

Fitne kalmayıncaya ve din Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın

Bakara 190-193: “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.

Bakara 191: Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir.

Bakara 192: Eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici, çok merhametlidir.

Bakara 193: Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.”

Bakara 193’ü sanki yeryüzünde bütün kafirlere savaş açın diyormuş gibi gösteriyorlar ama ayetin devamını söylemiyorlar. Ayetin devamında diyor ki onlar vaz geçerse siz de vaz geçin. Yani savaşmayanla savaşmayın demektir. Sadece size karşı savaş açanlarla savaşın demektir.

Meşru müdafaa dışında Kuran her zaman barışı ve iyi geçinmeyi emreder. İslam’a göre savaş değil barış esastır.

Mümtehine 8: “Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever.”

Yani size savaş açmayan insanlara iyilik ve adaletinizi göstermelisiniz. Peşindeki ayette ise:

Mümtehine 9: “Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost (veli) edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir.”

diye belirterek sizinle savaşmayan müşriklerle dostluk ve iyi ilişkiler kurmanızı yasaklamadığını açıklar. Görüldüğü gibi Allah size saldırılıp sizi meşru müdafaa ve kısasa zorlamadıkları müddetçe hep barışı öğütlemiştir.

Yahudi ve Hristiyanlar (Ehl-i kitap) ise Peygamberle ilmi ve sözlü mücadeleye girmişti, İslam’ı ilmi olarak çürütmeye çalışıyorlardı. Allah onlara bile zarar verilmemesini ve zararsız güzel bir mücadele yapılmasını istedi

Ankebut 46: “İçlerinden zulmedenler hariç Ehl-i kitap’la en güzel bir şekilde mücadele edin”

İslam’a göre sadece savunma amaçlı olan (el-Bakara 2/190, 194; el-Hac 22/39; eş-Şûrâ 42/41), bir antlaşmayla sonuçlanmadan kesintiye uğrayan bir savaşın devamı niteliğinde bulunan, barış antlaşmasının düşman tarafından bozulması neticesinde başlayan (et-Tevbe 9/12-13), haksızlığa uğrayan müslümanlara yardım amacı taşıyan (en-Nisâ 4/75; el-Enfâl 8/72) savaşlar meşrudur gerisi ise meşru değildir, bozgunculuk çıkarmaktır (https://islamansiklopedisi.org.tr/savas). İslam’a göre nedenleri günümüz emperyalist Dünya’sına göre çok daha azdır.

İslam’da fetih savaşları

Allah Kuran’da sizinle savaşmayan insanların ülkelerini fethedin, onlara savaş açın diye bir şey dememiştir. Peygamber de Müslümanlarla savaşmayan kimseye karşı topraklarını fethedeyim diye savaş açmamıştır. Dört halife devrinde ise Bizans ve Sasani imparatorlukları yeni kurulan İslam devletine ciddi bir tehlike olduğu için bu kaçınılmaz savaş açılmıştır. Dört halifeden sonra gelen Emevi, Abbasi, Osmanlı gibi devletler ise yayılmacı bir politika izlemiş fetih hareketleri yapmışlardır. Fakat bu insanların fetih hareketleri daha çok o dönemin bir devlet, imparatorluk anlayışını yansıtmaktadır. Tüm devletler birbiri ile mücadele ve üstünlük kurma yarışı içindedirler.

Örneğin Türkler’de fetih hareketleri ve savaşma kültürü İslam’dan önce de vardır, sonra da vardır. Dönemin siyasi yapısı gereği savaşlar hep olmuştur. Bu savaşlar eğer sizinle savaşmayan bir tarafa açılmışsa Allah’ın emri ile alakası yoktur, siyasidir, kültüreldir ve çoğunlukla mevcut şartların gereğidir. İslam’a göre savaş hukuku İslam devletlerinin içinde bulundukları konjonktöre göre geliştirdikleri savaş politikaları ile karıştırılmamalıdır. Bu tür savaşlar milletlerin kendi devletlerini koruma ve genişletme isteğinden doğmaktadır. Zaten Müslüman devletlerin de birbirleriyle savaşmış olmaları bu konunun dinsel değil daha çok devlet gelenek anlayışının sonucu olduğunu göstermektedir.

İslam barış demektir

İslam’a göre savaş değil barışın ana prensip olduğuna dair diğer örnekler:

Şura 40: “Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah’a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.”

Nahl 126: “Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.”

Fussilet 34: “iyilikle kötülük bir olamaz, sen kötülüğü en güzel olan şeyle sav. O vakit seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse, candan bir dost gibi olur.”

Enfal 61: “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a güven. Muhakkak O, duyandır, bilendir.”

Yukarıdaki ayet düşmanın istemesi durumunda barışa gidilmesini söylüyor, fakat üstün durumda iken müslümanların barışa çağırması ise karşı tarafta kendilerinde bir üstünlük hissi doğuracağından dolayı üstünken barışı talep eden tarafın müslümanlar olmaması gerektiği ise şu ayet ile belirtilmiş:

Muhammed 35: “Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah, sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi asla eksiltmez.”

Bu iki ayet birbiri ile çelişmez, çünkü düşman talep ederse barışa gidilecek fakat müslümanlar üstünken barışa çağıran taraf müslümanlar olmamalı, çünkü bu durum, düşman tarafından müslümanların acziyeti olarak yorumlanıp düşmana cesaret verir ve hem pazarlık ellerini güçlendirir hem de barışın gelmesini geciktirebilir.

Devam edelim:

Maide 2: “…Sizi Mescid-i Haram’dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın…”

Maide 13: “…İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.”

Özetle: İslam’a göre savaş

İslam, hâkim güçlerin göstermeye çalıştığı gibi veya yobaz-cahil radikal fanatik grupların ayetleri bağlamından kopararak anladığı gibi savaş dini değildir, aksine yeryüzünde gerçek manada barışı, adaleti ve iyiliği isteyen, zulmü engelleyip herkesin birbirleriyle dost olduğu bir Dünya kurmanın yegâne çaresidir. Sürekli barış nutukları atıp her yere kan ve gözyaşı götürmekten başka bir şey yapmayan yalancı sistem ve yönetimler gibi ikiyüzlü değildir. İslam ismi bile zaten barış ve esenlik demektir. Cennet’te insanların birbirlerine Selam demesi bu yüzdendir. Barış ve esenlik demektir. Barışı ve adaleti isteyen tek gerçek bir sistem varsa o da Allah’ın insanlara din olarak gönderdiği İslam’dır.

Bunun haricinde söylenen ve yapılanlar ise hâkim güçlerin algı oyunlarından ve İslam’ı kötü göstermek için kurdukları tezgâhlardan ibarettir. Muhammed 4 , Tevbe 5 gibi ayetler zorunluluk oluşan durumlar için aktif savunma yapılmasını bildiren ayetlerdir. İslam’a göre savaş müdafaa için tehlike varsa olur. Barışçıl halklarla yeryüzünde düzeni bozarak, insanları yerlerinden yurtlarından ederek savaş olmaz.

Şuara 183: “İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın.”

Ayrıca 284# Şeriat nedir? Şeriatla yönetilen ülkeler şeriatla mı yönetiliyor? yazımızı okumanızı da öneririz.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.
Başa dön tuşu