Sosyal Hayata İlişkin

28# İSLAM ve MODERNİZM TERS DÜŞER Mİ ACABA?

İslam ve modernizm ters düşer mi sorusunu cevaplayabilmek için modernizm ve modernlik kavramını bilmek gerekiyor. Modernizm kelimesinin Türkçe karşılığı “çağdaşlık”, yani çağının bilgi ve teknolojisine ve ayrıca kültürel hayatına ayak uydurmaktır.

Şimdi İslam’ın bu saydığımız iki alt başlık ile bir problemi var mı, inceleyelim.

  1. BİLGİ ve TEKNOLOJİYE UYUM: İnsanlık tarihi ilerledikçe bir kısım icatların ortaya çıktığı, evrenimizin yapısının daha iyi anlaşılabildiği bir gerçektir. Tıpkı bebeklik, emekleme, çocukluk, gençlik dönemleri geçiren bir insan gibi insanlık ta aynı dönemlerden geçmektedir. Oluşturduğu her bir bilgiyi bir sonraki nesle aktarmakta ve yeni nesiller daha çocukluk yaşlarında bu aktarılan evrensel bilgiler ile tanışmaktadır. Fakat “bilgi”nin sonsuz olduğunu düşünürsek ve sonsuzun yanında hiçbir rakamın önemli olmadığını hatırlarsak aslında elde ettiğimiz bilgiler bizi evrende hiçbir zaman “cahil” sıfatını hak ediyor olmaktan kurtaramayacaktır. Evrene ve sonsuzluğa göre her zaman cahil olacağız. Bilginliğimiz ise sadece eski durumumuza göredir. Yani göreceli bir bilginlik kazanabiliriz ancak. Bu durum insanlar arasında da aynıdır. Bugün “Science” dergisinde birkaç makalesi olduğu için kendini yere göğe sığdıramayan bir profesör yarınların nesillerindeki çocuklar kadar evreni iyi tanımayacaktır. Tıpkı devrinin en önemli âlimi olan Sokrates’in bugün bir ilkokul çocuğu kadar biyoloji, fizik veya tıbbı bilememesi gibi. O halde insan önce haddini bilmeli, bu cahilliğin sonsuz bilgi yanında hiçbir zaman yakasını bırakmayacak bir unvanı olduğunu hatırlamalı ve kendini katmerli cahil olarak gösteren kibrini bir kenara bırakmalıdır. Bunun konumuzla yakın alakası var. Çünkü bugünün kibirli insanlığı birazcık bilgi seviyesinde ilerleyince (ama sonsuzun yanında bir hiç) geriye dönüp teknolojinin göreceli olarak daha zayıf olduğu bir topluma bakıyorlar ve Allah neden bu dini bilgisiz bir toplumda başlatmış diye burun kıvırıyorlar. Oysa sizin bugünkü egonuza uyacak bir din tekrar gönderse yarının medeniyetleri de size burun kıvıracaklar ve muhtemelen sizi cahil ve itici bir kültüre sahip görüp aşağılayacaklardır. Öyleyse insanoğlunun sosyolojik, psikolojik yapısını yani toplumsal ve bireysel yapıyı düzende tutmayı amaçlayan din kurallarını teknoloji ile hiçbir zaman karşılaştırmamak gerektir. Biri diğerinin alternatifi olamaz. Üstelik Kuran, hiçbir zaman bilime karşı çıkmamış tam tersine aklı ve bilimi teşvik etmiştir. Onlarca ayette, akıl etmeği ve araştırmayı emreder.

‘Yeryüzünde gezip dolaşın. Allah’ın mahlûkatı başlangıçta nasıl yarattığına dikkatlice düşünerek bakın, inceleyin.” Ankebut 20

Ne de az düşünürsünüz! ( Mümin :58)

Aklınızı kullanmaz mısınız? ( Bakara: 44)

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ( Zümer: 9)

İlk emir “Oku” dur ( Alak: 1)

Bunlardan ayrı Kuran’ın yeni keşfedilen bilimsel gerçekleri 1450 sene önce haber verdiği onlarca ayet vardır ki o zamanda bunların anlaşılması ve bu şekilde söylenmesi imkânsız birer olguydu. Anahtar ve kilit gibi birbirine uyan onlarca ifadesi, biliminde Kuran’ında sahibinin aynı olduğunu gösterir. Buna rağmen bazı tesadüfçüler bu ayetlere miyop bir gözle baktığında bazı ayetleri bulanık görmekteler ve diğer insanlara da “şaşı bak şaşır” telkini yapmaktadırlar. Oysa bir kaşık suda boğuluverdikleri bu ayetlerde yanıldıkları ve görmek işine gelmedikleri noktaları birçok yazar açıklamıştır ve ateizmdenkurtul.wordpress.com sitemizde bizde açıklamaya devam etmekteyiz. Bütün bu gerçeklere rağmen İslam’ın bilimle ters düştüğünü veya sanki birbirlerinin rakipleri olduğunu hangi sağlıklı akıl iddia edebilir.

-Peki, batıda birçok bilim adamı ateist oldu ve ilerlediler, bizde de böyle olursa ilerleriz, buna ne diyeceksin?

Batı ülkelerindeki bilim insanlarının ateist olması çok normal ve hatta İslam’ı tanımadıkları sürece ateist olmamaları anormal bir durum olurdu. Bu tür bilim adamlarının çoğu, değiştirilmiş ve değiştirildiği zamanın aklına uyarlanmış kutsal kitaplarında ki bilgilerin bu zamandaki akıl ile bağdaşmadığını görüyorlar ve ateist oluyorlar. Bu nu ben anlayabiliyorum ve hiç de mantıksız olarak görmüyorum. Fakat bu durumu aynısıyla getirip İslam içinde tatbik etmeği akılsızlık ve düşünememezlik olarak görüyorum. Çünkü İncil’de birçok ayet vardır ki akılla bağdaştırılması mümkün değilken onların Kuran’da yazan versiyonlarında böyle bir durum yok. Hatta zaman sürekli Kuran’ın ayetlerinin haklı olduğunu gösteriyor. Örneğin Kuran Hz Adem ve Havva’yı, İncil ve Tevrat gibi anlatmamıştır. Diğer kitapların Kuran’dan ayrılan noktaları hep top ateşine tutulurken Kuran’da akla ve bilime ters bir durum yoktur. Bunu Nuh kıssasında ve diğer birçok vakada da görebilirsiniz. Kuran olayları Tevrat gibi mitolojik bir dille anlatmaz. Bazı mucizelerden bahseder. Bu mucizeler, söz konusu evrenin Yaratıcısı ise basit olaylar kalır. Örneğin Hz Musa’nın denizi yarması gibi. Bu yüzden bu mucizelerin de rasyonel olmadığı anlamını hiçbir zaman taşımaz.

İnsan eli ile değiştirilmiş İncil ve Tevrat böylece batılı bilim adamları tarafından kendi dinlerinin reddini doğurmuş, kültürel olarak hemen hemen aşmak üzere oldukları bir ön yargıları ise Kuran’ı hâla tam olarak keşf edememelerinin bir sebebi olmuştur. İnanıyorum ki bu insanlar 30 sene içinde kültürel bariyerleri de yıkıp Kuran’ı tanımaya başladıkları zaman bizde ki bazı kibirli sözde bilim insanlarını utandırarak İslam’a gireceklerdir. Bu tür insanları iki kere doğruyu gördükleri için yani Hristiyanlığın orijinal olmadığını ve İslam’ın orijinal Allah’ın dini olduğunu gördükleri için “duble beyinler” olarak nitelendireceğim. Bizdekileri de gözleri önündeki gerçeği göremeyip, İslam’ı Hristiyanlıkla karıştırdıkları için “duble miyoplar” olarak.

Üstelik batıdaki bazı ateist bilim insanlarının başarıları da ateistliklerinden kaynaklanmıyor. Onların kendi çalışkanlıklarından kaynaklı bir olgu ateizmle bağdaştırılamaz. Bu insanlar yeteneklidir. Dindar olsalarda aynı çalışmalarına devam edeceklerdi, çünkü batıda ateist bilim adamı sayısı kadar da inanan bilim adamı var ve inanmaları onları bilimsel araştırma yapmaktan engellemiyor. Başarı bireysel bir fenomendir. İnsanın inandığı değerler çalışmasını ve geliştirmesini engellemiyorsa başarıyı yakalamak için ateist ile dindar bir insanı ayıracak bir faktör yoktur. Bunun doğal bir kanıtı da ülkemiz vatandaşlarından şu anda pozitif bilimlerde tek Nobel ödüllü bilim adamının bir Müslüman olmasıdır.

Bütün bunlara rağmen yine de bazı Müslümanların teknolojiye uzak durmak istemeleri onların bir tercihi olabilir. Bu onları insanlıktan çıkarmaz, hatta diğer insanlar kadar fizik, kimya bilmemesi bir çobanı da mutlak cahil yapmaz. çünkü o kendine lazım olan işin erbabıdır. Fizik profesörünü de onun işinde cahil olarak tanımlamamız gerekir. İnsanlar, pahalı ve teknolojik masalarda yemeklerini yemek yerine yer sofrasını tercih edebilirler. İnsanların tercihlerine de saygı duyulması ve ideolojik nedenlerden dolayı böyle uygulamaların hemen gericilikle yaftalanmaması gerekir. İnsanlar masalarda dik oturup çatal bıçak kullanmanın medeniyet olduğunu zannetmeyi geçen yüzyılda bıraktılar ve artık sosyete kavramını tarihe gömdüler. Zengin sınıf dahi artık yer sofrasında otantik bir köy yemeği yemenin lezzetinin ışıklı restoranlarda bulunamayacağını anladı. O yüzden eski değerlerini seven insanları gericilik ile küçümsemek gelecek nesillerde sizin aslında bir gerici olduğunuz izlenimini uyandıracaktır. Şekilciliğe takılmamalı ve hiçbir kültürü ötekileştirmemelisiniz.

  1. KÜLTÜREL HAYATA UYUM:

Modernizmin kültürel hayat yönü ise bilim ve teknoloji yönünden farklı kurallarla işler. Teknoloji sürekli gelişen bir olgudur ve teknolojiler arasında gelişmişlik kıyaslaması yapılabilir. Fakat zevkleri ve tercihleri gösteren kültürel uygulamalarda böyle bir durum mümkün değildir. Örneğin yüzyıl öncesi zengin sınıfın giysilerinin normal insanlar ile aynı olmayacağı yaygın kabullenilmiş bir kültürel fenomendi. Zenginler asla yırtık bir elbise giyemez, bu tür yırtık ve yamalı elbiseler fakirlerin giysileri olarak kabul edilirdi. Tabi insanlık 19. yüzyılda tanık olduğu bu burjuva kültürünün giysilerini bu günlerde komik buluyorlar. O elbiseleri bugünkü en fakir insana bile giydirmeyi kabul ettiremezsiniz. Gelinen noktada tam tersine yırtık ve eski elbiseler giymek daha modern bir görüntü sağlıyor. Oysa bu tür bir giyim 100 yıl önce tamamen kast sisteminin alt sınıfındakilere has bir giyim tarzıydı.

Geçen yüzyılda tıraş olmak ve kravat takmak modernizmin en önemli simgelerinden biri olarak görülürken ve sakallı insanlar çağ dışı, yobaz diye yaftalanıp dışlanırken bugün gelinen noktada yeni nesil arasında sakal çok sevilen bir tarz oldu. Erkekler sakal seviyor, bayanlar da erkeklere sakalı yakıştırıyor. Oysa geçen yüzyılda insanların kültürel olarak İslam’a ters düşmesini sağlayan önemli unsurlardan bir tanesi de sakaldı. Ne değişti peki? Bunu şu şekilde yorumlayabilirsiniz; toplumsal zevkler yönlendirmeler ile oluşur, belirli bir standardı olmadığı gibi, ileriye gitme geriye gitme durumu da yoktur. Hani demiştik ya insanoğlu da bir insan gibi bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk dönemlerini geçiriyor diye. İşte insanlık olgunlaştıkça kültürel uygulamaların insanlar arasında nefret sebebi edilmesi gibi çocuksu düşüncelerini bir deli gömleği gibi üzerlerinden çıkarıyorlar. Geçtiğimiz 100 yılı ve bir açıdan 300 yılı o yüzden insanlığın ergenliği kabul edebilirsiniz ve cinnet seviyesine getirdiği ön yargılarını bu yüzyıla girer girmez hemen üzerinden hızla atmaya başladığını görebilirsiniz.

Kültürler değişse de bu değişimin teknolojideki gibi sürekli ileri giden bir değişim olmadığını insanların eskiye olan özlemlerinden ve lükse boğuldukça sadeliğe kaçma eğilimlerinden anlayabilirsiniz. İnsanlar mateyalizmin moda olduğu dönemlerde fakir kalmış toplumların kültürlerini de itici bulurken bir kademe daha ilerleyince bu toplumların kültürlerini de çekici bulmaya başlamışlardır. Bugün batıda giderek daha çok insan Hindistan, Arap ve kadim toplumların kültürlerini görmek, tanımak için onların elbiselerini giyip yediklerinden yemek için servet harcıyorlar. Üstelik geçtiğimiz yüzyıldaki gibi onları cahillikle suçlamıyor, tam tersine kadim bilgelik birikimlerine sahip olduklarına inanıyorlar. Geçtiğimiz yüzyılda ki gibi artık kültürlerin giyim tarzları onların geri kalmışlığının veya ileri gitmişliğinin sembolü olarak görülmüyor. Hatta geri kalmışlığı ve ileri gitmişliği mutlu olmanın bir numaralı sebebi olarak görmekten de vaz geçiyor insanlık. Çok değil 20-30 sene sonrası ise insanlığın farklı kültürleri yok etmeğe çalışacağı değil mumla arayacakları yıllar olacağı görünüyor.

cami

O yüzden insanlığa 1400 senedir evrensel değerleri öğreten Hz. Muhammed’in sakalından veya içinde doğduğu kültürünü yansıtan elbiselerinden nefret eden insanların çağımızda son temsilcilerini görüyoruz, onların da cehaletle yâd edilecekleri günler çok uzak değil. Üstelik Allah Kuran’da insanları hiçbir zaman şekilci olmaya çağırmamıştır. Kadınlara örtünün derken şununla veya bununla örtünün gibi bağlayıcı emirler vermemiş, anlıyoruz ki her toplumun kendi geleneklerine göre örtünmesini istemiştir. Böyle bir dinin hiçbir çağın anlayışı ile zıt düşeceği düşünülemez. Fakat insanlar toplumsal cinnet geçirdikleri zaman dilimlerinde Allah’ın isteklerinin üstünlüğünü bir müddet anlayamayabilirler. Bu cinnet hali atlatılınca Kuran’a hak ettiği değeri vereceklerdir. Dünya’nın yaklaşık yüz bin yılda bir buzul çağına girmesi ve buz çağları arasında 10 – 15 bin yıllık ılık dönemler yaşanması gibi, şu anda bizlerde insanoğlunun geçen birkaç yüzyılda yaşadığı modernizm buz devrinin son ve ılık aşamalarını yaşıyoruz.

Sonuç olarak, kültürlerin ve zamanların zevkleri değişkendir bunlar geçtiğimiz çağda ayrımcılık sebebi olsa da gelecek nesillerde merak ve kaynaşma sebebi olacaktır. Gelecek nesillerde insanlar, kültürel değerleri modernizme ters görmeyecekler, Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı toplumun giyim kuşam tarzına dil uzatmakla değil, getirdiği evrensel ve ahlaki değerlerin toplumda ne kadar önemli bir yer oynadığı ile ilgileneceklerdir.

Incredible-and-Colorful-Mosque-5-640x335

Islamic-Art

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

2 Yorum

  1. Kuranda bu kadar düşünmeyi sevk eden, Aklı bir kenara bırakmayı yasaklayan ayetler varken hala ne diye diretirler islamla diğer dinleri aynı kefeye koyup: Dinler sorgulama der…

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

Başa dön tuşu