Bilim Kuran'la Çelişmez

8# Zülkarneyne benzer bir kişi “Kartacalı Hannon”

Zülkarneyn tarihte yaşamış önder ve dindar kişilerden biridir ki, kehf suresi 83-98. ayetler arasında onunla ilgili bazı bilgiler verilmiştir.

Kuran’da belirtilen insan figürleri tarihte örneklerini kendini sürekli göstermesi muhtemeldir. Bundan dolayı Zülkarneyn benzeri kişilerin tarihte devamlı çıkmış olması olasıdır.

Zülkarneyn’in kim olduğu veya olabileceği ile alakalı yüzyıllar boyunca her devrin insanı kendi devrinin anlayışına ve bulgularına göre çok sayıda yorum yapmıştır. Büyük iskender olabileceği, Pers kralı Kuros olabileceği, Bilge kağan olabileceği, Yemen krallarından biri olabileceği, uzaya yolculuk yapan biri olabileceği, Meksika-Mısır-Çin piramitler bölgesini dolaşan biri olabileceği belirtilmiştir. Bu konuda akademik makaleler ve tezler de vardır. Bu konunun detayını “Kuran’ın ışığında Zülkarneyn kıssası” isimli geniş kapsamlı tez’den okuyabilirsiniz.

Belirttiğimiz gibi insanların bu konudaki yorumları kendi devrinin anlayışı ile sınırlıdır. Örneğin Amerika kıtasının henüz keşfedilmediği zamanlarda, Zülkarneyn’in en batı’ya gitmesi, önce bir çok alim tarafından Afrika kıtasının Atlas okyanusu kıyıları olarak yorumlanmıştır. Mantıklı görünen bu önermeye göre Zulkarneyn bir Dünya keşfine çıkmış ve eski zamanlarda Dünya’nın sonu kabul edilen ve inanışa göre Tanrı’nın bu sonu belli etmek için sınır taşları olarak koyduğu Herakles (Herkül) sütunlarının (Cebelitarık boğazı) ötesine çok fazla keşif seferi yapılmamıştır.

Zülkarneyn’in bu seferlerinde üç rota üzerinde gittiği anlaşılmaktadır. Bu gidişte yürüyerek değil bir araç iledir. Çünkü ayetlerde bu gidişleri “fe etbea sebeba” olarak açıklamıştır. Yani “bir sebebe tabi oldu” Kehf 85. Araplarda “sebep” Türkçede’ki “araç” kelimesinin karşılığıdır. Mitolojiyi ve hayal gücümüzün yaratıcılığını bir kenara bırakırsak eski devirlerdeki en iyi araç gemilerdir.

BİRİNCİ ROTA BATIYA

Ayetlerde geçen “O da, bir sebebe tabi oldu. Nihayet güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara balçıklı/kızgın bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zulkarneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.” (Kehf Suresi, 18/85-86), ifadelerinde geçen “Hamietin” kelimesi balçıklı, bulanık veya sıcak/kızgın anlamlarında olduğu tefsirciler tarafından bildirilmiştir. Ayette göze diye tabir edilen “ayn” aynı zamanda “göz, göze veya pınar” demektir. Ayet aslında güneşin bir suyun içine girdiğini söylemiyor. Bunun en önemli delili; Kuran dilinde bir sıvının içine batmak, “gareke” fiiliyle yani gark olma ile kullanılır. İnsanların ve gemilerin sular içine batışı vs. her türlü nesnenin suda batıp kaybolması için “gareke” kullanır. Fakat bu ayette “gareke” değil “gurub” fiili kullanılmıştır. Bu ise güneşin akşam vaktinde gözden kaybolması için kullanılır. eğer Kuran güneşin sıvı içine girmesini kast etseydi “gareke” kullanması gerekirdi.

“”…yanında bir kavim gördü. Dedik ki: “Ey Zulkarneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.” Ayetten anlaşılan orada halkı zalim bir kavim buluyor ve bunlar hakkında karar Zülkarneyn’e bırakılıyor. Doğru kararı verebilecek olgunluğu taşıyan bir kişi olduğu belli oluyor.

volcano_from_air

İKİNCİ ROTA DOĞUYA

Batı seferinden sonra Doğuya yöneldiği şu ayetlerle açıklanıyor.

Nihâyet güneşin doğduğu yere, varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onun (o güneş ışıklarının) altında kendileri için bir siper yapmamıştık.” Kehf-89

Alimler bu kişiler için genel anlamda düzlüklerde yaşadıkları ve üzerleri yarı çıplak veya tamamen çıplak, bulabilirlerse hayvan derileri giyen ilkel topluluklar oldukları yorumlarını yapmışlardır veya dağlar olsa bile ilkel bir kabile olduğundan dolayı Zülkarneyn’in bunlarla diyaloğa geçtiğine dair bir bilgi verilmemiştir. Demek ki gördüğü insanlar ilkeldi ki onlarla irtibat kuramadı, belki Zülkarneyn irtibat kurardı fakat ilkelliklerinden dolayı kaçtılar.

ÜÇÜNCÜ ROTA

Daha sonra üçüncü rotasında doğu veya batı diye bahsedilmeyen bir yöne (aynı yolculuğun devamı olsa gerek, muhtemelen kuzeye veya güneye olması gerekir) doğru ilerliyor ve tamamen farklı bir kavimle karşılaştığı söyleniyor. Bu kavmin lisanının çok değişik olduğundan neredeyse anlaşılamayan bir lisan olduğundan bahsediliyor. Önceki alimler bunların dillerinin neredeyse tercümanlar tarafından bile anlaşılmadığı yorumunu yapmışlardır.

Nihâyet iki set arasına varınca, bunların önünde öyle bir kavim buldu ki, (lisan ve anlayış cihetiyle) hemen hemen söz anlamayacak bir hâlde idiler. Kehf 93

Dediler ki: ‘Ey Zülkarneyn! Doğrusu Ye’cüc ve Me’cüc bu memlekette fesad çıkaran kimselerdir. Bu yüzden bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi (bir ücret) verelim mi?’ Kehf 94

Burada “hemen hemen” denmesi muhtemelen yakın bölgeden götürülen tercümanların bile bu dili zorlukla anladıklarını gösterir. Orada sürekli fesat, kargaşa çıkaran bir topluluk için yardım isteniyor. Bunun karşılığında vergi verilmesi teklif ediliyor. demek ki bu kavim vergi vermeyi bilen ve ilkel olmayan bir kavim fakat lisanı bölge halkına değişik geliyor.

Zülkarneyn vergiyi kabul etmiyor, belki keşif gezisinden elde ettikleri, Rabbinden lütuf olarak ona fazlasıyla yeter görünüyor.

(Zülkarneyn:) ‘Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkânlar, (sizin vereceğinizden) hayırlıdır; şimdi bana bir kuvvetle (gücünüzle) yardım edin de sizinle onların arasına aşılmaz bir sed yapayım.’ Kehf 95

‘Bana demir kütleleri getirin!’ (dedi). İki set arası (bunlarla dolup) aynı seviyeye geldiği zaman: ‘Körükleyin!’ dedi. Nihâyet onu (o demir kütlelerini) kor hâline getirince: ‘Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim!’ dedi. Kehf 96

Artık (Ye’cüc ve Me’cüc) onu ne aşmaya güç yetirebildiler! Ne de onu delmeye tâkatleri yetti! Kehf 97

Sonrasında ise bu Ye’cüc ve Me’cüc denen vahşi toplulukla, yardım isteyen topluluk arasına demirden bir engel yaptığından bahsediliyor. Bu engeli devasa bir engel olarak düşünmeye meyilliyiz fakat belki de bir geçidin ağzını kapatan devasa olmayan fakat kalın demirden yapılmış sağlam bir kapı idi. İçeride kalan toplulukta ilkel olduğu için bir çırpıda sıkıştıkları bu kafesten bir çırpıda kurtulabilecekleri yöntemleri bilmiyorlardı. Nevşehir yeraltı kentlerini gezenler bilirler, kenti saldırılardan korumak için geçit girişlerine sağlam olarak yapılan bu tür kapılarla düşmanın geçidi geçmesi engellenmektedir.

Bu bilgileri verdikten sonra Zülkarneyn’in, Kartaca’lı Hannon benzeri bir sefer yapmış olabileceğine gelelim. Kartaca’lı Hannon Akdeniz’in büyük merkezlerinden biri olan Kartaca halkı adına 30.000 kişi gibi o zamana göre büyük bir ordu sayılabilecek bir toplulukla Afrika’nın batı sahil şeridini dolaşmış, oralarda koloniler kurmuştur. Halkın kralı veya generali olması muhtemeldir. Bu olay M.Ö. VI. yüzyıl sonu ve V. yüzyıl başı arasındaki bir zaman dilimi içerisinde meydana gelmiştir. Kayıt altına alınan bu keşif seferinin günlüğü de, diğer periplus’lara benzer şekilde, entelektüel gemiciler tarafından oluşturulmuştur.

hannon

Kartaca’lı Hannon’un Zülkarneyn olduğunu iddia etmemekle birlikte, yukarıda bahsedilenler ışığında aralarındaki benzerlikler dikkatimizi çekmiştir. Yukarıda ki gezi rotası, E. Kurul, “Kartacalı Hannon ve Batı Afrika Kıyılarına Seyrüsefer”. Phaselis I (2015) 231-260. DOI: 10.18367/Pha.15012 makalesinden alınmıştır.

Peripluslarda yazılanlardan bazılarına bakalım:

  • Buradan yelken açınca da büyük bir nehir olan ve de Libya topraklarından denize dökülen Liksos Irmağı’na ulaştık. Bu nehrin kıyılarında Liksitai olarak bilinen göçmen insanlar sürülerini otlatıyorlardı, onlarla dost olana kadar belirli bir süre onların yanında kaldık.
  • Bu toprakların iç kesimlerindeyse misafir sevmez Aithiopialılar ikamet etmekteydiler, büyük dağlarla bölünmüş olan topraklarındaysa vahşi hayvanlar yaşamaktaydı. Liksos Irmağı’nın da bu dağlardan aktığı söylenmektedir. Bu dağların eteklerindeyse ilginç görünümlü insanlar olan Troglodytai (mağara insanları) yaşamaktaydılar. Liksitai halkı onların atlardan bile daha hızlı koştuklarını beyan etmekteydi.
  • Onlardan (Liksitai halkından) tercümanlar alarak çorak kıyı boyunca güney istikametinde iki günlük bir sefer yaptık. Oradan da tekrar bir kişinin bir gün boyunca alabileceği yol kadar doğu istikametinde sefere devam ettik. Vardığımız yerdeki bir körfezin ucunda çevresi toplam beş stadia genişliğinde olan küçük bir ada keşfettik
  • Buradan da geniş bir nehir boyunca ilerleyerek Khretes adında bir göle ulaştık. Bu gölün içerisinde Kerne Adası’ndan daha büyük olan üç tane ada vardı. Buradan (adalardan) itibaren bir günlük bir deniz seferi yaptıktan sonra yolculuğu sona erdirerek gölün diğer ucuna ulaştık. Bu gölün üzerinde hayvan postuna bürünmüş olan yaban insanlarla dolu yüksek dağlar uzanmaktaydı, onlar taşlar atmak suretiyle bizleri kendilerinden uzak tuttular, karaya ayak basmamızı da engellediler.
  • Oradan da güneye doğru kıyıyı takip ederek on iki gün süresince denizde yol aldık, (geçmiş olduğumuz) bu kıyılarda Aithiopia’lılar ikamet etmekteydiler ve hem bizden kaçıyorlar hem de sabit bir yerde durmuyorlardı. Onlar beraberimizdeki Liksitai halkı için bile anlaşılmaz olan şeyler (farklı bir dilde) konuşuyorlardı.
  • Bu dağların etrafında iki gün boyunca yol aldıktan sonra karaya doğru olan tarafında bir ovanın uzandığı uçsuz bucaksız bir körfeze vardık. Geceleyin buralarda belirli mesafelerle her yerde ortaya çıkan ve kâh daha büyük kâh da daha küçük ateşler gördük.
  • Oradan su aldıktan sonra büyük bir körfeze varıncaya kadar sahilin önündeki hat
    boyunca beş günlük yol aldık, tercümanlar bu körfezin Batının Boynuzu olarak adlandırıldığını söylediler (yukarıdaki resimde görülüyor). Bu körfezde büyük bir ada, bu adadaysa deniz suyundan meydana gelmiş olan bir göl vardı ve bu gölün içerisinde de başka bir ada daha vardı. Gündüz vakti bu adaya ayak bastığımızda hiçbir şey göremedik, ağaçlık bir alan dahi yoktu, ancak geceleyin yanmakta olan birçok ateş gördük. Ayrıca hem flüt hem de tef seslerini, davul gümlemelerini ve çok yoğun uğultuları da işittik. O vakit korkuya kapıldık ve rahipler bize adayı terk etmemizi salık verdiler.
  • (Oradan) çabucak yelken açtıktan sonra tütsülerle dolu bu alevli toprakları transit geçtik. Buralardan (sahilin üzerinden) muazzam büyüklükteki volkanik lav dalgaları denize akmaktaydı. Sıcaklık sebebiyle sahil (kara) ayak basılmaz durumdaydı. (Bu dağ için en güçlü tahmin Gine sınırlarında bulunan Kakoulima dağıdır. Alttaki resimde yeri gösterilmiştir.)Ekran Alıntısı
  • Buradaki volkanik lav akıntılarını arkamızda bırakmamızın üç gün sonrasındaysa
    Güneyin Boynuzu olarak adlandırılan koya vardık. Bu koyun ucundaysa tıpkı önceki adayı andıran ve içinde bir göl olan bir ada vardı. Bu gölün içindeyse başka bir ada (daha) mevcuttu ve yaban insanlarla doluydu. Kadınlar açık arayla daha büyük bir çoğunluğa sahipti, vücutlarındaysa kıllar vardı. Tercümanlar bu kadınları Goriller olarak adlandırıyordu. Erkekleriyse takip etmiş olmamıza rağmen ele geçirmemiz mümkün olmadı zira hepsi tepelere tırmanarak ve de taşlarla kendilerini savunarak kaçtılar. (Yakalanan) üç kadın ise, kendilerini götürenleri hem ısırmak ve hem de tırmalamak suretiyle onlarla gitmek istemiyorlardı. Lakin bu kadınları öldürerek derilerini yüzdük ve yüzdüğümüz derileri de Kartaca’ya götürdük.

Periplusta Hannon ile Zülkarneyn’in yaşadıkları arasındaki benzerliklere baktığımızda ilgi çekici benzerlikler olduğunu görürüz.

  • 30.000 kişilik güçlü bir ekiple yola çıkan Hannon savaş için değil keşif için bir sefer düzenliyor. Ayetlerden de Zülkarneyn’in savaş seferi değil keşif seferleri düzenlediği anlaşılıyor.
  • Ayetler olayları Zülkarneyn’in gözünden anlatıyor. Örneğin, “Güneşin balçıklı bir göze içinde battığı yere vardı” gibi kesinlik ifade eden bir söyleyiş yerine “Güneşin balçıklı bir göze içinde batarken buldu” demek Zülkarneyn’in gözünden yaşadıklarını aktarmaktır. Sonra “neredeyse sözden hiç anlamayan bir kavim buldu” demek Zülkarneyn’e göre anlaşılmayan demektir, yoksa kendisini herşeyi bilen olarak tanıtan Allah için bu böyle değildir. Peripluslarda yolculuklarını tanımladıkları ve yukarıdaki haritada da yolculuklarının rotası göründüğü gibi, önce batı taraflarına giderek herakles sütunlarını geçmişler burada tanıştığı dost kavimden tercümanlar almışlar, “batı boynuzu” dedikleri yerden doğuya yönelmişler, doğuya ulaştıktan sonra ise güneye indiklerini ve “güney boynuzu” bölgesinden geri döndüklerini belirtmişlerdir.
  • Bu yolculukta hayvan postuna bürünmüş olan yaban insanlarla karşılaşmışlardır, bu, ilkelliğin ve evsizliğin dolayısıyla güneş altında korunaksız yaşıyor olmanın göstergesidir. Ayette ki “onun (o güneş ışıklarının) altında kendileri için bir siper yapmamıştık” cümlesini hatırlatıyor.
  • Tercümanları için bile anlaşılmaz olan dillerle konuşan kabilelerle karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Ayette de bu tür insanlarla karşılaştıkları belirtilmiştir.
  • Sonra kızgın lavların suya aktığı bir yanardağla karşılaştıklarını belirtmişlerdir ki bu yanardağın yukarıda konumu verilen Kakoulima dağı olduğu sanılmaktadır. Bu da daha önce belirttiğimiz gibi “balçıklı bir göze” olarak Kartacalı Hannon’un gözüne görünmüş olabilir. Ona göre batının bu en uç noktasında ki güneşin batış manzarası aynen böyledir.
  • Vücutları kıllarla kaplı kadınların çoğunlukta olduğu bir kabile ile karşılaşyorlar ki, çok vahşi oldukları belirtiliyor. Konumları ise bir adanın ortasında bir göl ve bu gölün içinde olan başka bir adada yaşıyorlar. Eğer kıta sahilinde başka bir halk yaşıyorsa, muhtemelen onlardan göl ve deniz ile ayrılmış bu topluluk ile aralarında uyuşmazlıklar olacaktır. Çünkü ilkel kabile karnını doyurmak için özellikle geceleri sıklıkla yerel halka saldıracaktır.
  • “Batı’nın boynuzu” ve “Güney’in boynuzu” olarak adlandırdığı iki yer geminin (ayetteki sebeb tabiri) rotasının kırılma noktalarını oluşturuyor. Yani yukarıdaki resimde de görüldüğü gibi batının boynuzundan rotayı doğuya çeviriyor ve daha sonra “Güneyin boynuzuna” uğrayıp geriye dönüyor. Yani iki tane boynuzdan geçtiğini belirtiyor. Zülkarneyn’in kelime manasına baktığımızda, “Karn” (boynuz) kelimesi üzerine şu yorumlar yapılmıştır: “Arapçada, ‘karn’ kelimesine ‘boynuz’, ‘hayvanda başın boynuz yerleri’, ‘boynuz yerinden sarkan saç’; ‘çağ’ (devir-asır), ‘nesil-kuşak’ gibi manalar verilmektedir. Ona bu ismin (Zülkarneyn) veriliş sebebi ile ilgili görüş ayrılıklarına gelince; onun iki tane saç örüğünün bulunduğu ve bundan dolayı ona bu ismin verildiği söylenmiştir ki, bunu es-Salebî ve başkaları nakletmektedir. Çünkü örükler de başın kamlarıdır (boynuzlarıdır -ki Zülkarneyn, boynuzları olan, boynuz sahibi demektir. Hatta bu boynuz sahibi olma o kadar mitolojik bir efsaneye dönüştürülmüştür ki, Zülkarneyn’in boynuzlarını saçlarıyla sakladığı boynuzunu gören berberlerini traştan sonra öldürttüğü gibi mitler yayılmıştır. kelime manasına baktığımızda, “Zül” sahibi, “karn” boynuz ve “eyn” iki demektir. Kelime manası “iki boynuz sahibi”dir. Kartacalı Hannon’un iki boynuza yaptığı seferler ile arasındaki şaşırtıcı benzerlik şaşırtıcı değil midir? “Karn” kelimesinin bir diğer anlamının “çağ” olduğunu söylemiştik ki, çok uzun süren bir çağdır. Bazı alimler Zülkarneyn’in iki çağın insanlarıyla buluşmuş olabileceğini yazmıştır ki, buradaki yabanıl ve kıllı insanların avcı-toplayıcı ilkel insanlar olması muhtemeldir. Bu manaya göre de Kartaca’lı Hannon iki boynuza ulaştığı gibi, iki çağın insanlarıyla tanışmış oluyor. Örneğin taş devrinden veya tunç devrinden çıkamamış insan toplulukları. Zülkarneyn’de böyle bir durum yaşadıysa, “karn” kelimesi ile anlatmak ancak Kuran’a mahsus bir görüş ister.
  • https://www.metrum.org/mapping/hanno.htm Şu adreste bulunan detaylı araştırma makalesinde de bulgularımızı destekleyen ilginç bilgiler verilmektedir. Örneğin: Hanno’nun Cape Verde yarım adasındaki şimdilerde “Les Mameles” yani memeler olarak adlandırılan karşılıklı 2 büyük dağı gördüğünden ve onları tarif ettiğinden bahseder. Bu da ayette geçen “iki seddin arasına ulaştı” sözlerini hatırlatıyor. Bu geçit vermez dağlardan oluşan 10 adalık bölgenin ve muhtemel diğer bölgelerin demir bir set veya bir geçidi kapatan dayanıklı bir demir bariyer yönünden araştırılması da gerekir. Bu bariyer bir geçidi kapatıyorsa çok büyük olmasına gerek yoktur. Bölgeye ait internetten ulaştığımız iki fotoğrafı aşağıya ekledik.
  • cape verde
  • OLYMPUS DIGITAL CAMERAhttps://en.wikipedia.org/wiki/Geography_of_Cape_Verde
  • Aynı makale, Statius Sebosus adlı coğrafyacının atlas okyanusunun batısına olan seferinde Gorgos olarak adlandırdıkları bir adaya uğradıklarından bahseder ki eski Yunanlılara göre burası “güneşin battığı yerdir” ve “gece krallığının” hesperidleri burada yaşamaktadır. Makalede Hanno’nun kıllı insanları gördüğü yerin burası olduğu yazar. Hesperidler için şuraya bakabilirsiniz:  https://tr.wikipedia.org/wiki/Hesperidler . Eski yunan şairi Hesiod ise bu adada Gorgonların yaşadığını haber vermiştir. Gorgon kelimesi ise Tevratta geçen “Gog ve Magoglar” ile ne kadar benzemektedir. Gog ve Magoglar ise İslam alimlerinin çoğunun görüşüne göre “Yecüc ve Mecüc” ün Tevrat’taki isimleridir. Yani tarihte gog ve magoglar olarak biline toplumun vücutları kıllarla kaplı ilkel insanlar olması muhtemeldir.
  • Bu kıllı halkın Mısır ve Yunan kaynaklarında belirtilen Pygmie’ler olabileceği aynı makale de belirtiliyor. Pygmie’ler Mısır Firavunlarının korunduğu varlıklar olduğu fakat bugün için varlıklarının kanıtlanamadığından dolayı mitolojik varlıklar olarak görüldüğünden bahsedilmektedir. Mısır figürlerinde bu halkın çizimleri yapılmıştır. Bugün Afrika’da bazı ilkel kabilelere de bu isim verilmiştir. Fakat kıllı ilkel insanların, gelişmiş insanların katliamlarından korunmuş bir adada türünün son örneği olan mağara adamları şeklinde yaşayabilecekleri muhtemeldir.
  • Bunlara rağmen, Kartacalı Hannon’un Zülkarneyn olmasında bizi tereddüde düşürecek noktalar ise şöyledir, periplus’ta geçen; “Daha sonra batıya doğru yelken açarak, ağaçlarla kaplı sarp bir Libya burnu olan Soloi’a ulaştık. Burada Poseidon’un bir tapınağını inşa etmemizin ardından, denizden çok da uzak olmayan, yoğun ve uzun sazlıklarla kaplı bir lagüne varıncaya kadar doğu istikameti yönünde yarım gün boyunca keşif seferini sürdürdük. Filler ve de burada otlanmakta olan çeşitli cinsten pek çok vahşi hayvan bu lagünün başında toplanmıştı.”
    ifadesinde “Poseidon’un bir tapınağını inşa etmek” tabiridir ki, Yunan tanrılarına inandığını ve tek tanrı inancında olmadığını gösterir. Fakat periplus’lar yüzyıllar sonra orjinal Kartaca dilinden Yunan diline yani Hellence’ye aktarılarak ve özetlenerek günümüze ulaşmıştır. Yunanlılar, Kartacayı fethettikten sonra, Kartaca hükümdarlığının tekrar dirilmemesi için yazılı tarihlerini ve kültürlerini değiştirmişlerdir. asimilasyona tabi tutmuşlardır. Bu demektir ki, Yunanlıların, inşa edilen tapınağı kendi inanç sistemlerine göre yeniden yorumlamış ve böyle yazmış olabileceklerini gözden kaçırmamak gerekir. Bu kuvvetli bir ihtimaldir. Ayrıca Kartaca’lı Hannon’un sefer zorluğu esnasında bile mabet yapacak kadar dindar bir hükümdar olduğunu anlıyoruz.
  • Bir diğer nokta ise en son güney boynuzu civarında karşılaştıkları ilkel ve kıllı goriller olarak adlandırdıkları insanlara karşı bir set yapıldığından bahsedilmiyor. Fakat, orjinal metnin özetlenmesi sırasında bunun yazılmamış bir olgu olabileceği ihtimalini göz ardı etmememiz gerekir.
  • Önceki alimler, kıyamete yakın bu seddin yıkılacağını devam eden ayetten çıkarmışlardır. “(Zülkarneyn:) ‘Bu (sed) Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin ta’yîn ettiği zaman gelince onu yerle bir eder. Rabbimin va’di ise haktır’ dedi.” Oysa, ayette görüleceği gibi “Rabbimin ta’yîn ettiği zaman gelince” diyor, kıyametten bahsetmiyor, eğer kıyametle alakalı bir olay olsaydı “kıyamet yaklaşınca” gibi bir ifade kullanırdı. önüne set çekilen kavmi mitolojik bir hadiseye çeviren ve seddin yıkılmasını kıyametle ilişkilendiren sadece insanlardır. Hz. Peygamberden duyduğu sözleri birinci ağızlar doğru aktarabilse bile bir kaç kulaktan geçtikten sonra insanların algılarına göre değişmemesi imkansızdır. Zülkarneyn’e Hz. Süleyman gibi, Nemrud gibi, Buhtunasr gibi keşfetmeyi ve kolonileştirmeyi ideal edinen bir insan olarak bakmak gerekiyor. Yoksa sıradan bir insanın efsaneleşip yunan mitolojisinde herküle dönüştüğü gibi, müslümanlar arasında da Zülkarneyn bütün Dünya’yı belki uzayı ele geçiren adam olur. Bu yüzden olsa gerek Hz. Peygamber kendi sözlerinin yazılmasına kendi devrinde izin vermemiştir. İnsan oğlunun hayal gücü o kadar sınırsız ki eski devirlerde Zülkarneyn’i ve Yecüc-mecüc kavmini olağan üstü hayallerde tasavvur etmiş, günümüz modern yazarlarından bazıları da mitolojik boyutu bir adım daha ileri götürerek onun uzay yolculuğu yaptığını iddia etmiştir. Bu bile Ye’cüc ve Me’cücün mitolojik kahramanlar yaratmaya meyilli insan tarafından çarpıtıldığının kanıtıdır. Kuran’da bir ayette daha Yecüc ve Mecüc’den bahsedilmektedir. “Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc (un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar. Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir.Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik derler-Enbiya 97-98.” ayeti yine bu olayın kıyamete yakın gerçekleşeceğini haber verme gibi bir durumu yoktur, sadece setin açılmasının bir vakti olduğundan bahsediliyor. Önceki ayetlere baktığımız zaman peygamberlerin yaşamış olduğu olayları özet olarak tahlil eden Enbiya suresinde bu ayetinde Zulkarneyn’in set çektiği kavimden rahatlayıp şımarıklığa dönen halkın seddin yıkılmasından sonra pişmanlıklarını anlatan lokal bir olay olduğunu düşündürüyor. Çünkü ayette halkın “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik” demesi kilit noktadır. Gaflet, iyi bilinen fakat rahatlıktan dolayı umursanmayan durumlar için kullanılan bir kelimedir. Ayetin, o bölgedeki lokal halktan bahsettiğini; bunun bütün insanlığa ders olarak anlatıldığını; Kuran’ın, insanın psikolojik yapısını bu ayetle tahlil ettiğini düşünüyoruz. Hadislerdeki bütün yeryüzünü kaplayacak şekilde anlatılan Yecüc-Mecüc istilası ise hayal gücü yüksek insanın peygamberin orjinal sözlerini kendi anlayışlarına göre yorumlamalarından dolayıdır. Fakat Kuran’da bildirilen şahısların her asırda temsilcilerini bulabilirsiniz, Zülkarneyn zamanındaki Yecüc ve Mecüc bütün insanlığı rahatsız etmeyecek olsa da, her zamanın kendine göre Zülkarneynleri ve Yecüc Mecücleri vardır. Allah, Zülkarneyn’i, karşılaştığı kavimler konusunda nasıl yönlendiriyor diye bir soru akla gelebilir. Putperest bile olsa her kavme elçiler gönderen Allah elbette ki o kavim içinde de elçisi vardı. Zülkarneyn böyle bir bilgeyi yanında götürmüş ve işlerinde onun bilgeliğine başvurmuş olabilir. Diğer bir seçenek ise bizzat kendisi o elçilerden olabilir.
  • Bu ayetin neden indiğine bakacak olursak, bir kısım yahudi bilginleri, Hz. Muhammed’i denemek için gelip Zülkarneyn’i soruyorlar. Zülkarneyn’i bu adla sorduklarını Kur’an haber veriyor. “Sana Zülkarneyn’i soruyorlar-Kehf 83” ayeti bunu gösteriyor. Oysa ki Zülkarneyn kendi kitapları olan Tevratta geçmemektedir. Hz. Danyal’ın koçun boynuzları rüyasının Zülkarneynden haber verdiğini söyleyenler varsa da ne Zülkarneyn denilmiştir ne de başından geçenler bu şekilde anlatılmıştır. Yani yahudiler Zülkarneyn bilgisini Tevrat’tan almamışlardır, muhtemelen Tevrat’tan sonra Dünya’ya gelmiş biridir. Bu bilgi yahudiler için yöresel bir bilgidir. Kartaca, konum olarak Mısır’a yakın olduğu için ve Mısır’da da yahudilerin sayısı çok olduğu için, alimlerinin bu bilgiyi bilmeleri ve Hz. Muhammed’in bilemeyeceğini düşünerek sormuş olmalarına şaşırmamak gerek.
  • Sonuç olarak Zülkarneyn ile Kartacalı Hannon’un seferleri arasında yabana atılmayacak benzerlikler olduğu bir gerçektir. Zülkarneyn’in kesin olarak Kartaca’lı Hannon olduğunu iddia etmiyoruz. Kıllı insanların da ye’cüc ve me’cüc olduğundan bahsetmiyoruz. Bu konuda henüz insanlığın bilgisi yetersizdir. İleri araştırmalar bilinmeyen gerçekleri mutlaka ortaya çıkaracaktır. Fakat emin olduğumuz tek bir olgu var ki, şu ana kadar gördüklerimize dayanarak, Kur’anın zamanı geldiğinde de insanlara doğruyu göstereceğidir (görmek istemeyenler hariç). “İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin. Enbiya 37” Bu yazıyı kaleme alışımızın sebebi Zülkarneyn’in kim olduğunu ispatlamak ta değildir. Böyle bir hadisenin Dünya’da olabilirliğini ve “Güneş’in balçıklı bir göze de batışını” Zülkarneyn’in nasıl algılamış olabileceğini materyalist bakışlara gösterebilmektir. Yukarıda ayette geçen “hamietin” yani kızgın veya balçık veya her iki şekliyle kullanılabilecek kızgın balçık ifadesinin lav tarifine çok güzel uyduğunun konu harici bir kanıtı ise şöyledir. İnsanın yaratılışından bahsederken yine Andolsun ki; Biz insanı, hamein mesnûn olan salsalinden yarattık.” Hicr 26 der ayet. Aynı kelime farklı bir telaffuzuyla bu ayette de kullanılır. Bilim bugün bize lavların insanın vücudunda bulunan elementlerin yegane kaynağı olduğundan ve Dünya yüzeyindeki ilk amino asitlerin ancak böyle lavların bulunduğu ortamda oluşabileceğinden bahseder. Yani yaratılışın mayası da lavlardır. Bu ayet hakkında detaylı bir yazı da kaleme almayı düşünüyoruz.
  • Şunu tekrar belirteyim ki Kartacalı Hannon’un Zülkarneyn ile benzer yönleri olmasına rağmen Zülkarneyn olduğunu düşünmüyorum. Gerçek Zülkarneyn Arap yarımadasına yakın bir yerde yaşamış krallardan biri olması gerekir. Yemen krallarının isimlerinin başında Zü takısı olduğu için büyük ihtimalle bir yemen kralıdır. Ayrıca bu yazı ile anlatmak istediğimiz gerçeklerden bir diğeri ise Zülkarneyn’in ulaştığı “güneşin doğduğu yer ve battığı yer” ifadeleri batıya ve doğuya yapılan seferleri göstermekte olup, Dünya’nın düzlüğü ile yuvarlaklığı ile alakası yoktur. “Imago Mundi” olarak adlandırılan ve Milattan önce 600 yıllarına ait bir Babil dünya haritasındaki bir ayrıntı aslında bizlere tüm olanları anlatıyor. Harita aşağıdadır. Detayını ise şuradaki yazımızda bulabilirsiniz. Bu haritada Dünya’da güneşin doğduğu ülke ve battığı ülke diye 2 adet yön vardır. Haritada 7. ada güneşin doğduğu ülkeyi simgelerken, 2. ada battığı ülkeyi simgeler. Böyle bir görüş te, yine Zülkarneyn’in doğu ve batı seferlerine neden böyle dendiğini açıklar. Bunların hiçbiri Zülkarneyn için kesin değildir, fakat ayetin ne belirtmek istediğini anlamak için akla kapı aralaması açısından önemlidir. materyalistler tarafından erken inkar edilen böyle ayetler sonradan yüzlerinin kızarmasına sebep olmaktadır (Utançtan değil sinirden). indir
  • Son söz, Zülkarneyn kendisine iktidar verilmiş bir yöneticidir fakat bir süper insan değildir. Devrinin adamıdır.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

10 Yorum

  1. Hiç bişe anlamadım desem, şimdi bu adam Zülkarneyn’mi yani?

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

    1. Öyle bir iddiamız yok, ama benzerlik var. Biz, güneşin kızgın balçıklı kaynakta batışı için akla bir kapı açtık. Başka iddiamız yok

       

      Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

      Loading spinner

  2. Teşekkürler. İnanın böyle sayfaların olması bence iman eden her insanı sevindirmeli. En azindan yalnız olmadığımızın farkındayız. Şu devirde dini yaşamak o kadar zor ki inanın bunu anlatmak kolay değil. Hem amelde hem de itikadda çıkmazlar içerisindeyiz. Allah doğru yolu nasip etsin. ateizm hakkında söyleyeceğim söz ise şudur : bu fikir daha çok nefsi emmaresine yenik düşen insanlara daha çazip geliyor. Çünkü nefis hiç bir şekilde Allah’ın emirlerine uymuyor ancak inkar etmekle kurtulabileceğini zannediyor. Bu da bir hezeyandır. Ben inanıyorum ki Allah samimi ve mantıklı bir muhakeme yapan her kulunu kurtaracaktır.

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

    1. Teşekkür ederim kardeşim, sizin gibi destekleyici dostlara da ihtiyacımız var. Senin görüşlerine aynen katılıyorum, çoğu ateistin sorunu nefsine yenik düşmesinden dolayı, ama bir kısmı da kandırıldığı için gerçekler net gösterilmediği için ateizme predispoze oluyor. Bizim yazılarımız onlar içindir, yoksa zehirlemekten zevk alan bir ateisti dünya alem bir araya gelse, gök yarılsa saf saf melekler inse yine iman ettiremez. onlar ancak Cehennemde pişman olacaktır. İnsanların cehenneme girmesinden zevk aldığımı sanma, kimse oraya girmesin diye bu siteyi kurdum. Sevgiler…

       

      Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

      Loading spinner

  3. Nіght family devotions were one of the most vital parts of Lee and Larry?s day.
    Daԁdy read a part of the storү oof Jesᥙs coming at Christmas wniϲһ is where
    he learn evеrү year throughout December so thеy might know the reaⅼ purрos for Christmas, to celebrate the delivery of Jesus.
    On the finish of it, Leе askеd, ?Daddy, did Jesus get a party yearⅼy іth
    prеsents and a cⅼown too?

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

  4. I have learn a few good stuff here. Certainly worth bookmarking for revisiting.
    I surprise how a lot effort you set to create this
    kind of wonderful informative web site.

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

  5. An іmpressive share! I have just forwarԁed this onto a co-worker ԝho was doіng a little research
    on this. And he in fact ordered me lunch simply bеcause I stumbled upon it for him…
    ⅼol. So allow me to reword this…. Thank YOU foг the meal!!

    Ᏼut yeah, thankѕ for ѕpendin some time to talk about this matter here oon your intenet
    site. http://www.khonephaphengresort.com/2018/05/14/cara-temukan-agen-bandarq-terpercaya/

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

  6. Evet yerlerini karıştırmışım, çok basit bir hata aslında, tekrar okusaydım farkına varmam gerekirdi. Değiştirdim şimdi yerlerini.

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

Başa dön tuşu