Genel

358# Gibson-Cami kıbleleri-Petra-2

Bu bölümde görüşlerine başvuracağımız Bilim tarihçisi Prof David A. King cami kıbleleri ilgili tam bir uzmandır. Bu zamana kadar konuyla ilgi ortaya koyduğu çalışmalardan bazılarını şöyle listelemek mümkündür:

Prof David A. King ‘in İlgili Makaleleri Işığında Erken Dönem Camilerinin Kıbleleri

  • “al-Khalîlî’s (universal) qibla table (for the whole world)” (1975);
  • “Some medieval values of the qibla at Cordova” (1978);
  • “Astronomical alignments in medieval Islamic religious architecture” (1982);
  • “The astronomical orientation of the Kaaba” (with Gerald S. Hawkins, 1982); and “Faces of the Kaaba” (1982);
  • “Al-Bazdawî on the qibla in early Islamic Transoxania” (1983);
  • “Architecture and astronomy: The ventilators of medieval Cairo and their secrets (regarding orientations in Cairo)” (1984);
  • “The sacred direction in Islam: A study of the interaction of reli­gion and science in the Middle Ages” (1985)
  • “Kibla (mathematical aspects)” in Encyclopedia of Islam (1986);
  • “The earliest Islamic mathematical methods and tables for finding the direction of Makka” (1986);
  • “L’Islam et la science : le problème de la qibla” (1987, based on DAK)
  • “Makka as centre of the world” in Encyclopedia of Islam (1991);
  • “Qibla charts, qibla maps, and related instruments” (with Richard P. Lorch, 1992);
  • “Folk astronomy in the service of religion: The case of Islam” (1994);
  • “The orientation of medieval Islamic religious architecture and cities” (1995);
  • “Samt (direction)” in Encyclopedia of Islam (1995);
  • “Islamic astronomy” (1996);
  • “Two Iranian world maps for finding the direction and distance to Mecca” (1997);
  • World-Maps for finding the direction and distance to Mecca – Innovation and tradition in Islamic science (1999);
  • Finding Qibla in Islam, partial Persian translation by Hossein Nahid of World-Maps book, (2016);
  • In Synchrony with the Heavens: Studies in astronomical timekeeping and instrumentation in medieval Islamic civilisation (2004-05);
  • “The sacred geography of Islam” (2005);
  • “The qibla in medieval Córdoba and the orientation of the Great Mosque” (2017).

Bilim tarihçisi Prof. David A. King diyor ki:

İlgili Makaleler

“9. yüzyılın başlarına gelindiğinde, Müslümanlar coğrafi bilgileri esas olarak Yunan kaynaklarından elde etmişlerdi , kıble sorununun ne olduğunu anlayabilmek ve  bu problemi çözmek için  Hint ve Yunan kaynaklarından matematiksel bilgiler edinmişlerdi – (Tabi) Ortaçağ parametreleri çerçevesinde.”

Aşağıdaki ayet mealinin de bu gerçeği desteklediği kanaatindeyim:

Cuma suresinden :

﴾2﴿

Ümmîlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapkınlık içindeydiler.

Ayetin tefsiri için Diyanet’in ilgili sayfasında şu açıklama yapılmıştır: https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Cuma-suresi/5179/2-4-ayet-tefsiri

Ümmî kelimesi bu bağlamda, “büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen Araplar” veya “kendilerine ait ilâhî bir kitabı olmayan topluluk” anlamlarıyla açıklanmıştır

Petra şehrinde Hıristiyan kiliseleri olduğu çok açık şekilde ortadadır. Petra halkının 6. Yüzyıla gelinceye kadar büyük ölçüde Hıristiyanlaştığı düşünülmektedir. Hıristiyan Bizans’ın eyaleti olduğu için de şehirde Hıristiyanlar hakim konumda olmalıdır ve şehrin hızlı Hıristiyanlaşması için muhtemel bir sebeptir bu. Bilindiği üzere Hıristiyanlara ve Yahudilere Ehli Kitap denmektedir. Ayetin birinci anlamından kaçmak isteyenler için ikinci anlam yenilgiyi baştan kabul etmek demek olur. Çünkü Peygamberin içerisinden geldiği topluluk kitabı olmayan bir topluluk iken Petra ise Hıristiyanların hakimiyetinde bir şehirdir.

Rivayetlere bakıldığında Mekke ‘de İslam’ın doğduğu sıralarda okuma yazma bilen çok az insan olduğu ifade edilmiş olup Bedir savaşının esirleri konusunda belli sayıda kişiye okuma yazma öğreten savaş esirlerinin serbest bırakılması bahsi meşhurdur. Ayetin ilk anlamı ile rivayetlerin uyumu gösteriyor ki Hz. Peygamber okuma yazma oranının düşük olduğu bir kavmin içerisinde zuhur etmiştir.

Bir diğer kanıtta şudur :

“İnternational Union Academies” himayesinde çok sayıda oryantalistin ortak çabası ile hazırlanan “The Encyclopaedia of Islam”  isimli eserin 6. cildinin 193. sayfasında  aşağıdaki şema ve bilgiler  verilmiştir. Eseri indirmek için buraya tıklayabilirsiniz.( https://tr.scribd.com/document/244067523/The-Encyclopaedia-of-Islam-Vol-6 )

https://1.bp.blogspot.com/-2DkmYlY4dH8/XAkvKz9GbQI/AAAAAAAACA8/9DC8HSadFT8InNVBenOSBDTouEpAInNswCLcBGAs/s1600/kaba%2Bco%25C4%259Frafi%2Btas.png

ibn Khurradadhbih’in eseri olan Kitab al-Masalik’te yer alan bir şemayı kendi alfabeleriyle yeniden yazarak çizmişler.  Şema 9. yüzyıla ait. Şimdi düşünelim lütfen,  9. yüzyıldaki bir âlim kıble hakkında bilgiler verirken yukarıdaki gibi bir kaba coğrafi tasavvur kullanıyorsa acaba 7. ve 8. yüzyıldaki insanlardan ne kadar üstün bir başarı beklenebilir. Prof. King ‘in tespitinin doğruluğu aşikardır. Müslümanlar coğrafi bilgileri ve matematiksel bilgiyi daha çok Yunan ve Hint kaynaklarından almışlardı ve bu bilgilerden mahrum iken Prof. King’in “geleneksel metotlar” diye isimlendirdiği yöntemleri kullanmışlardı. Bununla birlikte matematiksel bilgiyi benimseyip zaman içinde daha da ileriye taşımış oldular. Tekrar altını çizelim, açıktır ki ilk nesiller bu donanımlardan mahrum idiler.

Peki matematik ve coğrafya yönünden oldukça geri kalmış olan bir medeniyetten bahsettiğimize göre, başta sahabeler olmak üzere İslam’ın ilk nesilleri, kıble bulma problemiyle nasıl baş ettiler?

Hassas diyemeyeceğimiz ancak yeterince doğru olan bazı metotlar uyguladılar. Prof David King, bu metotlar için “Gelenksel Metotlar” tabirini kullanmaktadır. Metotların kimi zaman bir hadisi şerife getirilen yoruma, yani bir müçtehidin ortaya koyduğu içtihada dayandığı, kimi zaman ise o zamanki kaba coğrafi tasavvur ile düşük seviyede ki yıldız /astronomi bilgisi üzerine temellendirildiği gözlenmektedir. Bu metotlar aşağıda yeri geldiğinde açıklanacaktır ancak öncelikle kıbleyi hassas şekilde tayin etmenin Modern bilime sahip olmayan insanlar için ne denli büyük bir problem olduğunu ortaya koymakta fayda görüyorum.

Prof. King diyor ki:

“…….. Gibson şunu anlayamaz: Kıble belirlenirken  hem halk astronomisinin teknikleri kullanıldı, 7. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar (sadece 9. yüzyıla kadar değil!) hem de matematiksel metodlar kullanıldı, 9. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar. ( kesinlikle 7. yüzyıldan itibaren değil!)”
Yani , 9. yüzyılda matematiksel metot keşfedilinceye kadar sadece geleneksel yöntemleri kullanabildiler ama 9. yüzyılda matematiksel yöntem keşfedildikten sonra yine de bir çok yerde bir çok Müslüman grup geleneksel metotları  kullanmaya devam ettiler. Hem de yüzyıllar boyunca. Mesela aşağıdaki şema Osmanlıdan geliyor:

Bu şema Prof. King ve Richard P. Lorch ‘un 1992 tarihli bir yazısından alınmıştır. (Kaynağı kontrol etmek için Academia.com linki: https://www.academia.edu/34695176/122_KING_and_LORCH_1992_Qibla_charts_qibla_maps_and_related_instruments_History_of_Cartography_pdf)

Tarihi şemanın kolaylıkla anlaşılması için hemen sağ tarafında verilmiş olan Latin alfabeli versiyonuna dikkatle bakmanızı rica ediyorum. İslam toplumlarından bize kalan şema ve haritaların ortak bir özelliği güney yönünün yukarı alınmasıdır. Şemanın daha kolay anlaşılması için kuzey yönü yukarı gelecek şekilde şemayı döndürerek aşağı ekliyorum.

Dikkat edin, Irak ‘ın kıblesi olarak Güney-Batı yönü olarak önerilmiş. Açıktır ki burada önerilen yön doğru olmakla birlikte ancak kabaca yönelmeyi sağlayabilecek şekilde bir öneridir. Elbette Osmanlının matematiksel prosedürler uygulayan astronomları da vardı ve bu astronomlardan kalma belgeler de mevcuttur ama Osmanlı da bile geleneksel mantıkla bilimsel mantığın birlikte işletildiği görülmektedir.

Peki yüzyıllar boyunca bir çok Müslüman topluluğun inşa ettiği camiler yanlış yönlere mi baktılar? Hayır ! Tamamı veya tamamına yakını yeterince doğru kıblelere bakmış oldular. Kıble ile ilgili Hadislere baktığımızda daha rahat anlaşılacak bu hususla ilgili şimdilik sadece aşağıdaki bilgiyi vererek konuya devam edelim.

Diyanetin bir birimi olan, Din İşleri Yüksek Kurulunun 2015 yılındaki içtihadına  göre 45 derece sapmaya kadar kişi yüzünü Kâbe’den çevirmiş sayılmaz yani namazı batıl olmaz.

https://1.bp.blogspot.com/-IHjm9NyA34o/XBOesd3iqKI/AAAAAAAACFo/56GoW9KjcCMwRxepB-MPY0whWkfHvC46ACLcBGAs/s1600/tolerans%2Bs%25C4%25B1n%25C4%25B1rlar%25C4%25B1.png

Dolayısıyla yüzyıllar boyu neredeyse bütün Müslüman gruplar yeterince doğru bir kıble ile namaz kılmışlardır fakat hassas kıble tayini ancak coğrafya bilgisinin ve matematiğin ilerlemesiyle mümkün olmuştur.

Matematiksel prosedürler incelendiğinde yaklaşık formül olarak nitelenen bir uygulama olduğu görülüyor ki bu uygulama Mekke’ye yakın yerlerde iyi çalışırken uzaklaştıkça sapma payı büyümektedir. Tam doğru matematiksel prosedür için küresel geometrinin yeterince anlaşılması gerekiyordu. Bir makalesinde Prof. King Müslüman astronomlardan Bağdatlı Habash’ın ortaya koymuş olduğu bilinen ilk tam doğru matematiksel prosedürü tanıtmaktadır. (Makale linki: https://www.academia.edu/35868755/KING_2017_Reply_to_P%C3%A8re_Gallez)

Habash’ın Analemma metodunun açılımı:

Yukarıda, Habash isimli Bağdatlı Astronomun 850 yılında kıbleyi bulmak için “Analemma” isimli matematiksel bir prosedür ortaya koyduğu ifade ediliyor. Bununla birlikte yukarıda sunduğumuz 9. Yüzyıla tarihlenen şemayı yeniden hatırlamada fayda görüyorum.

https://1.bp.blogspot.com/-2DkmYlY4dH8/XAkvKz9GbQI/AAAAAAAACA8/9DC8HSadFT8InNVBenOSBDTouEpAInNswCLcBGAs/s1600/kaba%2Bco%25C4%259Frafi%2Btas.png

9. yüzyıl önemli bir yol ayrımıymış gibi görünüyor ve ilk bilimsel prosedürler ortaya konurken bir taraftan da geleneksel metotların ve düşüncelerin uygulamalarının devam ettiği görülüyor. İlginçtir ki bu ikili durum yüzyıllar boyu sürmüş ve günümüze ulaşmıştır. Nitekim az önce Osmanlı’daki ikili duruma dikkat çekmiştik. Prof. King’in Makalesinde Mısır, Kurtuba ve Semerkanttaki camilerin kıble yönleri için şu şemalar verilmiştir. (Kaynak makale: https://muslimheritage.com/pibla-back-to-qibla/ )

https://1.bp.blogspot.com/-eR7B_-9gnLE/W_j3Y3zJ8fI/AAAAAAAAB-o/7y79EmzeosUKf1BpW9N2MNrEqrbs4dJOgCLcBGAs/s1600/pm1.jpg

a) KURTUBA: Usturlab hakkında yazılmış 12. yüzyıla ait bir Endülüs eserine göre Kurtuba’da ki camiler için şu farklı yönler kullanılmıştır: 113° standart yaklaşık formülle hesaplanan kıbledir (İslam dünyasının merkezi bölgelerinde yerel olarak iyi çalışır, ancak Endülüs için değil, hata 10 ° ‘den fazla ),

120° kış güneşinin doğumu  ,       135° Doğu ile Güney arasında bir uzlaşma,        150° Büyük Caminin yönü(Kabe’nin ana eksenine paralel olan yön) ,     180° güneye doğru

b) KAHİRE: Mısırlı tarihçi el-Maqrîzî (d. 1442), Kahire’de camiler için kullanılan şu  kıblelerden bahsetmiştir:

90° doğuya doğru ,    117° Kış güneşinin doğumu,    Sahabenin Kıblesi ,     127° o zamanın Astronomlarının kıblesi, kesin bir prosedüre göre hesaplanmış ve ilk olarak 10. yüzyıl Fatimi astronom İbn Yûnus’un yazılarında beyan edilmiştir ,       141° Ibn Tûlûn Camii’nin kıblesi,        156° – 204° Canopus yıldızının doğuşu ve batışı

c) SEMERKAND:  Hukuk alimi Ebu‘l-Yusr el-Bazdawî’nin (d. 1089) aktardığına göre Semerkand’ta camiler için  şu  kıbleler   kullanmışlardır:

  270° Batıya doğru, Hanefî hukuk ekolünün kullandığı ve Mekke’ye giden yolun şehre bıraktığı yöne karşılık gelen;

240° Kış Güneşinin batımı, Büyük cami için kullanılmıştır ,

230° El-Bazdawî tarafından sunulan,  kıblenin azimutundaki güneşin irtifasını temel alan bir tabloda yer alan bir değer.

225°güney-batı, Hanefî ve Şâfi’i kıbleleri arasında bir uzlaşma

180° Güneye doğru, Şâfi’î hukuk ekolünde kullanılan ve Medine’deki Peygamberin kıblesine göre düzenlenmiş.

Bunca farklılığın olmasının iki temel sebebi vardır. Farklı Müslüman grupların kendi içlerine sinen görüş ne ise, o içtihadı uygulamasına, İslam devletleri müsaade etmiş ve bu hususta baskıcı olmamışlardır. Özellikle Hadisi şeriflerden kabaca bir yönelmenin yeterli olacağı anlamının çıkması sebebiyle idari yönetimlerin baskı kurmamış olduğunu düşünüyorum. Hadis-i şeriflerden bazılarına az sonra bakacağız. Dahası Matematiksel prosedürler kullanan astronomlar bile milimetrik olarak Kabe’ye denk geliyor olduklarını iddia edemezlerdi. Şu halde kimsenin milimetrik kıble tayini yaptığını iddia edemiyeceği bir ortamda, Müslüman gruplardan birisinin diğerine “benim kıblem seninkinden 5-10 derece daha doğru” diyerek baskı kurması da pek cazip görünmemiş olsa gerektir. Nihayetinde farklı grupların her birinin kendi içlerine sinen şekilde kıbleyi belirlemiş oldukları ve idari yapılarında bu konuda toleranslı olduğu anlaşılıyor. Bununla birlikte bilimsel gayret her zaman için olmuş ve Müslüman astronomlar yüzyıllar boyunca hesaplar yapıp kıble yönünü gösteren şemalar ve tablolar ortaya koymuşlardır. Farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda yaşamış astronomların hesaplamalarının da birbirinden farklı olduğu ve zaman içinde daha hassas değerler elde etmenin mümkün hale geldiği görülmektedir. Şu halde farklı zaman dilimlerinde inşa edilmiş camiler matematiksel prosedürlere göre inşa edilmiş olsalar dahi farklı açılara bakmış olacaklardır. Yine bu süreç içerisinde camilerin giderek daha küçük sapma paylarıyla Mekke’ye doğru yöneltildiklerinin gözlenmesi doğal karşılanmalı ve buradan bir komplo teorisi çıkarılmamalıdır.

Prof. King’in konuya getirdiği genel çerçeveyi ifade etmekte fayda görüyorum. (birebir çeviri değil ancak yakın)

**************************************************

genel bir açıklama: X bölgesindeki bir caminin hangi maksatla yönlendirildiğini anlamak istiyoruz diyelim. Caminin baktığı yön 120° olsun. (Yani 30 derece doğudan güneye doğru, çünkü kuzeyi tam 0° alıyoruz.) P bölgesi X camisine göre 130° de bulunuyor olsun. M bölgesi ise 140° de bulunuyor olsun.

Camiyi yapanların P bölgesine yönelmeye çalıştığını düşünmek cazip gelecektir. Fakat P ve M’ye verdiğimiz iki açı değeri , modern coğrafi koordinatlara ve doğru bir matematik formülüne dayanarak tespit edilmiştir. Ortaçağda ki mantıkla alakası yoktur. Bu sebeple P veya M bölgesinin amaçlandığını söyleyemeyiz.

Camiyi inşa edenlerin caminin kıblesini nasıl bulduğuna dair hiçbir fikrimiz olmadığında, caminin yanlışlıkla 20 ° hata payıyla M bölgesine yöneltildiğini veya 10 ° lik hata payıyla P bölgesine yöneltildiğini düşünmek saçma olur. caminin kış güneşinin doğuşu kullanarak M’ye yöneltildiğini varsayalım çünkü ortaçağ metinlerinden bunun gerçekleştiğini biliyoruz. Sonrasında kış gündoğumunun (enleme bağlı olarak) caminin bulunduğu bölgede, kabaca 120 ° ye yakın olması şaşırtıcı olmayacaktır. Yüzyıllar sonra, nispeten daha doğru coğrafi veriler ve matematik bilgisi ile donatılmış bir ortaçağ astronomu, M bölgesinin yönünü 135 ° olarak hesaplamış olabilir, böylece başka bir cami inşa edilmiş olsun. Bu yön P ile M’nin ortasına bakar. Peki burdan nasıl bir anlam çıkar? Modern bir cami ise düzgün yapılırsa 140 dereceye yani tam M’ye bakacaktır.

Bazı ortaçağ camilerinin M’den ziyade P’ye odaklanması istatistiksel olarak mümkündür. Ortaçağ Müslüman dünyası düşünüldüğünde Endülüsten Çin’e uzanan çok geniş bir coğrafyanın ortasında bir yerlerde M bulunuyor. İslam dünyasının büyük kısmı ise M nin kuzeyinde bulunuyor. Bu durumda M’nin kuzeyinde bir odak noktası oluşması muhtemeldir ve bu P bölgesi yada yakınında bir yerde olabilir.

Bu camilerin birçoğu, kardinal yönler dahil gün dönümü tarihlerindeki güneşin doğduğu veya battığı yönlerle  veya astronomik olarak tanımlanmış yönlerle karşı karşıya kalırsa, bu, kaçınılmaz olarak bir genellemeyi beraberinde getirecektir.

Belirli bir ortaçağ camisi ele alındığında, etrafındaki şehir planının da yönünü doğru bir şekilde ölçmek gerekir.Daha sonra o bölge için hukuk bilginleri(Şer’i alimler) ve astronomlar tarafından neyin önerildiğini de bilmek gerekir. Sonrasında belki caminin kıblesinin nasıl belirlendiği konusunda anlamlı bir yorum yapmaya başlayabiliriz. Dahası farklı bölgelerdeki uygulamaların aynı olması pek beklenemez. Büyük ölçekli bir araştırma aynı bölgedeki camileri kronolojik sıra içinde ele almalıdır.

(Özellikle aşağıdaki paragrafın doğrudan çevrilmesini uygun görüyorum)

“The orientations of medieval churches – toward Jerusalem, due east, sunrise at solstices, sunrise on saints’ days – have been investigated in recent years by colleagues in medieval Christian history and archaeoastronomy. The wide spectrum of results attest to the ingenuity of the human spirit, as is the case with medieval mosques. But suppose we discover that many churches face accurately toward Constantinople; does this mean they were deliberately intended to face Constantinople. No, it does not. We return to Gibson’s mosques facing Petra.”

“Orta Çağ kiliselerinin yönelimleri – Kudüs’e doğru, doğu yönünde, gündönümlerinde güneşin doğuşuna, azizler gününde güneşin doğuşuna –  geçtiğimiz yıllarda ortaçağ Hıristiyan tarihi ve arkeo-astronomideki meslektaşlar tarafından incelenmiştir. Sonuçların geniş spektrumu, orta çağ camilerinde olduğu gibi (kiliselerde de) insan ruhunun yaratıcılığını göstermektedir. Ancak, birçok kilisenin tam olarak Kostantinopolis’e baktığını varsayalım; Bu, kasıtlı olarak Konstantinopolis’e yönelmek istedikleri anlamına mı geliyor? Hayır öyle değil.

*****************************************

Prof. King’in makalesinde belirtildiğine göre, 8.yüzyılın sonlarıyla 9. yüzyılın başları arasında ilk matematiksel prosedür geliştirilmiş oldu ancak matematiksel prosedürün ortaya konması artık her şeyin milimetrik mükemmellikte olacağı anlamına gelmiyordu. Çünkü gereken matematiksel bilginin olması tek başına yeterli değildir. Yeterli coğrafi bilginin olması, hassas haritaların yapılmış olması veya insanların Kabe’nin enlem ve boylam bilgileri ile bulundukları yerin enlem ve boylam bilgilerini hassas şekilde bilmesi gerekmektedir. Bunlar ise yüzyıllar içerisinde zamanla gerçek değerlerlerine yaklaştırılmışlardır.

Bunun gerçektende böyle olduğunu görmenin kolay bir yolu eski haritalara göz atmaktır. Enlem ve boylam düşüncesine sahip olan ve Dünyayı küre olarak düşünen Ptolemy ‘nin haritasına bir göz atalım.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/2/23/PtolemyWorldMap.jpg/1024px-PtolemyWorldMap.jpg

Aşağıda Ptolemy ‘nin haritasının günümüz haritasıyla üst üste getirilmiş halini inceleyebilirsiniz.

Miladi 150 civarında hazırlanmış Ptolemy haritasının enlem ve boylam düşüncesinin kullanıldığı ilk harita olduğu kabul ediliyor. Yukarıdaki karşılaştırmada enlem belirleme konusunda nisbeten başarılı olunsa da boylam konusunda büyük sapma payları olduğu çok açık. Örneğin Türkiye kısmına bakın yada haritanın istediğiniz herhangi bir yerine….

Ptolemy’den yüzlerce yıl sonra bile boylam tespiti çok zor bir konuydu ve mekanik saatler geliştirilmeden önce yüksek hassasiyette boylam tespiti yapmak neredeyse imkansızdı.

İngiliz donanmasının geçmişte yaşadığı sıkıntılar, can ve mal kayıpları da konunun anlaşılmasına yardımcı olabilir diye düşünüyorum. Denizde rota belirlerken yapacağınız bir derecelik hata bile sizi hedefinizden km ‘lerce uzağa sürükleyebilir. Bazen önünüze tehlikeli kayalıklar çıkabilir veya geçmek istemediğiniz tehlikeli yerlere gelmiş olabilirsiniz. Denize açıldıktan sonra çıkacak bir fırtına rotanızı kaybetmenize sebep olabilir ve bu durumda konumuzu tespit edip varmak istediğiniz yere göre yeniden rota belirlemeniz gerekecektir. Şu halde hem kendi bulunduğunuz yerin enlem ve boylamını hem de varacağınız yerin enlem ve boylamını bilmek zorundasınız. Kuzey kutup yıldızının ufuk çizgisinden (açısal) yüksekliği size enlem hakkında bilgi verirken boylamı tespit etmek için yerel zaman farkını bilmek gerekir. Mekanik saatler yapıldıklarında bu iş için yeterince faydalı olamadılar. Çünkü denizde sürekli sarsılıp duran bir geminin içerisindeki mekanik saat düzenekleri yanlış değerler gösteriyordu. John Harrison’ın 1700’lerde denizde kullanılabilecek saati geliştirmesi büyük bir gelişme olarak değerlendirildi ve kendisine büyük bir ödül parası verildi. Geliştirmiş olduğu saat denizdeki sarsıntılardan çok az etkileniyordu ve denizcilerin boylam bulabilmesine büyük bir katkı sağlayacaktı ve kısa süre içerisinde daha da geliştirilmiş oldu. Wikipedia da John Harrison ın saati için şöyle deniyor: (kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/John_Harrison ) John Harrison Uhrmacher.jpg

“Harrison’s solution revolutionized navigation and greatly increased the safety of long-distance sea travel. The problem he solved was considered so important following the Scilly naval disaster of 1707 that the British Parliament offered financial rewards of up to £20,000 (equivalent to £3.17 million in 2021) under the 1714 Longitude Act.”

Harrison’ın çözümü navigasyonda devrim yarattı ve uzun mesafeli deniz yolculuğunun güvenliğini büyük ölçüde artırdı. Çözdüğü sorun, 1707’deki Scilly deniz felaketinden sonra o kadar önemli kabul edildi ki, İngiliz Parlamentosu 1714 Boylam Yasası uyarınca 20.000 Sterlin’e kadar (2021’de 3.17 milyon Sterlin’e eşdeğer) mali ödüller teklif etti.

Boylam tespiti ptolemy ‘den çok sonra bile doğru şekilde yapılamadığına göre kıble probleminin eski insanlar için basit bir problem olmayacağı ortadadır.

Dahası İslam dünyasında Ptolemy’nin bir çok alim tarafından benimsenmemiş olduğuna kanaat getiriyorum. Bunu Ortaçağdan günümüze kalmış olan ve Müslüman coğrafyacılara ait olan haritalardan yola çıkarak söylüyorum.

İbn Havkal’ın 10. Yüzyıla ait Dünya haritası. (kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/File:Ibn_Howqal_World_map.jpg)

File:Ibn Howqal World map.jpg

Güney Yönünün Yukarı getirilmiş olduğuna ve Dünya’nın Hicaz bölgesi merkezli, tepsi gibi düz ve yuvarlak bir şey olarak düşünüldüğüne dikkat ediniz.

İbnü’l-Wardi’nin Dünya Atlası : Wikipedia ‘nın verilerine göre 14. Yüzyılda yaşamış bir alimdir ibn Al wardi. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/d3/Ibn_al_Wardi%27s_atlas.jpg)

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/d3/Ibn_al_Wardi%27s_atlas.jpg

Wikipedia da verilen bu görselin daha net haline “World Digital Library” adresinden ulaşabiliyoruz. WDL ‘nin ilgili sayfasında sadece harita sunulmamış aslında haritayı içeren eser tüm sayfalarıyla birlikte sunulmuştur. Bu sayfayı ziyaret ederek haritayı büyütüp yazıları net şekilde okuyabilirsiniz.

https://www.wdl.org/en/item/11218/view/1/26/

Görüldüğü üzere bir önceki haritanın dikkat çekilen bütün özellikleri bunda da mevcuttur. Güney yönünün yukarı alınması, Hicaz’ın merkezde oluşu, Dünya’nın düz ve yuvarlak oluşu burada da açıkça karşımıza çıkıyor. Hepsine ilaveten Dünyanın etrafı dağlarla çevrilmiş gibi görünüyor.

El-İdrisi’nin(1100 – 1165) Dünya Haritası : (Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Muhammad_al-Idrisi#/media/File:Al-Idrisi’s_world_map.JPG)

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/db/Al-Idrisi%27s_world_map.JPG

Bu Haritalarda gördüğümüz Mekke merkezli düz ve yuvarlak dünya fikri üzerinde biraz durmak istiyorum. Dünya’nın bu şekilde olduğuna inanan Alimlerin Ptolemy ‘nin coğrafyasını reddetmesi bence normal karşılanmalıdır. Bu düşüncenin kökleri hakkında ip ucu olabilecek bazı bilgiler sunmak istiyorum.

AL-İ İMRAN 96. Ayetin meali:

﴾96﴿

Gerçek şu ki, insanlar için yapılmış olan ilk ev, âlemlere bir hidayet ve bir bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.

Ayette Bekke olarak geçen kelime mealde Mekke olarak verilmiş. 1400 yıl boyunca da insanlar bu kelimeyi Mekkeyle ilişkili olarak düşündüler. (tâ ki Gibson’a gelinceye kadar) Ayetten hareketle yeryüzünde Allah’a ibadet için kurulmuş ilk evin Ka’be olduğu sonucuna varılırsa, ilk insan da Hz. Adem olduğu için Ka’be’nin ilk inşa edicisinin Hz. Adem olduğu akla gelir. Gerçi ayette Hz. Adem’in ismi geçmiyor ve ilk insan zamanında ibadet şekli nasıldır bilemiyorum. Aceba ilk ibadetler bir mabedle ilişkili miydi yoksa değil miydi? Bence gayet hassas bir konu ve etraflıca araştırılarak ayetin yorumlanması gerekiyor ancak Müslümanlar arasında ayetin ilk akla gelen yorumu yaygın bir kabul görmüş durumdadır. Bu yoruma göre Hz. Adem en azından bir süreliğine de olsa Mekke’de bulunup Ka’be’yi inşa etmiştir. Bunun eski ve yaygın bir inanış olduğunun kanıtlarından bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Kahire Üniversitesinden Linguistik profesörü Heba M.I.M. Aboul-Enein ‘in Mekke hakkındaki makalesinin 167. Sayfasında verilen bilgilere göre:

Taberi’nin eserinde Mekke’deki Ebu Kubeys dağının etekleri Hz. Adem’in vefat ettiği ve gömüldüğü yer olarak anılır. Bir başka İslam (Ibn Kathiir, Al-Bidaayah wa-l-Nihaayah,Vol.I, p.161) alimi ise Hz. Adem in gömüldüğü yerin tartışmalı olduğunu bazılarına göre Ebu Kubeys dağının mağarasında ve bazılarına göre ise (Mina’daki) Al Khaif Camisinde gömülü olduğunu yazmıştır. Ayrıca Crichton isimli doğu bilimcinin (1838) yazdıklarında da şu ifade geçmektedir:

“……………..Here is the mosque of Meshed el Kheif, in which the

Arabs assert that Adam was buried. (p.221)”

Bir başka doğu bilimci olan Burton ise şöyle yazmıştır (1855)

The sepulcher of Adam at the Masjid al-Khayf is, like that of Eve,

gigantic…….”

Tüm bu veriler Hz. Adem in Gömülü olduğu yerin Hicaz içerisinde yani Mekke ile ilişkili olarak düşünüldüğünü gösteriyor. Yüzyıllardır yaygın olarak hem de hangi dağın mağarasıyla ilişkili olduğu ifade edilecek derecede, Hz. Adem, Mekke’de bulunmuş ve vefatından sonrada o civara gömülmüş olarak kabul ediliyor.

Ayrıca Mekke’nin yeryüzünün merkezi olarak düşünülmesinde büyük olasılıkla etkisi olmuş olan bir ayetin daha mealini vermek istiyorum:

“Böylece biz sana Arapça bir Kur’ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.”( Şura, 42/7)

Öyle sanıyorum ki, Mekke’nin çevresinden tüm Dünya’yı anlama isteği ve Dünya’nın her yerinden ibadet için Ka’be ‘ye doğru yönelmek bu beklentiyi oluşturmuştu. Halbuki Hz. Peygamberin dini tebliğ etmeye önce akrabalarına, yakınlarına yaparak başladığı sonradan Mekke geneline yöneldiği ve sonradan Mekke çevresine de tebliğe başladığı, zamanla Mekke’yi fethettikten sonra Bizans imparatoru ve Sasani imparatoru dahil etraftaki hükümdarlara tebliğ mektupları gönderdiği biliniyor ve aslında Kur’an’a bakıldığında da yukarıdaki Mekke ve çevresini uyarmayı emreden ayetin yanında Kur’an da İslamın mesajının evrensel olduğunu teyit eden ayetler olduğu da görülmektedir. Ayetler bir anda inmeyip 23 yıla yayıldığına göre yukarıdaki ayette bu süreç içerisinde değerlendirlip anlaşılabilir diye düşünüyorum ancak bu gün dahi bu ayeti yorumlayanlar “Mekke‘nin çevresiden/etrafından” tüm dünyayı anlamak isteyebiliyor. Ayrıca ayetin mealinde ki ifadeye dikkat ettiğimde,

“Böylece biz sana Arapça bir Kur’ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın……”

Kur’an dilinin Arapça olmasının hikmeti ifade ediliyor gibi algılıyorum. Yani bu Kur’an Arapça indi çünkü başlangıç olarak Mekke ve çevresinin uyarılması durumu söz konusu idi. Adeta neden Mekke’den başlandığı içinde bir hikmet ifade ediliyor gibi algılıyorum ve “Mekke” kelimesi kullanılmayıp “Şehirlerin Anası” ifadesi tercih edilmiş. Yani benim algılayışıma göre coğrafi bir durumu tasvir etme değil kitabın dilinin niçin Arapça olduğunun açıklanması söz konusudur. Ancak küçük bir araştırma ile bir çok Müslüman tarafından Ayetin coğrafi olarak değerlendirilmiş olduğunu görebilirsiniz.

Düz Dünya kabulünün yaygın olduğu Ortaçağ da, Dünya’nın her tarafından ibadet için Ka’be’ye doğru yönelme durumu da yuvarlak ve Mekke merkezli bir dünya’yı düşünme de etkili olmuş olsa gerektir. Günümüzde bazı kimseler Küre bir Dünya ‘da kıble konusunda problem çıkacağını düşünseler de, şu linkten ulaşacağınız sayfada küre bir dünyada kıblenin nasıl olacağı sorusunun cevabını ayet ve hadisler ışında sunmaya çalıştım: https://komplopetra.blogspot.com/2020/03/kure-bir-dunya-da-kble-sorun-olur-mu.html

Eğer ayet ve hadislerdeki ifadelere dikkatle bakılırsa, küre bir dünyada da kıblenin ifadelere uygun şekilde tayin edilebileceği görülmektedir.

Düz dünya görüşünün çok yaygın olduğu zamanlarda Dünya’nın Kabe merkezli bir yuvarlak olarak düşünülmesinin en az dört sebebini ifade etmiş olduk:

1. Düz Dünya kabulünün yaygın oluşu,

2. İlk insanın burada ilk Mabed’i yaptığına inanılıyor olması,

3. Ayette Şehirlerin Anası’nın ve çevresinin uyarılmasından bahsediliyor ki, bu gün dahi bunu coğrafi olarak düşünenler olduğuna göre geçmiş zamanda çok daha yaygın olması beklenir. Bunun coğrafi yorumuna göre: Mekke Dünya’nın merkezi olduğu için Mekke ‘nin etrafı tüm Dünya’dır.

4. İbadet için Dünya’nın neresinde olursa olsun kişinin Mekke’ye yönelmesinin psikolojik etkisi.

Şu halde Müslüman coğrafyacıların bir çoğunun Dünya’yı Mekke merkezli düz ve yuvarlak bir tarzda çizmeleri oldukça anlaşılır bir şeydir. Tabi bu durumda Ptolemy’nin modelini benimsememe eğilimi de anlaşılır bir şey olmaktadır. Ancak herkesin bu şekilde düşünmediğini belirtmekte fayda görüyorum. Mîladî 830 civarında Müslüman bir alim olarak Harezmi’nin, Küresel olan Ptolemy modelini devralıp, çok sayıda alimden yardım da alarak, enlem ve boylam değerlerini yeniden hesaplamaya çalıştığını ve 2000 den fazla yerleşim yerinin kıble değerlerini belirleyen bir çalışma ortaya koyduğunu ifade etme ihtiyacı hissediyorum. Elbette çağın imkanları çerçevesinde ki bir hassasiyet seviyesinden bahsediyoruz ki bunu da özellikle belirtelim.

El İdrisi’nin Haritasına Dikkat !

El idrisi’nin haritasında Mekke’nin merkezde olduğu ilk bakışta seziliyor ama ben yaptığım kontrolle gördüm ki özel bir dikkatle Hicaz bölgesini dünyanın merkezine koymuş. El idrisinin haritasını Geogebra programına aktardım. Dünya yuvarlağının merkezini program ile bulduğumda Mekke ‘yi içeren Hicaz’ın hassas şekilde merkezde çizildiğini görmüş oldum. Aşağıda ki resimde görebilirsiniz. Yaptığım işlem Çemberin merkezini bulma işlemidir ve kesişim noktası merkez olup , şekilde gördüğünüz siyah dörtgeni kesişim noktasına Kabe’yi temsil etmesi için ben ekledim.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/db/Al-Idrisi%27s_world_map.JPG

Ayrıca haritanın etrafına yönlerin yazıldığına dikkat ederseniz göreceksiniz ki “güney” yönü yukarıda olacak şekilde hazırlanmış. Tüm harita genelinde ki yazıların duruşunu da kontrol ederseniz güneyin yukarı getirilmiş olduğundan emin olabilirsiniz. Güney yönünü yukarı alma fenomeni, eski Müslüman alimlerinde yaygın olan bir davranıştır.

Kıble hakkındaki orta çağdan günümüze kalmış bir çok şemanın da ortak bir özelliği Güney yönünün yukarıda tutulmuş olmasıdır. Gerek haritalarda gerekse kıble şemalarında güneyi yukarıda göstermenin sık karşılaşılan bir şey olmasının yanında ilgili olabileceğini düşündüğüm başka bir fenomenden bahsetmek istiyorum. Müslüman Coğrafyasında azınlıkta kalsa da, Buhara’dan İspanya’ya uzanan çok geniş bir alanda bazı camilerin kıble duvarı doğrudan güneye bakacak şekilde inşa edilmiştir. Bu durumdan bahseden prof. David A. King bu durumu şuna bağlıyor: Hz. Peygamber Medine de iken kıblesi doğrudan güney yönü idi. Çünkü Mekke Medine’nin güneyinde idi. Bu sebeple Müslümanlar arasında “güney içtihadı” azınlıkta kalsa da azımsanamayacak kadar çok caminin kıblesinin belirleyicisi olmuş oldu. Doğrudan güneye bakan camiler fenomeni ile Haritalar da güneyin yukarı alınması ilişkili olabilir diye düşünüyorum ancak doğrudan bir ilişki gösteremiyorum. Müslüman coğrafyasının büyük kısmı Mekke ‘nin kuzeyinde kalmaktadır. Harita çizen alimler kendilerinin yaşadıkları yerleri aşağıda Mekke’yi ise daha yukarda göstermek istemiş olabilirler.

El İdrisi’nin Haritalarının Petra Tezi Açısından Önemi

El İdrîsi’nin haritası konumuz açısından tek başına ciddi bir delil teşkil etmektedir.

Gibson’ın petra tezine göre Kabe’nin güya yeri değiştirilmiş ve bunun sebebi Abbasiler ile Emevilerin çatışması olmuştu. Güya yer değişikliğinden sonra Abbasiler tüm delilleri karartmaya çalışmıştı. Bir çok vahim problemi olan bu düşüncenin sorunlarından biriside şudur:

Emeviler çok geniş bir alanda hüküm sürmekteyken 740 ile 750 arasında bir tarihte Horasan’da Abbasi isyanı patlak vermişti. Muhtemelen uzun bir hazırlık ve örgütlenme aşaması olan bu isyan giderek büyümüş ve Emevi coğrafyasının çok büyük bölümü Abbasilerin eline geçerek yeni bir dönem başlamıştı. Abbasilerin Emevilerin başkenti olan Şam ‘ı ele geçirdikleri süreç yaşanırken Emevi Halifesinin torunlarından Abdurrahman isimli bir kişi Abbasilerin eline düşmeyip Afrika üzerinden İspanya’ya geçmeyi başarmıştı. İspanyada Endülüs Emevi devletini kurmuş oldu ve uzun bir süre Abbasilerin yanında birde Endülüs Emevileri halifelik iddiasında bulunmuş oldular. Yani Abbasiler in dönemi başlamış olsa da Emeviler yok olmamış ve İspanya da tutunmuşlardı. Bu sebeple Emevilerin kıblesinin neresi olduğunu anlamak isteyen Endülüs Emevilerine bakabilir. 784 ‘te kurulan Kurtuba’daki Büyük Cami açıkça Mekke ‘deki Kabe’yi hedeflemiştir. Yeri geldiğinde özellikle üzerinde durulup açıklanacaktır.

Endülüs Emevilerinin kıblesinin de Mekke oluşu gösteriyor ki kıble konusunda Emeviler ile Abbasiler arasında bir tartışma, bir fark olmamıştır.

Yaklaşık 300 yıl Emevi hükmü altında kalan İspanya ‘da Emevi devletinin yıkılmasıyla kısa bir kargaşa dönemi olup sonrasında Murabıtlar Devleti kurulmuştur. Hem emevi dönemine hem de geçiş dönemine şahid olan ve Emevilerin kısa süre vezirliğini de yapmış olan İbni Hazm’ın Eserinde Ka’be’den söz edilirken Ka’be’nin Mekke’de olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Endülüs Coğrafyası Abbasilerin hiçbir zaman erişemediği bir coğrafya olmuştur. Abbasiler hakkındaki iftiralar Endülüs coğrafyası için ileri sürülemezler. Endülüs’teki hiçbir camiye ve kitaba Abbasilerin müdahalesi iddia edilemez. Kitaplarında Ka’be ‘nin Mekke’de oluşundan bahseden Endülüslü Müslüman alimlerin eserlerinden örnekler sunduğumuz şu yazımıza bakabilirsiniz: https://komplopetra.blogspot.com/2019/03/petrann-bas-endulus-alimleri-ile-dertte.html

Murabıtlar dönemi kısa sürmüş olup sonrasında “Muvahhidler Halifeliği” kurulmuş ve Kuzey Afrika topraklarının bir kısmını da ele geçirmişlerdir. İsimden de anlaşılacağı üzere

Abbasi halifeliğini tanımayıp kendi Halifeliklerini ilan etmişlerdir. İşte bu dönemde Endülüslü Müslüman Coğrafyacı El-İdrisi, iki değerli harita hazırlamıştır. Birincisinde açıkça görüldüğü üzere Ka’be Dünyanın merkezindedir. Gerçi bu harita çok hassas çizilmemiş olup asıl amacı ülkelerin biribirine göre nisbi konumunu göstermek ve Dünya’nın genel görüntüsünü vermekmiş gibi görünüyor. Yinede Hassas şekilde Mekke’nin merkeze yerleştirildiğini görmekteyiz. Haritada Petra’nın adı hiç geçmemektedir. Ürdün civarında El Şam yazısı göze çarpıyor.

El idrisinin 2. Haritası : https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a1/TabulaRogeriana_upside-down.jpg

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/a1/TabulaRogeriana_upside-down.jpg/1920px-TabulaRogeriana_upside-down.jpg

Paylaştığımız linki kullanarak haritayı büyütülmüş haliyle inceleyebilirsiniz. Gerçekçi ve hassas çizilmeye çalışılmış bu haritanın ilgili bölümünü büyütüp incelerseniz Petra’dan hiç bahsetmediğini göreceksiniz.

Abbasilerin hiçbir zaman erişemediği ve ilk 300 yılını doğrudan Emevilerin şekillendirdiği Endülüs diyarından, Abbasi halifeliğini tanımayıp Kendi Halifeliğini ilan eden Muvahhidlerin döneminden bir harita, bize Dünya’nın Merkezi Mekke’dir diyor.

Orta çağ dönemindeki Müslüman alimlerin kıble konusunda 3 gruba ayrılabileceğini düşünüyorum. Müslümanların bir bölümü geleneksel usuller kullanarak yollarına devam ederken ikinci grup alimler ise Ptolemy coğrafyasını temel alıp daha da geliştirmeye uğraştılar. Hem enlem ve boylam hesaplarını daha doğru şekilde ortaya koymaya gayret ettiler hem de “Analemma” gibi küresel geometriyi doğru şekilde modellemeye yarayacak bir metot geliştirmiş oldular.

Bir de geleneksel mantığı daha ileri taşıyan coğrafyacı bir ekolün olduğunu söyleyebiliriz. Yukarıda al-Wardi ‘nin Mekke merkezli düz Dünya haritasını vermiştik. Al-Wardi’ye atfedilen aşağıdaki şemaya bakın:

Kaynak: https://www.academia.edu/34695176/122_KING_and_LORCH_1992_Qibla_charts_qibla_maps_and_related_instruments_History_of_Cartography_pdf) (sayfa 10)

Al-Wardi’nin Dünya haritası ile 72 bölmeli kıble şemasını yan yana vermek istiyorum:

72 bölmeye ayrılması gerçekten etkileyici ancak enlem ve boylama dayalı matematiksel bir prosedür yok. Öyle sanıyorum ki Dünya’yı gezip ülkelerin , şehirlerin birbirine göre konumlarını resmetmeye çalışan coğrafyacılar, kıble şemaları hazırlarken de bu göreceli coğrafi verileri esas aldılar. Geleneksel yaklaşımların etkisi açıkça görülüyor. Ülkelerin, şehirlerin her birini Kabe’nin bir duvarına bakacak şekilde resmetmiş.

Bu ekole ait bulunan diğer şemalarda gösteriyor ki yüzlerce yıl boyunca sürüp giden bir ekolden bahsediyoruz. Aşağıda Osmanlıdan bir şema var.

Kaynak: https://www.academia.edu/34695176/122_KING_and_LORCH_1992_Qibla_charts_qibla_maps_and_related_instruments_History_of_Cartography_pdf) (sayfa 7)

Şemanın açıklamasında deniyor ki, dış bölmelerdeki açıklamalar, o bölgede hangi yıldızın referans alınarak kıblenin bulunacağını anlatıyor. Yıldızların ufuktaki doğuş veya batış noktaları kullanılıyor.

Kaynak makalede bulacağınız başka şemalarda var ki, Mekke merkezli düz Dünya’dan vazgeçmeksizin ülkelerin, şehirlerin birbirine göre nisbî konumlarını dikkate alıp yıldız yönleriyle ilişkilendirerek geleneksel yaklaşımları zaman içerisinde geliştirmişler gibi görünüyor.

Bir tarafta Ptolemy’nin coğrafyasını temel alan ve daha da geliştiren Harezmi(9. Yüzyıl), Habash(9. Yüzyıl), Suhrâb(10. yy) ve Biruni(11.yy) gibi alimlerin çalışmaları varken diğer tarafta ise Dünya’nın Mekke merkezli, düz ve yuvarlak olduğu fikrinde olan coğrafyacılar var. Dahası Sahabe zamanlarından kalan metotları geliştirmeksizin doğrudan uygulayan gruplar bile yüzlerce yıl boyunca var oldular. Şu halde kaçınılmaz olarak camiler bir çok farklı yöne doğru inşa edilmiş olup bir noktada odaklanamamış olacaklardır fakat hangi açısal yöne bakarlarsa baksınlar tüm Müslüman grupların kıblesi Mekke’deki Kâbe olmuştur.

Haritalar üzerinde durmuş olduk çünkü, haritayı doğru çizemiyorsanız bunun anlamı Kabe ve sizin yaşadığınız yerin Dünya üzerindeki doğru konumlarını gösteremiyor ve bilemiyor oluşunuz anlamına gelir. Ptolemy ‘nin coğrafyasını temel almış olan, çağının en bilimsel yaklaşımlarını kullanan alimler dahi günümüz bilim insanlarının hesap ettiğinden farklı değerler hesap etmişlerdir. Bunu geride bıraktıkları tablolar ve şemalardan anlayabiliyoruz. Dolayısıyla Petracıların beklediği türden hassas kıble tayini yapılmış olması beklenemez. Denk gelmesi halinde bile böylesi durumlar için istatistik biliminde “şans başarısı” tabiri kullanılmaktadır.

Mimar Sinan’ın Camilerini Test Edelim:
Mimar Sinan’ın  Çıraklık eserim dediği Şehzade camisi için:

https://1.bp.blogspot.com/-g8HJqR6A1h4/XBJeC8_zoCI/AAAAAAAACEA/znIrx6oSL8ovISesTwv_9IYL5AEBMPYowCLcBGAs/s640/%25C5%259Fehzade%2Bcamii.png

Kalfalık eserim dediği Süleymaniye Camii

https://3.bp.blogspot.com/-G7PPSGRfvFo/XBJmBTwCulI/AAAAAAAACEM/jfuciKltsAMoVQ0r8_vqZt0ZhOGE8tjnACLcBGAs/s640/S%25C3%25BCleymaniye%2BCamii.png

Yine bunda da  ciddi bir sapma payı var.  (Tabi GoogleEarth’ün gösterimine göre)

Ustalık Eserim dediği Selimiye Camii

https://3.bp.blogspot.com/-MEpoutAQkQo/XBJnOtxRQLI/AAAAAAAACEU/WCeH0Pv7cwodycLXkEf0M3aOC457vvYOwCLcBGAs/s640/selimiye%2Bcamii.png

Diğer ikisinden daha başarılı olduğu ve kendi çağına göre ise oldukça  başarılı olduğu açık.

Elbette Mimar Sinan’ın  camilerini yaptığı yerler Mekke’ye oldukça uzak yerlerdir ama yinede Mimar Sinan döneminde pusulanın  bilindiği , Mimar Sinan’dan belli bir süre önce Ali Kuşçu ile birlikte belli bir astronomi ve matematik birikiminin Osmanlı’ya geçtiği ve Mimar Sinan’ın kendisinin de bir dâhi olduğu ve üstelik denizcilik faaliyetleri sebebiyle 7. ve 8. yüzyıla göre çok daha iyi haritalar yapılmış olması gerektiği  göz önünde bulundurulduğunda, 7. ve 8. yüzyılın pusulayı bile (büyük olasılıkla) bilmeyen insanlarından ne ölçüde hassas kıble tayini beklenebileceğini bir düşünün.

Pusula ve Haritayla Cami yapmak
Bundan 50 yıl önce herhangi bir ilimizde hayırsever vatandaşların kendi gayretleriyle bir cami inşa ettiklerini varsayalım.  Öncelikle pusulayla ana yönleri belirlemiş olsunlar. Daha sonra ellerine geçen bir harita üzerinde bulundukları şehir ile Mekke’yi birleştiren bir çizgi çizsinler.  Bu çizginin Güney yönüyle arasındaki farkı ölçüp pusulanın belirlediği güneyle kıble yönü arasında kaç derece fark olacağını bu şekilde tespit ederek camilerini inşa etsinler. Bu şekilde inşa edilmiş bir cami, sizce,  gerçek  kıbleden ne kadar sapmış olur?
Pusulanın gösterdiği kuzey, gerçek kuzey değildir. Çünkü kuzey kutup noktası ile manyetik kutup noktası arasında ülkemizdeki şehirler için ortalama 4,5 derece fark vardır.  Bunun yanında 50 yıl önce halktan birinin eline geçecek bir harita muhtemelen Merkatör projeksiyon olacaktır. Merkatör projeksiyonun hata payının da, olduğu gibi bu hesaba yansıdığını düşünün.  Birde inşa sırasında çok hassas davranmadıkları sürece ufak bir sapma olacaktır. Tüm bunları üst üste eklerseniz bahsettiğim şekilde yapılmış bir camide  6-10 derecelik bir sapma  hiçte şaşırtıcı olmayacaktır.

Özellikle matematiksel prosedürün henüz olmadığı dönemde yapılmış ilk camiler söz konusu olduğunda yada sonraki dönemde yaşamış olsalar bile Matematiksel prosedürleri ve Ptolemy coğrafyasını bilmeyen yahut benimsemeyen grupların yapmış olduğu camiler söz konusu olduğunda sapma paylarının büyük olması gayet normaldir. Şu halde eski camilerin kıble yönelimlerini anlamaya çalışırken “Geleneksel Usullerin” neler olduğunun bilinmesinde büyük fayda vardır. Geleneksel metotların mantığına inebilmek içinde kıble hakkındaki bazı hadislere bakmamız gerekecektir. Sıradaki bölüm de söz konusu hadisler ve geleneksel metotlar işlenecektir.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner
Başa dön tuşu