Genel

260# Allah beddua eder mi?

Soru: Allah beddua eder mi? Kuran’da Allah beddua mı ediyor? Allah onları kahretsin ne demektir? Kuran’daki beddualar bir dua olarak mı algılanmalı? Kuran’daki bedduaların açıklaması nedir?

Kuran’daki beddualar

Beddua da bir duadır. Gelecek için yapılır. Duanın dua olabilmesi için de insanın kendinden daha üstün birinden geleceğe dönük yardım istemesi gerekir. Kuran’daki beddua denilen ayetler bu özellikleri taşımıyor. Öncelikle Allah’ın başka birine dua etmesi durumu yok ve gelecekle ilgili bir beklenti yok.

“Allah kahretsin onları” demek, azar ve yergi ifadesidir. Eğer “Allah onları kahredecek” denilseydi geleceğe dair bir vaad olurdu, ama Allah kahretsin onları sözü ise bir azarlamadır, yermedir ve muhtemelen bu kahrın hemen başladığına ve devam edeceğine işarettir. Yani olmamış bir şey gelecekte olması için bir yalvarma yakarma durumu söz konusu değildir ki beddua tanımına uysun.

İlgili Makaleler

Ayetlerde bazen bir kısım Yahudilere bir kısım fiilleri nedeni ile lanet eder veya kahreder. Bu, kahrın veya lanetin hemen başladığını gösterir ama burada önemli olan ayetin bütün Yahudileri veya müşrikleri kapsamadığıdır. Belirtilen cürümleri işleyen kişileri kapsar ve gelecekte de aynı şekilde hareket eden aynı fiilleri işleyen kişileri de kapsar. Bunlar laneti peşinen almışlardır ve yavaş da olsa günleri hep kötüye gidecek ve sonunda yaptıklarına karşılık olarak o lanetin sonunu Dünya’da göreceklerdir. Peygamberimizin devrinde öyle de olmuş, hepsi zelil hale gelmişlerdir.

Ayetler beddua değil, kahrın başlatılmasıdır

Allah beddua eder mi sorusuna konu olan ayetlere bakalım:

Nisa 46: Allah inkârları yüzünden onlara [sözü geçen Yahudilere] lanet etmiştir.

Maide 64: Yahudiler, Allahın eli sıkı dedikleri için lanet onlara.

Münafikun 4: Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap kütük gibidirler. Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar.

Tevbe 30: (Bir kısım) Yahudiler, Üzeyir’e, (Bir kısım) Hristiyanlar da Mesih’e Allah’ın oğlu dediler. Daha önceki kâfirlerin [“melekler Allah’ın kızlarıdır” diyenlerin] sözlerine benziyor. Allah onları kahretsin! Nasıl da sapıtıyorlar.

Araf 44: Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun!

Rad 25: Bozgunculara lanet olsun.

Ahzab 57: Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiştir.

Özetle

Allah beddua eder mi sorusunun cevabı olarak bu ayetlerin beddua olmadığını ifade ederiz, çünkü beddua bir kötülük isteme duasıdır ve dua ise birinden birşey istemektir. Allah kimseye dua etmez. Bu ayetler zalimlere ve saldırganlara karşı bir azardır, yergi ve te’dip ifadesidir ve muhtemelen kahır sürecinin başladığının, yani Allah’ın onları kahretme sürecinin başladığının ifadesidir. Sevgili peygamberimiz zamanında İslam’ın düşmanları da hep perişan olarak bu ayeti tasdik etmişlerdir.

Allah beddua eder mi konusundan hariç olarak Kuran’da küfür veya hakaret var mı soruları için de 280 nolu yazımıza bakabilirsiniz.

 

Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Loading spinner

Kurtuluş Berzan

Yazar 1979 doğumludur. Palandöken dağının eteklerinde yaşamaktadır. 20 yıldır dini ve bilimsel kitaplar okumaktadır. 2018 yılının başından beri öğrendiklerini, çözümlemelerini ve yeni araştırmalarını bu sitede yayınlamaktadır. Doktora derecesine sahiptir. Yazılarımızdan alıntı yapma kuralları için tıklayınız.

Bir Yorum

  1. İzninizle acizane yukarıdaki ayetlerin doğru meal ve açıklamaları aşağıya alıyorum!

    Maide -64: وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ

    Maide- 64: Aslında onların elleri sıkılaşmış ve bu söylediklerinden (düşüncelerinden) dolayı (rahmetten) dışlanmışlardır…’’ şeklindedir.

    Zira ayette (لُعِنُواْ)’’ LUİNU’’ yani edilgen geçmiş fiil kipi kullanılmıştır, bu bir haber cümlesidir, inşa cümlesi değildir. Çünkü ‘’luinu’’ lanete uğramışlardır, lanetin anlamı ise, rahmetten dışlanmaktır.
    ———————-
    Münafikun-4:

    وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ ﴿٤

    Münafikun-4: Ve sen onları (o ikiyüzlüleri) gördüğünde dış görünüşleri hoşuna gider ve konuştuklarında ne söylediklerine kulak vermek istersin. Onlar, yere (sağlam şekilde) dikilmiş kütükler gibi (olduklarına emin görünseler de) her çığlığı kendilerine (yönelik) sanırlar. Onlar (bütün inançlara) düşmandırlar, öyleyse onlara karşı dikkatli ol. (İşte bu yüzden) Allah onları dışlamış(rahmetten uzaklaştırmış)tır, nasıl da (haktan) çevriliyorlar! Şeklindedir.

    Burada da (قاتلهم)’’ katelehum’’ geçmiş fiil kipi şeklindedir. Yani haber cümlesidir, inşa cümlesi değildir. Bunun çekimini yaparsak şöyle olur: (قاتل – قاتللا – قاتلوا الخ) ‘’katele- katela – katleü…’’ Mazi (geçmiş) fiil kiplerinin tekil, tesniye ve çoğul sigalarıdır.
    ———————
    TEVBE-30:
    وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّهِ وَقَالَتْ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللّهِ ذَلِكَ قَوْلُهُم بِأَفْوَاهِهِمْ يُضَاهِؤُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ ﴿٣٠

    Tevbe-30-Ve Yahudiler (onlardan bir grup)“Üzeyir, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise: “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onlar, özleri itibariyle, böylelerinin geçmiş çağlarda inkâr edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir! Allah, onları (rahmetinden) dışlamıştır! Nasıl da haktan çevriliyorlar!*

    (*) Ayete geçen (قاتلهم الله)’’katelehumullahu’’mazi (geçmiş) fiil kipi olup, beddua ile ( yani inşa cümlesiyle) hiçbir alakası yoktur. Haşa Allah aciz değil ki beddua etsin, zira aciz olan biz kullar beddua ederiz, ama her şeye gücü yeten ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan yüce Allah beddua etmez. O dilediğinde her şeyi yapabilir. Bu nedenle Kur’an da beddua anlamında hiçbir ayet veya cümle yoktur. Aşağıdaki tefsir metinlerine de bakılabilir.
    (*) وفال ابن عباس لعنهم الله اي طردهم من رحمته (تفسير ابن كثير ) قوله تعالي ( قاتلهم الله ) اي لعنهم الله لان الملعون كالمقتول — «قاتلهم الله» ماض ومفعوله ولفظ الجلالة فاعله والجملة استئنافية لا محل لها «أنى» اسم استفهام حال «يؤفكون» مضارع مبني للمجهول والواو نائب فاعل والجملة استئنافية لا محل لها. (إعراب القرآن للدعاس – الموسوعة الشاملة) قال ابن جريج (قاتلهم الله) بمعني التعجب وقال ابن عباس كل شئ في القران قتل فهو لعن. اي ابعدهم وطردهم من رحمته. ……. (تفسير القرطبي) (تفسير الألوسي
    ————————————————
    ARAF-44:
    وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَن قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدتُّم مَّا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُواْ نَعَمْ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ ﴿٤٤

    İşte Araf-44.ayetin doğru meali aşağıdadır.

    Araf-44-Nihâyet Cennet ehli, Cehennem ehline: ‘(Biz) gerçekten Rabbimizin bize va’d ettiğini hak olarak bulduk; artık (siz de) Rabbinizin size va’d ettiğini hak olarak buldunuz mu?’ diye seslenirler.(Onlar da:) ‘Evet!’ derler. Bunun üzerine aralarında bir duyurucu:‘’Şüphesiz,Allah’ın dışlaması zalimlerin üzerinedir” diye ilan eder.’’şeklindedir.

    Araf-44. ayetle ilgili mealin tamamı yazılırsa, buradaki ifadenin Allah’a ait olmadığını, bunu birbirlerine söyleyen cennet veya cehennem ehli olduğunu ve yine beddua ile hiçbir alakası olmadığını göreceğiz.
    İşte görüldüğü gibi ahiret günü bu ifadeyi kullanan Allah olmadığı gibi beddua yani inşa cümlesi şeklinde de değildir.
    ———————————————–
    RAD-25:
    وَالَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَآ أَمَرَ اللّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُوْلَئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ ﴿٢٥
    Rad-25: Oysa (elçiler vasıtasıyla) Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın (kendi aralarında ve diğer insanlar arasında) kurulmasını ve korunmasını emrettiği bağları da kesip koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte dışlanma (rahmetten kovulma) onlaradır, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.*

    (*) Arapçada (لعنة)’’lanet’’ dışlanmak, Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmak anlamındadır.*
    İşte burada da (beddua) inşa cümlesi değil, haber cümlesi vardır. Yani beddua yoktur.
    ——————————–^
    TEBBET/MESED- 1:
    تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ ﴿١

    Mesed- 1: Ebu Leheb’in (insanlar arasında fitne ve fesat ateşini ve İslam’a düşmanlığı körükleyenin) her iki eli (her iki eliyle elde ettiği kazancı, maddi ve manevi gücü) helâk (yok) oldu ve kendisi de helâk (yok) oldu.*

    (*) 1. Burada beddua diye bir şey yoktur. Çünkü (تبت) ‘’tebbet’’ geçmiş fiil kipi olup, beddua, yani inşa cümlesiyle hiçbir alakası yoktur. Burada yüce Allah (تبت)‘’tebbet’’ helâk oldu, yok oldu…’’ şeklinde geçmişten, onun ölüp yok olmasından yaşayanlara hikâye ediyor. Arapça dil gramerlerini bilen herkes (تبت) ‘’tebbet’’ fiili mazi, yani geçmiş fiil kipi olduğunu gayet iyi bilmektedir. 2. Her şeye gücü yeten yüce Allah, haşa aciz midir ki beddua yapsın? Kimler beddua eder? Beddua eden aciz olan değil mi? 3. Ayrıca yüce Allah bu beddua ile Ebu Leheb’in helâk olmasını kimden dileyecek? Haşa ondan başka daha üstün bir güç mü var ki, o güç Ebu Leheb’i helâk etsin? 4. Herhalde Ebu Lehep hâlâ ölmemiş,bu nedenle biz de bu ayeti okuyarak onun helak olmasını diliyoruz, öyle mi? 5. Ayetin sonundaki (تب)’’tebbe’’ ile ayetin başındaki (تبت)’’tebbet’’ aynı mazi fiilleri olup, aralarında hiçbir fark yoktur, ama ne ilginçtir ki, mealciler ayetin sonundaki (تب)’’tebbe’’yi geçmiş fiil kipi olarak çevirmişler, fakat aynen onun gibi geçmiş fiil kipi olan ayetin başındaki (تبت)’’tebbet’’ sığası ise mazi fiilinden (haber cümlesinden) çıkararak, beddua şekline çevirmek suretiyle bir inşa cümlesini kurmaya çalışmışlardır. 6. Bu ayetle ilgili mevcut bütün meallerin maalesef çok hatalı olduğunu görmekteyiz. Ayrıca metni aşağıya alınan tefsirlerde de geçtiği gibi, Kur’an da geçen (لعن – قاتل – قتل)’’ leâne, katele ve kutile gibi kelimelerin anlamı, Allah’ın rahmetinden dışlanmaktır. Bunların kahretmekle de bir alakası yoktur. Çünkü Arapçada söz konusu ifadenin karşılığı, yine kahr kelimesidir. Mesela Duha süresi-9.ayete yüce Allah Hz. peygambere ve onun şahsında bütün insanlara şöyle buyuruyor!
    فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ ﴿٩

    Duha- 9: O hâlde yetime (kimsesize) gelince, sakın (onu) ezip kahretme (onun hakkını ver ve sakın ona kötü bir muamelede bulunma!)

    Burada görüldüğü üzere Arapçada söz konusu ifadenin karşılığı yine kahrdır,ki bu ifade Türkçemize de aynen geçmiştir. İşte bu vb. daha nice ayetlerin ilgili mealleri hatalı/ problemli olduğundan maalesef bazı ayetler akıl, mantık, bilim ve hatta birbirleriyle çelişir hâle gelmiştir. Yani bu hatalı mealler yüzünden yüce Rabbimizin insanlığın hidayeti için gönderdiği Kur’an’ı kerim maalesef sorunlu bir hâle sokulmuştur. Bu nedenle dinimizi her türlü hurafe, İsrailiyat ve hadis adı altında uydurulan rivayetlerden arındırıp doğru ve dürüst anlaşılabilmesi için hatalarla dolu olan tefsir ve mealleri gözden geçirilip Kur’an’ın ve ilahi mesajların ruhuna uygun bir şekilde değerlendirilip yeniden yazılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum… Selâm ve saygılarımla.

     

    Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Loading spinner

Başa dön tuşu